27 Haziran 2019 09:20

Bahreyn çalıştayı: Arap yöneticiler Filistin'i satmaya istekli ama Araplar değil

Filistin meselesini çözmede başarısız olmuş bazı Arap rejimleri bugün gönüllü ya da gönülsüz Filistin davasını kesin olarak ortadan kaldırmaya istekliler.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Marwan BISHARA

Bir adam kavga sırasında başka bir adamın parmağını ısırmakla suçlanır. Bir tanık savcının karşısında yerini alır. Savunma avukatı, “Müvekkilimin o adamın parmağını ısırdığını gördün mü?​” diye sorar. Tanık “Hayır” cevabını verir. Savunma avukatı “Peki” der “Bunu yaptığından nasıl emin olabilirsin?​”

Tanık: “Tükürdüğünü gördüm”

Trump yönetim yetkililerinin “barış planları”nı ya da sözde “yüzyılın anlaşması”nı uygulamaya konulmadan yargılayamayacağımızı iddia ettiklerini her duyduğumda bu hikayeyi hatırlatıyorum. Son iki yılda, Washington’un Filistinlileri ve Arapları boyun eğdirmeye yönelik niyeti hakkında hiçbir şüpheye yer bırakmayan bir düşmanlık politikasını birbiri ardına tükürdüğünü gördük.

YÜZYILIN TOKADI

Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etmekten Washington’daki Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) ofisini kapatmaya, Birleşmiş Milletler Filistinli Mülteciler Ajansına yardımı kesmekten işgal altındaki Filistin topraklarında İsrail’i yeni yerleşim alanları açması için teşvik etmeye kadar Trump yönetimi, İsrail’in Filistin işgaline uluslararası meşruiyet kazandırmak için elinden geleni yapıyor.

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Filistinliler “yüzyılın tokadı” olarak gördükleri şeyi reddettiler ve uygulanmasını kolaylaştırmak amacıyla yapılan herhangi bir toplantısına katılmayı kabul etmediler.

Fakat neden bu kadar çok Arap hükümeti, görmedikleri ve Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını reddeden bir uğursuz anlaşmanın uygulanmasını planlamak ve finanse etmek için Bahreyn’deki bir çalıştaya katılıyor ve destek veriyor?

ONLARCA YILLIK ARAP FİYASKOSU

Resmi Arap düzeni, 70 yıl önce Filistin vatanının yıkılıp “Yahudi devleti” olarak kurulmasından bu yana İsrail ile başa çıkmada fena halde başarısız oldu.

Başlangıçta denediler ancak zor yolu ile bir çözüm getiremediler, birbiri ardına savaş kaybettiler. Daha sonra İsrail ile Filistin sorununun diplomatik bir çözümüne ulaşmaya çalıştılar ve yine başarısız oldular.

Çeyrek asırdan fazla bir süredir, “barış süreci” yönetimini İsrail’in en yakın müttefiki olan ABD’ye emanet ettiler ve dürüst olmayan yönetimine ve barış getirememesine rağmen Washington’un iyi niyetine bahse girmeye devam ettiler.

Ve bugün, fanatik Siyonistler Jared Kushner, Jason Greenblatt ve David Friedman, Trump yönetiminin diplomasisine öncülük ederken ve İsrail’in Filistin’deki en radikal politikalarını bütün ve tam olarak kabul etmeleri konusunda övünürken, Arap rejimleri, Filistinli kardeşlerinin tavsiyelerine ve itirazlarına karşı Trump otoyoluna atlıyorlar.

Başka bir deyişle, Filistin meselesini çözmede başarısız olmuş bazı Arap rejimleri bugün gönüllü ya da gönülsüz Filistin davasını kesin olarak ortadan kaldırmaya istekliler.

Fakat Filistin özgürlüğüne neden bu kadar açık, bu kadar ucuz, bu kadar küçük düşürücü bir şekilde ihanet ettiler?

Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn liderleri gibi bazıları, ABD ve İsrail’le İran’a karşı üçlü bir stratejik Körfez ittifakının önündeki bütün engelleri kaldırmak için ABD anlaşmasını coşkuyla destekliyorlar. Ürdün ve Mısır gibi diğerleri, özellikle Trump yönetimi finansal ödüller sunarken, izolasyon veya intikam alma korkusuyla ABD patronlarına hayır diyemiyor.

Fakat çoğunlukla, bunun nedeni, ağırlıklı olarak demokratik olmayan Arap rejimlerinin ulusal birlik, güvenlik ve çıkar için değil kendini koruma içgüdüsü ile motive olmalarıdır.

Filistin, mutlak başarısızlıklarının sürekli bir hatırlatmasıdır. Tüm popüler meşruiyetlerini, ulusal güvenilirliklerini ve bölgesel nüfuzlarını kaybeden bu rejimler destek ve koruma için ABD’ye yöneliyorlar. Ve bu ağır bir fiyat etiketi ile birlikte geliyor.

Neyse ki, Arap dünyasının halkları farklı bir duyguyu ve farklı bir bağlılığı paylaşıyor.

FİLİSTİN’İN ANLAMI

Geçtiğimiz yüzyıl boyunca Arap ve Müslüman dünyasındaki (sömürgecilikten pan-Arapcılığa, İslamcılığa, uyanıştan devrime, karşı devrime kadar) tüm yapısal değişimlerde Filistin, baskıya karşı direnişin bir sembolü olarak kalmaya devam etti.

Arap ve diğer Ortadoğu liderleri, Filistin meselesini kitleler üzerindeki etkisinden dolayı kendi dar çıkarları için kullandılar.

Örneğin, Tahran’daki Ayetullahlar ve Riyad’daki Vahabi hükümdarları, Filistin ve Kudüs’e halkın desteği dışında hiçbir konuda anlaşmayabilirler. 1979’daki İran Devrimi’nden sonra, Ayetullah Ruhallah Humeyni, Filistin davasına sahip çıktı ve İran takviminde Kudüs’ü kutlamak için özel bir gün düzenledi.

Benzer şekilde, son beş yılda Suudi yöneticiler, en yakın müttefikleri Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etmelerinden sadece birkaç ay sonra, 2018’de Kudüs Zirvesi olarak adlandırılan bir Arap Birliği toplantısı dahil Filistin’e yönelik çeşitli girişimlere destek oldular.

ÖZGÜRLÜK SEMBOLÜ

Birçok Arap lider Filistin davasına yaklaşımlarında kurnaz ya da fırsatçı olsa da, Arap kitleleri kesin ve koşulsuz olarak Filistin davasının arkasındaydı.

Filistinliler de dahil olmak üzere çoğu Arap, açık İsrail işgali nedeni ile Filistin’e veya başkent Kudüs’e hiçbir zaman ayak basmamış olabilir. Fakat Filistin ve Kudüs davası coğrafya ve jeopolitiği aşıyor; bir halk olarak Filistinlileri ve bir vatan olarak Filistin’i bile aşıyor. On yıllar boyunca Filistin, İngiliz, Fransız ve Amerikan olsun yabancı hegemonya ve egemenliğe karşı direnişin sembolü olarak durdu.

Yahudilerin nüfusun yüzde 10’undan azını oluşturduğu 1917’de Filistin’de bir Yahudi vatanı vaat eden İngiltere ile ABD’nin Kudüs’ü “Yahudi devletinin” başkenti olarak tanıdığı 100 yıl sonrası arasında, Arap ve Müslüman dünyası İsrail’in Filistin pahasına genişlemesini her zaman Batı egemenliğiyle ilişkilendirmiş ve bunun için Batı’ya kızmıştır.

Bu her zaman birlik kaynağı olduğu kadar Batı güçlerine karşı da sonsuz bir düşmanlık kaynağı olmuştur. İster Suudi, İranlı, ister Afgan, Pakistanlı ya da İslamcı, liberal olsun, Müslümanların siyasi ya da ideolojik olarak farklı düşüncelere sahip olmalarının bir önemi yok. Onlar Filistin’in arkasında birleşeceklerinden eminler.

ARAP-FİLİSTİN SİNERJİSİNE DİKKAT EDİN

Filistin direnişinin önceki biçimleri gibi, Filistin halk ayaklanmaları da Arap dünyasındaki dayanışma yürüyüşlerine ilham verdi. İkinci intifadadan sonra o protestolardan deneyim kazanan gençlerin bir kısmı, on yıl sonra Arap Baharı’nın gösterilerine öncülük etmeye devam etti.

Uzun zaman yöneticilerine karşı şikayetlerini ifade edemeyen Araplar hayallerini ve isteklerini Filistin’e yansıttılar. İşgal altındaki Filistin ile dayanışma içinde ve kendi iç işgallerine tepki olarak tekrar tekrar sözde Arap Sokağı ortaya çıktı.

Arap birliğinin kargaşa içinde olduğu ve Arap rejimlerinin en baskıcı aşamada bulunduğu günümüzde, onların ABD’yi temize çıkarmaya çok istekli olmaları tesadüf değildir. Arap Baharı’na karşı duranların İsrail ile ilişkileri normalleştirmek için acele etmeleri de tesadüf değil.

Trump yönetimi, Filistin davasını kesin olarak çözmek için, Arap başkentlerindeki genel metal yorgunluğu istismar ettiği için Filistinlileri, Arapları ve Müslümanları Ortadoğu politikalarına karşı ve yalakalıkta bir araya getirebilir.

ABD karar vericilerin Filistin’e yönelik pervasız politikalarından pişman olmaları yalnızca bir zaman meselesidir.

*El Cezire’den çeviren Yusuf Ertaş

ÖNCEKİ HABER

Newroz kutladıkları için saldırıya uğrayan ve yargılanan öğrenciler beraat etti

SONRAKİ HABER

Tavşantepeli kadınlar, İzmit Belediye Başkanı Hürriyet'ten kreş istedi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa