El Salvadorlu göçmen baba ve kızın fotoğrafı
Elif Görgü yazdı: Fotoğrafı ilk gördüğümüzde çoğumuz Suriyeli Alan Kurdi’yi hatırlamış olmalıyız. Yoksa unutmuş muyduk?
Fotoğraf: EPA / Abraham Pineda-J·come/AA
Elif GÖRGÜ
Sabah, biz uyurken dünyada neler olmuş diye haberlere göz attığımızda, belki hepimizin ilk gördüğü bir baba ve küçük kızının, su kenarında yüz üstü cansız yatarken çekilmiş fotoğrafı oldu. Biz uyurken, dünyanın öbür ucunda yine insanlar ölmüştü.
Küçük kızın adı Valeria’ydı. Daha bir bebek olduğu altındaki, sudan iyice şişmiş bezden anlaşılıyordu. Tıpkı, birkaç yıl önce, 2015’te, bu kez bizim kıyılarımızda cansız yatan Suriyeli Alan Kurdi gibi kırmızı giyinmişti. Fotoğrafı ilk gördüğümüzde çoğumuz Alan’ı hatırlamış olmalıyız. Yoksa unutmuş muyduk?
Delik deşik vicdanlara, çuvaldızla dikilmiş bir kan kırmızı yama daha...
Haberleri okuyunca iki yaşını bile doldurmamış olduğunu öğrendik Valeria’nın; 23 aylıktı. Babası onu korumak için tişörtünün içine sokmuş, bağrına basmıştı. Kızın küçük eli ise, babasının boynuna sarılmaya çalışırken hafice havada kalmıştı... Biz fotoğrafa bakarken kaç ülke sınırında, dayanışma talebiyle uzatılmış kaç bin el bekliyordu?
Hemen yanı başımızda, Edirne’de, bir minibüsün içine tıkılmış 40 mülteciden 10’u da bir başka ölüm nehrini, Meriç’i geçebilmek için yola çıkarken trafik kazasında öldüler bugün... Onların hikayesini, hayatta kalmak için uzattıkları ellerinin nasıl ve kimler tarafından havada bırakıldığını öğrenemedik... Hep mi Avrupa’ya gitmek istemişlerdi, yoksa Türkiye’de giderek toplumsallaştırılan ayrımcılık mı ya da maruz bırakıldıkları sefalet koşulları mı onları yola çıkarmıştı yeniden, henüz bilmiyoruz.
El Salvadorlu baba-kızın hikayesini ise fotoğraflarını çeken gazeteci anlattı.
Yoksul bir Orta Amerika ülkesi olan Salvador’dan ABD’ye gitmek için göç eden Oscar Alberto Martinez ve kızı Valeria’ydı onlar. Olay yeri ABD-Meksika sınırındaki Rio Bravo’ydu. İlk fotoğrafı çeken Meksikalı muhabir Julia Le Duc.
Le Duc, Meksikalı La Jornada’nın Matamoros muhabiri. Evrensel’i takip edenler Meksika’nın Matamoros kentini, aylarca süren işçi direniş ve grevlerinden hatırlayabilir. ABD’nin Teksas eyaletinin sınır komşusu Matamoros bir sanayi bölgesi aynı zamanda. Çoğu ABD merkezli, uluslararası otomotiv tekellerine buradaki on binlerce işçi, düşük ücret ve kötü çalışma koşulları altında üretim yapıyor. Ocak ayında önce sendikaya rağmen fiili olarak başlayan sonra da sendika bürokratlarının boyun eğmesiyle yasal greve dönüşen “20/32 grevleri” (yüzde 20 zam, 32 bin peso ikramiye) ve ısrarlı mücadele sayesinde, çoğu fabrikada biraz olsun koşulların iyileşmesini sağladı Matamoros işçileri. Hala direnişin bitmediği fabrikalar var. Oscar ve Valeria’nın ölüm yolculuğuna eşlik etmek zorunda kalmadıysa çoğu, bunda aylarca omuz omuza verdikleri mücadelenin önemli payı var.
"AMERİKAN RÜYASINI İSTİYORLARDI"
Muhabir Julia Le Duc, Oscar ve Valeria’yı nasıl bulduğunu The Guardian gazetesine anlatmış. Pazar günü bir kadından gelen acil yardım telefonunu duyduklarını yazmış Le Duc:
“Çağrıyı duyduk ve nehre gittik, kadın bağırıyor, akıntının kızını aldığını haykırıyordu. Yetkililere iki aydır Meksika’da olduklarını ABD’den sığınma talep ettiklerini söylediğini duyduk. Meksika’nın güneyindeki Tapachula’da olduklarını ve insani vize (bir yıl Meksika’da kalmalarını ve çalışmalarını sağlayan belge) için başvurduklarını ancak Amerikan rüyasını istediklerini söyledi, bu yüzden otobüse binip sınıra gelmişlerdi. Buraya sabah erken saatte varmışlar ve doğruca (uluslararası) köprüye giderek sığınma başvurusunu sormuşlar, fakat onlara Amerikan göçmen ofisinin hafta sonu olması nedeniyle kapalı olduğu söylenmiş, ve önlerindeki kuyrukta çok sayıda başka insanlar da varmış.
Birkaç ay önce Matamoros’ta sığınma görüşmesi için bekleyen 1800 kadar insan vardı. Şimdi 300’e kadar indi, fakat her hafta üç görüşme için yer var, bu nedenle önlerinde hala uzun bir bekleyiş var.
Böylece aile geri dönmeye başladı, ta ki Martinez durup nehri görene ve ‘Buradan geçeceğiz’ diyene kadar. Önce kendisi küçük kızla birlikte geçti ve onu Amerika tarafında bıraktı. Sonra karısını almak için geri döndü, fakat kız arkasından suya girdi. Onu kurtarmak için geri döndüğünde, akıntı ikisini birden aldı.
Birileri kurtarma servisini aradılar, hafta sonları burada her zaman yürüyüş yapan ve bisiklete binen insanlar olur, ve arama gece 11’e kadar sürdü, fakat botlarla ve fenerlerle dahi onları bulamadılar. Ertesi sabah, gün ışında devam ettiler ve 10.15 gibi itfaiyeci iki bedeni buldu. Ben, o zaman, bölge kapatılmadan önce, fotoğrafları çektim. Yıllarca polis muhabirliği yaptım ve çok ceset ve çok boğulma gördüm. Rio Bravo (Bravo nehri ya da ABD tarafındaki adıyla Büyük Nehir) çok güçlü bir nehir; sığ olduğunu düşünebilirsiniz fakat çok fazla akıntı ve girdap var.”
EN ÖNEMLİ SORU: BU BİR ŞEYİ DEĞİŞTİRECEK Mİ?
Gazeteci Julia Le Duc yazısının devamında, insanların ölümleri göre göre “duyarsızlaştıkları”na dikkat çekiyor, fakat böyle bir sahnenin, herkesi birden ve yeniden hassaslaştırdığını söyleyerek devam ediyor: “Babanın kızını, akıntı almasın diye tişörtünün içine koyduğunu görebiliyorsunuz. Kızının hayatını kurtarmaya çalışırken öldü.”
Sonra en önemli soruyu soruyor; bu bir şeyi değiştirecek mi? "Değiştirmeli. Bu ailelerin hiçbir şeyleri yok ve her şeyi daha iyi bir hayat için riske atıyorlar. Eğer bu gibi görüntülen bizi yeniden düşündürmeyecekse, eğer karar alıcıları harekete geçirmeyecekse, o zaman toplumumuz çok kötü yolda demektir.
Meksika’da güney sınırımızdaki krizden çokça bahsediliyor. (Cumhurbaşkanı Andres Manuel Lopez Obrador, Guatemala sınırını kapatmaları için 6 binden Ulusal Muhafızı görevlendirdi)
Fakat kuzey sınırımızda, ABD sınırımızda da bir kriz var ve bunu ben her gün görüyorum. Bunlar çaresiz aileler, ve çaresiz insanlar çaresiz şeyler yaparlar.”
El Salvador, 7 milyon nüfuslu, aynı yoksulluğu paylaştığı Guatemala ve Honduras’la komşu küçük bir Orta Amerika ülkesi. 1841’de bağımsız olan, Latin Amerika’nın ABD destekli diktatörlükler döneminden nasibini alan ülkede, 1980’den 1992’ye kadar süren yine ABD destekli iç savaş bittiğinde geriye 70 binin üzerinde ölüm kalmıştı. Ülkede yoksulluk, yolsuzluk ve çeteleşme kol geziyor. Dünyadaki en yüksek cinayet oranlarından birine sahip.
GÖÇMEN KARAVANINDAKİ EL SALVADORLU GENÇLER
Geçtiğimiz kasım ayında, Meksika’nın başkenti Meksiko’ya varan bir “göçmen karavanı”ndaki El Salvadorlu gençlerle görüşme fırsatım oldu. İki genç, üzerine “Trump. Sınırın militarizasyonuna hayır” yazılı afiş asılmış ve El Salvador bayrakları dizilmiş bir masanın arkasında oturuyorlar, müzik dinliyorlardı. 15 yaşındaki Vladimir, ailesiyle göç yoluna çıkmıştı. 29 yaşındaki Tomas ise arkadaşlarıyla, “Las Maras” denilen ve ABD, Kanada ve Meksika’da örgütlü çeteden kaçıyordu. “Trump göçmenlerin gelmesini istemiyor ama kendisi göçmen annesi sayesinde ABD’de zenginleşebildi. Bu yüzden yaptığı yanlış” demişti Tomas.
Hem kendine hem de Putin’e güveniyordu! “Diyorlar ki Putin, ABD’yi uyardı. Eğer Trump tek bir göçmene bile dokunursa Putin yanıt verecek” demişti.
Diğer liderler gibi kendi politik çıkarlarının gereğini yapan Putin, Orta Amerikalı göçmenler için ABD’ye herhangi bir yanıt vermedi.
Tomas ve Vladimir’e neler olduğunu bilemiyoruz. Ama göçmenler ABD sınırında ölmeye devam ediyor. Trump yönetiminin sertleşen politikası koşulları zorlaştırıyor. Birçok ailenin elinden çocukları alınıyor ve toplama kamplarını andıran kamplarda tutuluyorlar. Hastalanıp ölen göçmen çocukların haberleri çoğalıyor.
SİYASİ RANT ARAYIŞI DAYANIŞMAYI ZORLAŞTIRIYOR
Dünyanın bizim yaşadığımız tarafında ise Akdeniz ve Meriç nehri, ölü mülteciler mezarlığına dönüşeli çok oldu. Uluslararası müdahaleyle iç savaşa sürüklenen Libya’da mülteci pazarları kuruluyor, mülteciler köle gibi alınıp satılıyor.
Türkiye, kendi müdahalesinin derinleştirdiği Suriye savaşından kaçan mültecilerin haklarını gerektiği gibi vermiyor, siyasi çıkarlar nedeniyle mültecilere yönelik ayrımcılığın yaygınlaşmasına göz yumuluyor. Ekonomik krizin toplumsal etkileri de öfkenin ilk olarak mültecilere yönelmesine yardımcı olurken, mülteciler üzerinden siyasi rant arayan kesimlerin içinde sosyal demokratlık iddiasındaki siyasetçilerin de bulunması, mültecilerle toplumsal dayanışma ağları kurulmasını zorlaştırıyor.
Meksika’ya geri dönersek...
Uzun süre sonra Meksika’nın ilk defa sosyal demokrat bir cumhurbaşkanı var. Ancak Cumhurbaşkanı Obrador Lopez de ABD Başkanı Trump’la göçmen akışını askeri yöntemlerle engelleme konusunda anlaşmaya vardı. Sınırlara askerlerini yolladı. Sınırların militarize edilmesi göç sorununu ortadan kaldırmayacak, insanlık trajedisini derinleştirecek.
Bir yandan göçü yaratan nedenlerinin ortadan kaldırılmasına dair mücadele, bir yandan da göçmenlerin, gittikleri ülkelerde haklarının savunulması için dayanışma artmadığı müddetçe göçün iki önemli sonucu; ölüm ve ırkçılık yükselmeye devam edecek.
Ülkeleri sınırlandıran siyasi/toplumsal koşullar insan vicdanının sınırlarını da çiziyor. Toplumsal koşulları değiştiremezsek, o koşullar karşısında direnen vicdanlar bir süre sonra –hangi trajik fotoğrafla sınanırsa sınansın- yama tutmamaya başlayacak.
Şimdi dönelim ve Oscar ve Valeria’ya bir daha bakalım. Onları da unutacak mıyız?