Kürt şarkıcı Tara Mamedova: Sanat yaşamımı belirleyen çocukluğum oldu
Hayat hikayesi Kürtlerin yaşadıklarına dair önemli kesitler sunan sanatçı Tara Mamedova, Şerif Karataş'ın sorularını yanıtladı.
Tara Mamedova | Fotoğraf: İnanç Yıldız/Evrensel
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Kürt Şarkıcı Tara Mamedova, blues caz ve pop tarzda şarkılar seslendiriyor. Onun hayat hikayesi Kürtlerin yaşadıklarına dair önemli bir kesit sunuyor. Ağrı Doğubeyazıt’tan, Kırgızistan ve Rusya’ya kadar süren bir sürgün ve göç hikayesi… Kırgızistan’da yaşama ‘merhaba’ diyen Tara Mamedova, annesinin etkisiyle çocukluğunda başladığı müzik yolculuğunu Rusya ve Fransa’nın ardından şimdilerde Türkiye’de sürdürüyor. “Sanat yaşamımı belirleyen şey çocukluğum oldu” diyen Tara Mamedova’nın sorularımıza yanıtları şu şekilde:
Ailenizle zorlu bir hayat hikayeniz var. Bu hikayenizden biraz bahseder misiniz?
1983’de Kırgızistan’da doğdum, 9 yaşına kadar orada kaldım. Ailem 100 yıl önce Ağrı Doğubeyazıt’tan Ermenistan’a oradan da Orta Asya’ya göç etmiş, 1993’de ise Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Rusya’da Saratov’a göç etmek zorunda bırakıldık. Orada küçük bir köyde yaşamımızı yeniden kurduk diyebilirim, varlıklı bir aile iken birden yoksulluk içine düştük. Annem Gorçek Abdulayevna’dan bahsetmek istiyorum. Annem öğretmendi. Aynı zamanda bir sanatçının da kızıyım diyebilirim. Annem hayatı boyunca Kürt kültürüyle uğraştı. Rus dili öğretmeniydi. Annemden çok etkilendim. Gençlik yıllarında oda Rus klasiklerini söylemiş. Tabii bir de Kürt klasiklerinden de çok etkilendiğimi söylemek isterim. Çocukluğumda annemin yönlendirmeleri ile çok iyi bir eğitim almaya başlamıştım fakat göçten sonra taşındığımız köyde zar zor yaşamaya başladık. Küçük bir köy okulu vardı ve annem yine bir yolunu bulup öğretmenlik yapmaya başladı. Annem, her zaman benim en büyük şansım oldu. “Kızımın eğitimine devam etmesi gerekir” dedi ve yeniden arayışlara girdi. Ben annem için bir ışıktım… Sanat yaşamımı belirleyen şey çocukluğum oldu… 1997’de Kürt Kültür Merkezi (Navenda Çanda Hûnere) açıldı. O zaman yetenekli Kürt çocukları burada toplanıyordu. Ben de bu çocuklar arasındaydım. Annem beni buraya gönderdi. Orada özel eğitimlere başladım. Tiyatro, dans ve müzik eğitimi aldım. İlk olarak tiyatro eğitimini aldım. Tiyatroda hocalarım (Şalîko Bekes) sesimi keşfetti. Ondan sonra müzik yapmaya karar verdim, şarkı söylemeye başladım. Çok da hoşuma gitti şarkı söylemek. Müzik eğitimine yan flütle başladım. Yan flütü çalmayı çok sevmiyordum. Gitar çalmak istiyordum. O nedenle yan flütte kendimi geliştiremedim. Ardından saz ve tiyatro eğitimine devam ettim. Ailenin özgür çocuğuydum. Resim çizerdim. Resimlerimde hayal ettiğim hayatı çiziyordum. Çizdiğim resimleri annem saklamış, birçoğu hâlâ annemde yani.
"AX ALBÜMÜ BENİM HİKAYEMDİ"
Müzik serüveninizde bir Ax albümü de var. Bu albümün hikayesi nedir?
Ax albümümü Paris’te yaptım. Aranjörlüğünü Hakan Akay yaptı. Kayıtları Almanya’da oldu. Ax albümü benim hikayemdi. Albümüme ismini veren Ax şarkısı da birinci şarkımdı. Kırgızistan’daki trenle yolculuğumuz. Geride bıraktıklarımı anlatan acıklı bir hikaye bu. Yoksulluk çektiğimiz günler için yazdım. Annemin gözlerindeki acıyı gördüm ve onları Ax’da yazdım. Şarkıyı da ilk defa geldiğim memleketim Ağrı Doğubeyazıt’ta yazdım. Benim aşk hikayem de orada başladı. Ağrı Dağı’na bakarak yazdım. Çünkü benim dedem ve ninem ve bize annelik eden teyzem ölmeden önce sürekli dile getirdikleri şey; ‘Biz memleketimizi görmeden gözümüz açık gittik. Ah ah derdim, ah derdim, ben derdime öleyim’. Bu benim için çok acı bir şeydi. Annemi oraya götürmek istedim. Fakat hastalığından dolayı götüremedim. Ama kendim yaşamak ve görmek istedim. Ve burada Ax başladı. Sonra albümü çıkarmak için para gerekiyordu. Bunun için çok çalıştım, maalesef maddi olarak destek olacak kimse de yoktu. Kendi imkanlarımla albümü yaptım. Kimsenin kapısını da çalmadım...
Albümde eşinize yazdığınız şarkı da var...
Evet. Lo Lawo şarkısı. Eşimle tanıştıktan sonra ilk kavgamızdan sonra Lo Lawo şarkısını yazdım. Ben Paris’teyim O İstanbul’daydı. Aramızda çok uzun bir mesafe vardı. Ama en önemlisi de cesaret edip bir kadın olarak sevdiğim adama şarkı yazmak istedim. Hiçbir şey düşünmeden, hiç kimseden çekinmeden ve ben evlenmeden önce o şarkıyı yazdım. Bunu önce feodal ağabeylerime gösterdim. (Gülerek) Şarkıyı dinleyenlerin, aşık olanların kendilerini şarkının içinde bulmaları da beni çok mutlu etti. Bu benim için bir adımdı. Bir şarkı yazarı olarak kendimi görmedim, görmeyeceğim de, sadece duygularımı yazdım. Yazmak bambaşka bir şeydir. Güzel şarkı söylemeye çalışıyorum. Ve kendi şarkılarımı yazmak istiyorum.
"KÜRTÇEDE GÜN YÜZÜNE ÇIKMAMIŞ MİLYONLARCA ŞARKI VAR"
Blues ve caz tarzında şarkılarınızı söylüyorsunuz. Dengbejlerin kilamları ile blues müziğinin arasında bir bağ kuruyor musunuz?
Bana göre, bütün kültürler, müzikler birbirleriyle bağlantılıdır. Ya bir isyandan ya bir acıdan gelmiştir. Her halkın bir hikayesi var. Bizim de dengbejlerimiz var. Biz tabii ki de onlardan esinlenerek yapıyoruz şarkılarımızı. Şöyle bir yanlış anlaşılma oluyor. Caz müziğini söylüyorsam, sanki dengbejlikten değil başka bir müzikten esinlenmişim gibi algılanıyor. Bu çok yanlış. Sonuçta ben başka bir ülkede doğdum. Bütün kültürlerin etkisi var benim üzerimde... Ama ben bu etkiyi, Kürtçe ile ifade etmek istiyorum. Ve bundan da çok gurur duyuyorum. Dengbejlerle, klasiklikler, romans müziğiyle büyüdüm. Üçünü de birleştiriyorum. Üçünü de benim ana kaynağım. Müzikte milliyetçi olmak istemiyorum. Evrensel bakmak istiyorum. Çünkü müzik sınırsız bir şeydir. Dengbejlerin kilamlarını, klasiklerimizi, günümüze uyarlayarak insanlara sunmak gerekiyor. Kürtçede gün yüzüne çıkmamış milyonlarca şarkı var. Bunları araştırmalıyız.
"AĞLAYARAK DUYGULARIMI YAZDIM"
Şengal’de Êzidî kadınların dramına ilişkin bir şarkı çalışmanız da oldu...
Evet. Şengal’le ilgili şarkının sözleri bir saate ortaya çıktı. O gün ağlayarak duygularımı yazdım. Şarkı yapmak istemiyordum. Ama Hakan Akay, ’Tara biz neden senin bu acılı duygularını insanlarla paylaşmayalım’ dedi. Bunun ardından duygularımı Jine Şengalî şarkısıyla paylaşmak istedim.
"CANLI PERFORMANS DAHA SAMİMİ"
Müzik serüveninize dair neler söylemek istersiniz?
Etnik caz müzik yapmaya çalışıyorum. Bunu başardım mı başarmadım mı tam bilmiyorum. Öğreneceğim çok şey var. Belki de halkımızın pek alışık olmadığı bir müzik tarzı olabilir ama ben ısrar edeceğim bunda. Yaşamım el verdiği sürece Kürtçeyi başka yerlere taşımak istiyorum. Fransızca ve Rusçayı Kürtçe ile birleştirmek istiyorum. Bunu bir iki eserle yapmak istiyorum. Çünkü onlara aşığım. Fransa benim gençliğim, Rusya benim çocukluğumdur. Onları da Kürtçenin yanına getirip, Kürtçeyi tanıtmak istiyorum. Festivallere katılmak istiyorum. 7 şarkılık bir çalışmamız var. Artık albüm yapmak istemiyorum. Çünkü insanlar albümü çok almıyor. Canlı performans albümü yapmak istedim. Daha samimi, daha doğru ve gerçek benim için. Neysem o olacak. 7 şarkımız hazır. Müzik prodüksiyonluğunu da Olcay Bozkurt yapıyor. Aynı zamanda şarkılarımın aranjesini de yaptı. Bir süre sonra müzikseverlerle buluşturacağız. Fransızca, Rusça ve Kürtçenin dört lehçesinde şarkılar olacak. Bir dili öğrenmeden ve hissetmeden şarkı söylemek istemiyorum. Şimdi Türkiye’deyim. Türkçeyi öğrendim. Türkçe de şarkı söylemek istiyorum.