Gezi davasının ilk duruşması görüldü: İddianamedeki tek doğru, sayfa numaraları
Taksim'de Gezi Parkı'nın yıkılıp AVM yapılmak istenmesi ve bu nedenle ağaçların kesilmesiyle başlayan Gezi direnişinden 6 yıl sonra açılan Gezi Parkı davası bugün görüldü.
Gezi Davası - Silivri | Fotoğraf: Özcan Yaman/Evrensel
Eylem NAZLIER
İstanbul
Gezi Parkı davasının ilk duruşması bugün saat 10.00'da Silivri'de görülmeye başlandı. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen dava kapsamında tutuklu olan Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu’yla birlikte 16 kişi için “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis isteniyor. İlk duruşmada Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater ve Ali Hakan Altınay savunma yaptı.
Duruşmayı izleyenler arasında CHP'li milletvekilleri Mahmut Tanal, Sezgin Tanrıkulu, Utku Çakırözer, Ali Şeker ile CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, HDP Milletvekilleri Oya Ersoy, Ahmet Şık, Züleyha Gülüm, Gülistan Kılıç Koçyiğit, Musa Piroğlu, Garo Paylan, Filiz Keretecioğlu, Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Levent Tüzel, Türkiye İşçi Partisi Milletvekili Erkan Baş, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu yer aldı. Duruşmayı, İsviçre, İsveç, Almanya, Kanada, Hollanda, ABD, Fransa, İngiltere, İtalya gibi ülkelerin başkonsolosları ve konsolos yardımcıları da takip ediyor. İstanbul Barosu Başkanı Ömer Durakoğlu ile çok sayıda avukatta davayı izleyenler arasında yer aldı.
Duruşmada tutuksuz sanıklar Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, İnanç Ekmekci, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi duruşma salonunda yerlerini aldı. Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu salona girdiklerinde izleyici sıralarındakiler ayağa kalkarak alkışladı.
OSMAN KAVALA: SUÇLAMA MANTIĞA AYKIRI, FANTASTİK VE KURGU
Duruşma Osman Kavala’nın savunması ile başladı. Kavala, “Yirmi aydır tutuklu bulunmama neden olan suçlama olgusal temele oturmayan, mantığa aykırı bir dizi iddiaya ve delillerle desteklenmemiş varsayımlara dayanmaktadır. Somut olgular tahrif edilerek, fantastik bir kurgu üretilmiştir. Gezi olaylarının organizatörü olduğum söylenmiştir. Hakkımdaki iddialar haysiyet kırıcıdır. Hayatımın hiçbir safhasında özgür seçimler dışında bir yöntemle hükümet değişikliği düşüncesine yakın olmadım. Çeşitli sivil toplum örgütlerinin kuruluşlarında ve yönetim kurullarında yer aldım. Bu kuruluşlar bünyesinde, toplumsal kesimler arasında barışa, diyalog ve uzlaşmaya hizmet edecek projelere destek olmaya gayret ettim” dedi.
"İDDİA MAKAMINI ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL"
Kavala, Ergenekon ve Balyoz davalarındaki hukuksuzlukları eleştiren yazılar kaleme aldığını söyleyerek, “Hiçbir zaman gizli bir planım, faaliyetim, bir örgütle, cemaat yapısıyla gizli bir ilişkim olmadı. İddianamede de görüldüğü gibi benim hiçbir konuşmamda ve faaliyetimde gizlilik unsuru bulunmamaktadır; üstü kapalı, gizli bir plana veya teşebbüse yönelik olarak şifreli konuştuğumu ima eden, anlaşılması zor hiçbir ifadem yoktur. İddia makamının hangi faaliyetimden, eylemimden, düşüncemden ötürü darbeye ortam hazırlamaya, hatta iç savaş çıkarmaya yönelik böylesine sinsice bir planı yürüttüğüm hükmüne varmış olduğunu anlamak mümkün değildir” diye konuştu.
"SAVCI İDDİANAMEDEN ÖNCE BENİ SORGULAMAYA GEREK DUYMADI"
20 ay önce Emniyet’te yapılan sorgusunda, iddianamede yer alan finansman aktarımı ve örgüt ilişkileriyle ilgili iddialar sorulmadığına dikkat çeken Kavala, “Dolayısıyla bunlarla ilgili açıklama yapma imkanı verilmedi. Sorgumda, Gezi Olayları ile ilgili konu edilen tek bulgu, Gezi Olayları’ndan 3 ay sonra Brüksel’de açılan fotoğraf sergisi olmuştu. Savcı, iddianamede yer alan kurguyu hazırlamadan önce beni sorgulamaya gerek duymadı. Suçlu olduğuma dair kanaatin gözaltına alınmamdan önce kesinleştiğine ve somut olgulardan kopuk bir sabit fikir haline dönüştüğüne inanıyorum. Emniyetteki sorgumdan telefon görüşmelerimin dinlenmesine 30 Temmuz 2012 tarihinden itibaren başlandığı anlaşılıyor. Ancak Gezi Olayları’yla ilgili kanıt olarak sunulan konuşmaların tamamı Gezi protestoları başladıktan, çeşitli şehirlere yayıldıktan, kitlesel katılımlı gösteriler gerçekleştikten sonraki tarihlere ait. İddianamede bir kalkışma planı hazırladığıma, böyle bir plandan bilgi sahibi olduğuma dair hiçbir kanıt, bulgu, işaret mevcut değildir. Gezi Olayları’nın hazırlık aşamasında etkin olduğu iddia edilen OTPOR / CANVAS örgütlerinden hiç kimseyle tanışmıyorum, yine hazırlık aşamasında yer aldığı iddia edilen Mehmet Ali Alabora ile tek temasım, Gezi Olayları başladıktan sonra yapılan iki telefon konuşmasından ibarettir. İddianamedeki Haziran - Temmuz 2012 tarihleri arasındaki dış seyahatlerimin Gezi Olayları’nın hazırlığı amacıyla yapıldığı iddiası da temelsizdir. Bu seyahatlere, hangi toplantılar ve ne amaçlarla gitmiş olduğum gizli değildir” dedi.
Osman Kavala'nın savunmasından satırbaşları şöyle:
“DELİL OLMADAN TUTUKLAMAK CEMAAT YÖNTEMİ, YİNE AYNISI YAPILDI”
“Savcı sorgumdan önce zaten benim suçlu olduğuma karar vermişti. Bir kalkışma planı hazırladığıma ya da böyle bir organizasyona dahil olduğuma dair tek bir delil yok. Kalkışma planı ve eylemini hangi örgüt adına yürüttüğüme dair iddianamede bir saptama dahi yok. İddianameye kaynaklık eden soruşturma ve dinlemeler yoluyla elde edilen konuşmaları delil diye değerlendirenler ve bu yönde rapor hazırlayanlar FETÖ suçlamasıyla tutuklanan ya da ihraç edilen yargı mensupları ve polislerdir. Somut delil olmadan kişileri suçlamak ve tutuklamak cemaat yöntemleridir ve şimdikiler de aynısının yapmışlardır.”
“MASAK RAPORLARI ORTADAYKEN GEZİYİ FİNANSE ETTİĞİM İDDİA EDİLİYOR”
“Gezi’yi benim aracılığımla Soros’un finanse ettiği iddia edilmekte ama MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) raporlarının da ortaya koyduğu üzere bu yönde bir delil ortaya konulamamıştır. Anadolu Kültür’ün tüm hesapları şeffaftır ve hepsi kültür faaliyetlerinin fonlanmasına dairdir. Dava dosyasında haklarında herhangi bir suçlama yöneltilen kişilere dair bir para aktarımı olmadığına yönelik raporlar mevcuttur. Gezi’yi finanse ettiğim yönünde tek bir delil yokken, MASAK raporları bunları tespit etmişken tutukluluğumuz devam etti. Hangi delile dayanarak bu oldu?”
“Hanzade Germiyanoğlu bir proje için benimle görüştü ve sonrasında Yiğit Aksakoğlu ile bir telefon konuşması yapmış. Benden çıkmış bir talimat olacak bir ifadesi yok. Gezi olaylarına hazırlık yaptığım algısı oluşturmaya yönelik ihbar mektubu gönderenler telefonlarımızı dinleyenlerdir. Manipülasyonlarla, telefon dinlemelerine dair tarih değişikliği ve tahrifatları yapılarak bir komplo hazırlanmıştır. Benim desteğimle ortaya çıkacak bir medya ile ilgili proje yürütmeyi suçlamak akıl dışıdır. İşsiz bırakılan gazeteciler için bağımsız bir yayın organı çıkarmak için yapılan faaliyetlerdir. Bunun için Guardian gazetesi ile yapılan görüşmelerdir, düşünülen yayının niteliğini gösterir.”
“GEZİ VE SOROS BAĞINA DAİR TEK DELİL YOK”
“George Soros’un hem Arap Baharındaki ayaklanmaları hem de Gezi’yi organize ve finanse ettiği fantastik biçimde iddianamede yer almakta, bazı siyasetçiler ve medya organları benzer değerlendirmeler yapmış ama bu konuda ne bir delil ne de bir bilimsel makale bile ortaya konulmamış. İktidara yakın kuruluş SETA tarafından yayımlanan bazı kitap ve makalelerde ise Arap Baharı isyanlarının ülkelerin kendi iç dinamikleriyle ortaya çıktığı belirtilip Soros ilişkilerine dair hiçbir saptama yapılmamıştır.”
"BİRKAÇ KİŞİNİN MİLYONLARIN KATILDIĞI EYLEMLERİ YÖNETMİŞ OLMASI FANTASTİK BİR HAYALDİR"
“Birkaç kişiden oluşan bir gizli örgütün, 80 ilde, milyonlarca kişinin katıldığı protesto eylemlerini yönlendirmiş olması, oldukça fantastik bir iddiadır” diyen Kavala, “Bu iddianın içerdiği orantısızlık, iddianamedeki kurgunun mantıki temelden de yoksun olduğunu göstermektedir. Bu davada yargılananların bir kısmını Anadolu Kültür’de birlikte gerçekleştirdiğimiz projelerden dolayı tanıyorum. Bazılarıyla farklı sivil toplum faaliyetleri sırasında tanışmıştım. Şahsen tanışmadığım, ancak ortak arkadaşlarımız olması nedeniyle haklarında bilgi sahibi olduklarım da var. Bu insanların benim ya da başkasının talimatıyla gösterilere katılmaları, gösteri düzenlemeleri söz konusu olamaz. Bu iddia temelsiz, mantıksız, aynı zamanda son derece yakışıksız bir suçlamadır” ifadelerini kullandı.
“OLAYLARIN BÜYÜMESİNİN NEDENİ POLİS ŞİDDETİYDİ”
“Gezi protestolarına dair yapılan bilimsel araştırmalar; kamusal alanın daraltılmasına kentin metalaştırılmasına dair çeşitli sınıfsal, etnik, dinsel ve kültürel çeşitlilikten gelen homojen olmayan kişi ve gruplar tarafından ortak itirazın ortaya çıktığını söylemektedir. Olayların büyümesine ve yaygınlaşmasına neden olanın polis şiddeti olduğunu resmi raporların kendisi söylemektedir. Başta göz yaşartıcı gaz kullanımı olmak üzere, gaz fişeklerinin de usulsüz kullanımı nedeniyle ölüm ve yaralanmalar olduğunu da belirten aynı raporda bu tutumun ve polis şiddetinin yaygın ve sürekli hale geldiği tespiti yapılmaktadır.
"ERGENEKON'DAKİ KURGUYU AKLA GETİRİYOR"
“Bu dava Ergenekon davasındaki kurguyu akla getirmektedir. Bu durum şaşırtıcı değildir, zira iddianamenin tamamına yakın bölümü FETÖ/PDY üyeliğinden suçlanan Savcı’nın ve Emniyet Müdürü’nün hazırlamış oldukları soruşturma dosyasından alınmıştır. Gezi Olayları’nın planlı bir senaryonun ürünü olduğu, Occupy Turkey hareketinin, OTPOR / CANVAS örgütlerinin, Memet Ali Alabora ve arkadaşlarının olayların hazırlık aşamasında yer aldıklarına dair iddialar kelimesi kelimesine bu rapordan alınmadır. İddia makamı da bu kurguyu ve yöntemi benimsemiş, somut delil aramaya, beni sorgulamaya gerek duymadan, benim Gezi Olayları’na Soros’un kaynaklarını aktardığım iddiasında bulunmuştur. Anlaşılan, benim Açık Toplum Vakfı Yönetim Kurulu üyesi olmam George Soros’la birlikte Gezi Olayları’nı planladığım ve finanse ettiğim iddiası için yeterli görülmüş olmalı”
"Madem ki Soros’tan talimat alarak tüm bunları yapmışım, Gezi’yi finanse etmişim o zaman Soros’un bu davanın şüphelisi dahi olmaması bir garip değil mi?”
"Gezi Olayları sırasında vuku bulan ölümler ve sakatlanmalardan dolayı derin bir acı hissediyorum. Yaşanan maddi mağduriyetler de benim için üzüntü kaynağıdır.
Yukarıda açıkladığım nedenlerden dolayı, niyet ve eylemsellik bakımından Gezi Olayları sırasında barışçıl faaliyetlerde bulunmuş yüz binlerce kişiden bir farkım olmadığını belirtir, tahliyemi ve beraatımı talep ederim.”
YİĞİT AKSAKOĞLU: HİÇBİR DÖNEMDE DEMOKRASİYE KARŞI YÖNETİMDEN TARAF OLMADIM
Kavala’nın ardından Yiğit Aksakoğlu savunması ile devam etti.
Aksakoğlu, iddianamedeki suçlamaların temelden yoksun olduğunu ve kendisinin faaliyetlerine ters düştüğünü belirterek şunları söyledi: "Sivil toplum ve sosyal kalkınma alanında araştırma yapan ve yayınlar hazırlayan bir uzmanım. Hayatımın hiçbir döneminde demokrasiye karşı bir yönetimden taraf olmadım. İddianamedeki suçlamalar temelden yoksundur ve faaliyetlerime ters düşmektedir. 2013 yılında çözüm sürecinde kurduğum Diyalog Grubu'nun ardından, şimdi benimle aynı cezaevinde olan savcılar ve polislerce dinlendim. 2013'te yapılan dinlemelerin kıymetlendirilerek 6 yıl sonra yeniden kullanılmasını anlayamıyorum. Ben hiçbir zaman şiddetle değişimden yana olmadım, ama değişimden yana oldum” ifadelerini kulandı.
"HER GÜN KADINLAR ÖLDÜRÜLÜRKEN BENİM ŞİDDETSİZ EYLEMİ SAVUNMAM SUÇ UNSURU"
"Cebir ve şiddetten anlamam. Bu 657 sayfalık iddianamede suç yok, suçlu var; pervasız bir ağırlaştırılmış müebbet talebi var" diyen Aksakoğlu, "Hakkımda somut olarak sunulan tek delil, 2013 yılında yapılan telefon dinlemeleri. 26 Haziran 2013 ve Aralık 2013 arasında gerçekleşen dinlemelerden 31'i girmiş iddianameye. Şubat 2013'te yaptığım 43 görüşmenin içeriği yok, sayı olarak belirtilmiş. İddianameye içeriği konulan görüşmeler park boşaltıldıktan sonraki görüşmeler. Gezi’nin 2011'de planlandığı söyleniyor, ama delillerde bu yok. Bu ülkede her yıl 400 kadın öldürülüyor. Sokakta 3 kadına şiddet uygulayan bir adam, parti genel başkanına saldıran bir başka adam bir gün cezaevinde kalmadı. Ama benim şiddetsiz eylem konusunda yayınlamaya girişmem suç kabul ediliyor. Yedi aydır hapishanedeyim. İddianamede, şiddetsiz eylemlerde piyano çalınması ve duran adam ile yeryüzü iftarlarına ilişkin bir ses kaydım var. O konuşma bu eylemlerden bir ay sonra yapılmış. Ne durmak, ne piyano çalmak, ne de iftar yapmak suç. Tarihler belirtilmeden tapelerin iddianameye konulması suçlu gösterme çabası” dedi.
“MAROVİÇ’İ GETİRME FİKRİM SUÇ SAYILDI”
“Konuşmalarsa park boşaltıldıktan sonra yapılmış. Ben duran adam değilim, piyano çalamıyorum. Ama durmak da piyano çalmak da iftar yapmak da suç değil. Çözüm süreçlerine toplumsal katkının tartışılmasına yönelik bir proje için sivil düşünden bir destek fonu aldık. Helsinki Yurttaşlar Derneği'nde toplantı yaptık. Bunun Gezi ile alakası yoktu. İddianamede İvan Maroviç'i Türkiye'ye getirme düşüncem suçlama olarak yer alıyor. Dikkatinizi çekerim düşüncem. Maroviç'in ismini çalışmalarından biliyorum ve ondan önerdim ama bu sadece bir fikirdi.”
“Ne kolaylaştırıcılık (moderatörlük) bir suç ne de toplantı düzenlemek. Tutuklanma gerekçesinin kendisi toplantıların içeriklerinin bilinmediğini itiraf ediyor. Kaldı ki biz aylardır bu ‘karanlıkta kalan’ kısımları açıkladık. Ama şüpheden yararlandırılmadım.”
Aksakoğlu'nun savunmasından satırbaşları şöyle:
“BAKANLARLA ÇALIŞMALAR YÜRÜTTÜM, BU DAVADA MAĞDURLAR”
“2011'de yarı zamanlı olarak aile içinde çocuğa yönelik şiddetin azaltılması için çalışmada yer aldım. Marc Mataheru'yu o zamandan tanıyorum. Bunu nasıl suç unsuru olarak gösterdiler anlamıyorum. Bu çalışmalarıma ilişkin görüşmeler Gezi olaylarıyla ilgiliymiş gibi gösteriliyor. Kasım 2018'de Bernard van Leer Vakfı Türkiye temsilcisi olarak Antep Büyükşehir Belediyesiyle çocuklara yönelik projeler için Fatma Şahin ile bizzat görüştüm. Şahin bu davada 7 numaralı mağdurdur. Uzmanlığım kapsamında çok çeşitli çalışmalara katkı sundum. Asker Hakları Platformuna gönüllü destek verdim. Ayfan Sefiroğlu, İsmet Yılmaz ile defalarca görüştük. İsmet Yılmaz bu davada 22 nolu mağdurdur.”
“SUÇLAMALARI YÖNELTENLER YA FİRARİ YA BENİMLE AYNI CEZAEVİNDE”
“Hak ihlalleri için çözümler ürettik. DİSKO uygulamasına dikkat çekip kaldırılmasına katkıda bulunduk. Barış sürecine katkı sunmak için dernek kurduk. Çözüm sürecine silahların susması ve ateşkesin sağlanmasının ötesinde toplumsal barışın sağlanması için ülkenin en batısında doğmuş biri olarak destek sunmayı görev bildim. Bunun Gezi olaylarıyla ilgili değerlendirilmesini anlayamıyorum. Kaldı ki bu iddiaları yöneltenlerin bir kısmı firari bir kısmı benimle aynı cezaevinde.”
“HİÇBİR ZAMAN ŞİDDETLE ANİ DEĞİŞİMDEN YANA OLMADIM”
“Kitap basımı için 25 bin dolarlık bir fon aramamızı bazı sözde gazeteler yazdı. Oysa bu para hiç alınmadı. Ama bu gazeteciler biraz araştırsalardı, bunun 10 katını AKP'li belediyelere verdiğimizi görebilirdi. Çalışmalarımda AKP'li belediyelerle çalışması gerektiğini ben önerdim, askerler konusunda Savunma Bakanı ile çalıştım. Buna rağmen hükümete diz çöktürmek gibi bir suçlamayla ağırlaştırılmış müebbet isteniyor. 7 aydır 10 metrekarelik bir hücredeyim. Hiçbir zaman şiddetle gelen ani değişimden yana olmadım. Ama değişimden yana oldum.”
“Bebek ölümlerinin azalması gibi kendi gerekliliğini ortadan kaldırmaya yönelik talepleri vardır. Sivil toplum şiddete karşıdır. Yoksa zaten sivil olamaz. Bu nedenle sivil toplum ve sosyal kalkınma uzmanı olarak şiddeti hiç savunmadım. Şiddetle hükümeti devirmek ne eğitimini aldığım ne de savunduğum bir şeydir. Şiddeti teşvik eden, hükümeti devirmeye yönelik hiçbir konuşmam yoktur. Ama çocuklarla ilgili çok şey öğrendim.”
“SUÇ YOK, SUÇLU YOK; AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET TALEBİ VAR”
“Suç yok, suçlu yok ama pervasızca ağırlaştırılmış müebbet hapis talebi var. Gözaltına alındığım günden beri tek bir hücrede tutulmamın dahi gerekçesi yok. İddianame suç işleme algısı yaratmaya kalkılmış. Bu algıyı yaratmak için 5-10 sayfada bir aynı iddiaları tekrarlıyor. Kıymetlendirildiği söylenen deliller ancak geçen hafta dosyaya girdi, ses kayıtları dahi yok. Dinlemeleri kim yaptırmış? Kimler kıymetlendirmiş? Bunları avukatlarıma bırakıyorum. Devamla: İddianamede benimle ilgili dinlemeler park boşaltıldıktan 10 gün sonra başlıyor. Hakkımda başka delil yok. İddianamede üyelik suçlaması yöneltilmiyor ama örgüt talimat gibi ifadeler geçiyor. Örgüt yok ama örgüt üyesi var. Olmayan örgüte olmayan üyeliğimde sonuç ilişkisi yok, 2011'den beri Gezi Olaylarını planladığımızın somut delili yok.”
“220 GÜN CEZAEVİNDE KALACAĞIMI BİLSEM 1 GECE OLSUN GEZİ’DE KALIRDIM”
“Ne Taksim Dayanışması ile ne de üyeleriyle ne Anadolu Kültür ile ilişkim yok. İlişkimin olması suç değil ama yok. Otpor ve Canvas ile ilgili ilişkime dair delil yok. Gezi'de bulunduğuma dair bile bir delil yok. Geziye gittim geldim ama 1 gece bile Gezide yatmadım. 220 gün cezaevinde kalacağımı bilseydim bir gün olsun Gezi'de kalırdım. Cezaevinde gardiyanlardan biri suçumu sorduğunda, Gezi dedim. ‘Biz de gittik bir hafta kaldık’ dedi. Sonra da aramamı yapıp üstüme kapıyı kilitledi. Gezi ile ilgili 1 tek tweet’im yok. Geziyi organize etmişiz ama tek bir whatsapp grubu yok. Planladığım, gerçekleştirdiğim, yaygınlaştırıp derinleştirdiğim bir olayla ilgili tek bir fotoğraf bile yok. O zaman insan soruyor, neden buradayım, neden tutuklandım, neden şüpheden yararlandırılmadım, neden ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyorum?”
"İDDİANAMEDEKİ TEK DOĞRU, SAYFA NUMALARI"
“Eğer tüm iddianameler böyleyse yazık bizim hukuk sistemimize, eğer bu iddianame böyleyse yazık bize. İddianamede geziye "sui generis" demiş yani "kendine has". Asıl bu iddianame "sui generis". Bu iddianame bin sayfalık bir dosyayı kıymetlendirerek ağırlaştırılmış müebbetimizi istiyor. Neyse ki idamı kıymetlendirerek idamımızı istemedi. İddianamede tek bir doğu unsur var, sayfa numaraları... Bu da iddianamenin özenini gösteriyor. Bu iddianamedeki herkes, hatta dünyadaki birçok insan bu iddianameden suç çıkmayacağını biliyor.”
"Bu iddianame, Türkiye’de zaten can çekişmekte olan sivil toplumu kriminalize etme çalışmasıdır. Bu dava sadece benimle, Gezi ile değil, hukukla yurttaş arasında örülen duvarla ilgili. Vereceğiniz karar bu duvarı yıkmayacak; duvara bir taş daha ekleyecek ya da eksiltecek. Ben temel haklarıma erişmek istiyorum. Kaçmak ya da delil karartmak için değil. Okullarında son üç günü kalan çocuklarımı okula bırakabilmek için, tahliyemi ve beraatimi talep ediyorum."
Aksakoğlu'nun ardından duruşmaya ara verildi.
Aranın ardından tutuksuz sanıklar savunmalarını yapmaya başladı. Taksim Dayanışması’ndan Mimar Mücella Yapıcı “Benim buraya bu konuda aynı suçtan ikinci gelişim. Geçen iddianameden ve onun dayalı olduğu fezlekeden bahsedeceğim. FETÖ savcılarının hazırladığı iddianamenin yeni versiyonu olan son iddianameye göre bendeniz darbeye teşebbüs ve daha bir çok suçlama var. Bunların en komiği Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na muhalefet ettiğim iddiası; 40 yıllık meslek hayatımda bu gülünç bir suç, gülünç bir iddia. İddianamede yer alan telefon konuşmalarımda ‘Devrim yapacağız’ dediğim suçlama konusu yapılmış. Ben 68 kuşağındanım ve devrim sözünün ne kadar güzel olduğunu bilseydiniz siz de kullanırdınız” diyerek iddianameyi eleştirdi.
Savunmasında Gezi Direnişi sırasında hayatını kaybedenlerin isimlerini tek tek sayan Yapıcı, “Gezide şiddet varmış algısı oluşturmaya çalıştığımız söyleniyor. Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Ahmet Cömert, Medeni Yıldırım, Ali İsmail Korkmaz. Bu insanlar kalp krizinden mi öldü?" diye sordu.
Yapıcı'nın savunmasından satırbaşları şöyle:
MÜCELLA YAPICI: DAYANIŞMA BİR GÖREVDİR, SUÇ DEĞİLDİR
"Aynı dosya içeriğiyle açılmış ilk davada beraat ettim ve kesinleşti. Savcılık itiraz dahi etmedi. Şimdi aynı içerikle aynı sözde deliklerle açılmış bu davada müebbetle yargılanıyorum. Ben size sorayım; ne yapayım? Bu iddianameye karşı savunmam şudur: İnsanların sahip oldukları hakları kullanmaları nedeniyle suçlanamaz. Dayanışma görevdir suç değildir. Suçlamaların hiçbiri hukuki değildir. İlk iddianamede suç örgütü, ikinci iddianamede de darbeye teşebbüsle suçlanan Taksim Dayanışması, hukuksuz imar planlarına karşı çalışan meşru bir platformdur. Meslek odaları tarafından dava açtık ve idare mahkemesi tarafından haklı bulunduk. Ne yazık ki hukuka rağmen bu proje uygulanmaya devam etmiştir. 45 yıllık yüksek mimar mühendis olarak mesleğim ve görevim icabı açıkça kaçak olan, hiçbir izni bulunmayan, ve dozerle yaptıkları kazı nedeniyle parkın su elektrik tesisatını tahrip ederek, halkı çok ciddi bir tehlikeye atan yetkililere sorduğumda hepimizi hedef alarak gaz sıktılar. Benim yüzüme yakın mesafeden üç tane gaz sıktılar. İki ay mide kanaması geçirdim."
"Biz örgüt kurmak yanda olmak için değil dayanışmak ve doğal haklarımızı kullanmak için bir araya geldik. Dayanışmak için bir araya geldiğimize yönelik suçlamalar hukuki değildir. Dayanışma güzeldir”
"Osman Kavala Gezi'ye iki masa, üç sandalye, 100 poğaça vermiş. Kavala’ya kızgınım. Kendisini zengin biliyorduk! Gezi’ye üç beş plastik masa, sandalye göndermiş iddianameye göre. Mahalledeki Ayşe hanım bile tencerelerce zeytinyağlı yaptı gönderdi.”
"Bana suçlama olarak yöneltilen her şey benim mesleki sorumluluğum ve görevimdir. Eğer bunları yerine getirmezsem vatan haini olurum. Beş yıl önce aralarında bulunduğum 26 kişi hakkında dava açılmıştı aynı suçtan. Gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet etmekten suçlandık ilkinde ve darbecilik suçlaması yoktu. Beş yıl sonra aynı fezleke ve aynı sözde delillerle bu kez de örgüt ve darbecilik suçu yöneltilmiş. İddianamede FETÖ ile işbirliğinden bahsediyor ama soruşturmayı FETÖ’cü dediğiniz yargı mensupları başlatmış”
"HÜKÜMET İSTİFA DEMEK SUÇ DEĞİLDİR"
"Hükümeti istifaya ve erken seçime zorlamışız. Partiler erken seçim istiyor, seçim yapılıyor, o da mı darbe? Hakkımdaki suçlamalar hiçbir somut delile dayanmıyor. Bu iddianamenin ileri sürdüğü iddiaları külliyen reddediyorum"
“Hükümet istifa demek suç değildir. Bu kadar çok şiddet uygulayan hükümetler kendiliğinden istifa ederler. O günleri de göreceğiz elbet. Tüm suçlamaları kendim için ve tüm arkadaşlarım için reddediyorum. Kent suçlarına karşı çıkmak, dayanışmak suç değildir. Gezi bizim yarınımızdır, çocuklarımızın ayıdınlık geleceği için umut fişeğidir. Taksim Dayanışması görev aldıysa onur duyarım. Bu anlattıklarım ilk savunmamdan, bu kadar haklıyken. Kamusal bir görevim varken neden gazeteci oldum? Asıl suçluların hesap vermesi gerekirken, sağduyu çağrısı yapan, şiddet ortamının bitmesi için çaba gösteren Taksim Dayanışması temsilcilerinin hukuksuz bir şekilde yargılanması kabul edilebilir olmaktan çok uzaktır. Asıl suç toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının şiddetle engellenmesidir. Hala öldürülen çocukların katillerinin davaları sürmektedir. Şiddet uygulayan polisler komik para cezalarıyla cezalandırıldılar.“
"Yeni versiyon iddianamenin düzenlendiğinin söylendiği tarihlerde 1 Haziran 2015'te beraat ettik. Aynı iddianameyle yine yargılanıyorum. Bu kez ağırlaştırılmış müebbet, 2970 yıl hapis, 160 milyar TL para cezası ile cezalandırılmam isteniyor"
"Şimdi ben soruyorum, ben nasıl bir savunma yapmalıyım? Benim için sorunun cevabı basit; insanların sahip oldukları hakları kullanması nedeniyle cezalandırılmaları istenemez. Dayanışma bir görevdir, suç değildir."
"DEVLET BİZİMLE DEĞİL, ÇOCUKLARIMIZI ÖLDÜRENLERLE İLGİLENMELİ"
"Devlet bizimle değil, göz göre göre çocuklarımızı öldüren katillerle ilgilenmelidir, işkenceler uygulayanlarla ilgilenmelidir. Taksim Dayanışması’nın hiçbir hukuki, ahlaki boyutu olmayan; gayriciddi iddianamelerle yargılanması değil; çocuklarımızın ölümüne sebep olanların, polis şiddetini ‘destan yazmak’ olarak adlandıranların, dönemin valilerinin, bakanlarının yargılanması gerekmektedir.
"2015'teki davada yaptığım savunmanın aynısını yaptım. Yine dava açılırsa bu savunmayı tekrarlayacağım. Yaşamını yitirenler önünde saygıyla eğiliyorum. Savunmam bundan ibarettir."
ÇİĞDEM MATER: FİLM ÇEKMEK İSTEDİĞİM İÇİN DARBEYE TEŞEBBÜSLE YARGILANIYORUM
Gezi Parkı davasında tutuksuz yargılanan sinemacı ve gazeteci Çiğdem Mater'in savunmasıyla devam etti. "Film çekmek istediğim için darbeye teşebbüsle suçlanıyorum. Bunun dışında iddianamede hiç bir isnat yok" diyen Mater'in savunmasından satır başları şöyle:
"İddianamede toplam 43 defa adım geçiyor. İddianamede suçlamaya uyan eylemim konusunda delil yok"
"İddianame sadece hukuksuz biçimde elde edilmiş telefon dinlemelerinin yorumlanmasından ibaret suçlamalardan oluşuyor ve reddediyorum."
"Gezi Parkı sadece şehirde nefes alabileceğimiz bir yer değil, deprem riski bulunan bir bölgedeki toplanma alanı aynı zamanda. Sadece parkın korunması için değil, bir sinemacı olarak gözlem yapabilmek için de oradaydım"
"ÇEKİLMEMİŞ BİR FİLM İLE YARGILANIYORUM"
"İddianamede çektiğim iddia edilen film, ABD’li bir belgeselci tarafından çekilmiş bir filmin iki sahnesinde 1,5 dakika süreyle görüş beyan ederken görülüyorum. Bir film projemiz vardı, ama hiçbir zaman çekilemedi. İddianameye göre filmi çekmişim. İddianamede, film hakkında konuşmak üzere bir toplantıya dair telefon konuşmalarım var. Ama iddianameye göre filmi, filmin nasıl çekileceğine ne içereceğine dair yapılacak toplantıdan 15 gün önce çekmişim”
"Çekilmemiş bir film ve apartman sahanlığından çekilmiş bir fotoğraf ile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla yargılanıyorum. Üzerime atılı bütün suçlamaları reddediyorum”
"Yöneltilen suçlamalar tamamen tapelere dayanıyor. Osman Kavala eski işverenim olduğu için uzun telefon konuşmalarımız hayatın olağan akışına uygundur. Can Atalay ile konuşmamız da hashtag yapmayı anlattığım bir konuşma. Saymadi, Nalcı ve Atalay ile yaptığım konuşma Gezi parkıyla alakalı olduğu düşünülerek 'kıymetlendirilmiş'. Bu konuşmalar 19 Ocak'larda düzenlenen Hrant Dink anmasına dairdir."
"İDDİANAME HAYATIN SİNEMADAN DAHA KURGU OLDUĞUNUN GÖSTERGESİ"
"Hakkımdaki suçlar hukuksuzca elde edilmiş telefon kayıtları, çekilmemiş bir film ve gazdan etkilenenlere gaviskon vermem. Bunlarla ağırlaştırılmış müebbet ile yargılanmam yargı için de kabul edilmezdir"
"Hiçbir delil olmadan hükümeti yıkmakla suçlanıyor olmam bir film olsaydı inandırıcı bulunmazdı. Bu iddianame hayatın sinemadan daha kurgu olduğunun göstergesidir. Hakkımdaki bütün suçlamaları reddediyor, beraatimi talep ediyorum."
HAKAN ALTINAY: ALTINDA İMZAM OLAN HİÇBİR HİBE KARARI GEZİ İLE İLGİLİ DEĞİL
Çiğdem Mater’in savunmasının ardından duruşmaya ara verildi. Aranın ardından Anadolu Kültür A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Ali Hakan Altınay savunma yaptı. Altınay, Açık Toplum Vakfı'nın yasal olduğunu da vurgulayarak, “Altında benim imzam olan hiçbir hibe kararı Gezi ile ilgili değildir. İddianamede anılan hibenin ne olduğunu öğrenmek istiyorum” ifadelerini kullandı.
Altınay, “Birçok kişinin almak için çok uğraştığı Green Kartı'nı kendi iradesiyle reddeden biri olarak bu suçlamaları reddediyorum. Darbe yapmak gibi hevesim ya da niyetim hiç olmadı. Niyetim olmadığını nasıl kanıtlarım diye düşündüm. Yaptıklarımı anlatarak gösterebileceğimi düşünüyorum. Türkiye'de kaliteli eğitim oluşturulsun diye çalışıyorum, Bağımsız Türkiye Komisyonu'nun kuruluşunda yer aldım. Fransız CB Sarkozy ‘TR Avrupalı değildir’ dediğinde, Avrupalı saygın insanları organize edip büyük bir gazetede buna cevap vermesini sağladım” dedi.
Altınay’ın savunmasının ardından duruşmaya yarın saat 10.00'da devam edilecek.
SUÇLAMALAR
2013 yılının mayıs ayı sonunda Taksim Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesine karşı başlayan, Türkiye geneline yayılan ve milyonlarca insanın katıldığı Gezi eylemlerinin üzerinden 6 yıl geçtikten sonra açılan davanın ilk duruşmasına yarın da devam edilecek.
Tüm kişiler hakkında, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edilen iddianamede, bazı şüphelilerin "mala zarar verme", "tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması", "ibadethane ve mezarlıklara zarar verme", "ateşli silahlar kanuna muhalefet", "nitelikli yağma" ve "nitelikli yaralama" gibi iddialardan da değişen oranlarda hapisle cezalandırılması istendi.
İddianamede, Gezi Parkı direnişi bir ‘kalkışma girişimi’ olarak tanımlandı.
İddianamede şüphelilerin 2011 yılından itibaren Gezi direnişini yönlendirmeye başladığı öne sürülüyor. Yine Gezi direnişi 'finansmanı ile koordinasyonun sağlanması hususundaki fiilleri' iddianame konusu olarak yer aldı. İddianamede 'şüphelilerin' bu olayların tepe yönetiminde yer aldıkları ve bu kapsamda ülke genelinde meydana gelen 'şiddet' olaylarından sorumlu tutuldukları ifade edildi.
Davada dönemin bakanlar kurulu üyeleri ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu 746 müşteki yer aldı.
YARGILANANLAR
657 sayfalık iddianamede şu 16 isim "şüpheli" olarak yer aldı:
- Osman Kavala
- Ali Hakan Altınay
- Ayşe Mücella Yapıcı
- Ayşe Pınar Alabora
- Can Dündar
- Çiğdem Mater Utku
- Gökçe Yılmaz
- Handan Meltem Arıkan
- Hanzade Hikmet Germiyanoğlu
- İnanç Ekmekci
- Memet Ali Alabora
- Mine Özerden
- Şerafettin Can Atalay
- Tayfun Kahraman
- Yiğit Aksakoğlu
- Yiğit Ali Ekmekçi
Bu isimlerden Osman Kavala ile Yiğit Aksakoğlu tutuklu yargılanıyor.
Memet Ali Alabora, Ayşe Pınar Alabora, Can Dündar, Gökçe Yılmaz Handan, Meltem Arıkan Hanzade ve Hikmet Germiyanoğlu hakkında ise yakalama kararı var.
AF ÖRGÜTÜ: SUÇ İŞLENDİĞİNE DAİR HİÇBİR DELİL SUNULMAYAN GEZİ PARKI DAVASI DÜŞÜRÜLMELİDİR
Uluslararası Af Örgütü Gezi Davası ile ilgili açıklama yaptı. Uluslararası Af Örgütü Türkiye Strateji ve Araştırma Yöneticisi Andrew Gardner davaya ilişkin yaptığı açıklamada; “Bugün itibariyle Osman Kavala, cezaevinde bir tek gün dahi geçirmemesi gerekirken parmaklıklar ardındaki 600. gününü doldurdu. Bu dava, ciddi kusurların yaygın olduğu yargının içinde bulunduğu durumu bu siyasi cadı avının gerçeklemesine zemin sağlayarak gözler önüne seriyor” dedi.
657 sayfalık iddianamede, hükümeti ortadan kaldırmak için komplo kurmak iddiası da dahil olmak üzere, herhangi bir suç işlediklerine dair tek bir delil kırıntısı dahi sunulamadığına dikkat çeken Gardner şunları söyledi: “Aksine, iddianamede, sıradan sivil toplum etkinliklerini suç gibi lanse eden akıl almaz bir çaba gösteriliyor. Bu dava, Türkiye'nin önde gelen sivil toplum isimlerini susturmak için gerçekleştirilen korkunç bir girişimden başka bir şey değildir. Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu derhal serbest bırakılmalı ve davada yargılanan 16 kişinin aleyhindeki absürt suçlamalar düşürülmelidir.”
KESK BURSA ŞUBELER PLATFORMU: GEZİ YARGILANAMAZ
Dava öncesi açıklama yapan KESK Bursa Şubeler Platformu sendika binasında basın toplantısı düzenledi. Açıklamada “Gezi eylemlerinin yargılanması kabul edilemez” denildi.
Açıklamayı yapan SES Bursa Şube Başkanı İrfan Açık, “Bu ülke tarihinin en barışçıl, en yaratıcı, en katılımcı, en kapsayıcı, en kitlesel hareketidir. Hep birlikte konuşup karar vermenin, fikri ve hayatı paylaşmanın, yaşama her boyutu ile sahip çıkmanın somut örneğidir. Daha öncesinde hiçbir platformda bir araya gelmemiş kesimlerin dahi demokrasi, barış, eşitlik, özgürlük, ekolojik dengenin korunması talepleriyle günlerce dayanışmanın en saf halini yaşamalarının adıdır. Ölümcül, yıkıcı polis şiddetine karşı her şehirde yankılanan barışçıl haklı tepkinin dışa vurumudur. 'Sağlıklı kentleşme ve yaşanılır kent' talebinin kısa sürede ülkemizin dört bir yanında yankılanmasıdır Gezi” dedi.
"Kendi yurttaşlarının taleplerinin gereklerini yerine getirmek yerine, tam tersine suç icat etme, ülkenin en demokratik eyleminden darbe ve suç örgütü çıkarma girişimleri bu ülkeye ve demokrasiye yapılacak en büyük kötülüktür" diyen Açık "Gezi sürecine dair dava edilmesi, yargılanması gereken birileri varsa, amansızca ve kural tanımadan bu ölümlere ve yaralanmalara neden olanlardır. Bu emirleri verenler, koruyanlar, yargı sürecini sürüncemede bırakanlardır. Bizler kamu emekçileri olarak eşitliğin, özgürlüğün, barışın, laikliğin, dayanışmanın imkânsız bir ütopya olmadığını gösteren Gezi direnişinin ışığında sömürüsüz, savaşsız, eşit, özgür bir gelecek için mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.