28 Haziran 2019 11:31

Gazeteci Filiz Yavuz: Nükleer ekonomik değil politik bir konu

Nükleer enerji üzerine çalışan Gazeteci Filiz Yavuz Sinop Nükleer Santralinin inşasının durdurulmasının arka planını Evrensel’e anlattı.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Ercüment AKDENİZ

Türkiye’nin nükleerle imtihanını ele alan, “Beni ‘Akkuyu’larda Merdivensiz Bıraktın” Kitabının Yazarı, nükleer üzerine çalışan Gazeteci Filiz Yavuz ile Sinop Nükleer Santralinin inşasının durdurulmasının arka planını konuştuk.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Sinop’ta kurulması ön görülen nükleer santral projesinin artan maliyetler nedeniyle gerçekleşmeyeceğini açıkladı. Nükleer firma kuran şirketler bu tür projelere hangi saikle girerler ve neden çekilirler? Burada olup biten nedir?

Nükleer enerji konusu, Prof. Dr. Tolga Yarman’ın da yıllardır üzerine basa basa söylediği gibi ekonomik, teknik, teknolojik bir konu değildir, nükleer enerji politik bir konudur. Çerçevesi daha ziyade uluslararası ilişkiler tarafından belirlenir. Dolayısıyla nükleer anlaşmaların arka planında, her iki taraf açısından da sadece ekonomik fayda aramak bizi doğru bir noktaya götürmeyebilir. Kaldı ki Türkiye, Akkuyu Nükleer Santrali için Rusya ile imzaladığı hükümetler arası anlaşmada Rusya’ya 15 yıl boyunca 12.35 ABD senti/kWh, Sinop nükleer santrali için Japonya ile yaptığı hükümetler arası anlaşmada ise Japonya’ya 20 yıl boyunca 10.83 ABD senti/kWh üzerinden alım garantisi vermişti ki bu miktarlar zaten dünya ortalamasının üzerindeydi. Hem Fukuşima nükleer felaketi sonrasında artan güvenlik tedbirleri hem de Türk lirasının döviz karşısındaki hızlı değer kaybı nedeniyle ise bu maliyetler daha da arttı.

Şimdilik Türkiye Cumhuriyetinin en üst düzeydeki isminden projenin başarısız olduğunu ve maliyetlerin ikiye katlandığını duyduk. Nükleer karşıtlarının her daim söylediği nükleer enerjinin çok pahalı olduğu gerçeği de böylelikle devlet erkanı tarafından teyit edilmiş oldu. Dolayısıyla bu noktada projenin durdurulması yetmez, hem Sinop hem de Akkuyu nükleer santral projeleri tamamen iptal edilmelidir.

Nükleer santral sorununu maliyet ve teknik konulara indirgemeyeceksek arkasında neleri irdelememiz gerekir?

Nükleer enerji konusunun kendisi ve bu konu etrafından şekillenen ilişkiler şeffaf olmadığından hükümetlerin neden bu pahalı, tehlikeli ve demode enerji biçiminde ısrar ettiklerini tam olarak bilmemiz mümkün değil açıkçası. Lakin görünen o ki bütün bu ilişkiler ağının yanı sıra hükümet, nükleer silah alt metinli, “Nükleer enerji üreten ülkeler, gelişmiş ülkelerdir ve prestij sahibidirler” argümanına inanıyor, iç kamuoyunu da buna inandırmaya çalışıyor.

Lakin nükleer enerji esasen bir demokrasi sorunudur, etik bir sorundur. Siyasetçiler nükleer enerjiye geçiş kararı alırken ve bu kararı uygularken halk fikrini sormazlar. Toplumdaki nükleer karşıtı eğilimi görmezden gelmeyi yeğlerler. Nükleer enerji ile ilgili hiç bir süreç şeffaf değildir. Halkın yaşamıyla doğrudan ilgili olan tüm bu nükleer süreçler halktan gizli olarak yürütülür. Daha çok yakınlarda Akkuyu Nükleer Santralinin ilk reaktör inşaatının beton zemininde iki kez çatlak oluştuğu, bu çatlakların tespit edilmesinden 10 ay sonra sızdı kamuoyuna. Yani bir yetkili çıkıp bunu halka açıklamadı. Hani şeffaflık? Daha büyük sorunların bizden gizlenmediği ya da santral işletmeye geçtiğinde radyasyon sızıntılarının bizden gizlenmeyeceğine nasıl inanalım?

Mesele aynı zamanda bir halk sağlığı sorunu mudur?

Etik konusunu tartışırken ısrarla vurgulanması gereken meselelerden bir diğeri de, bugünün nükleer santrallerinde üretilen nükleer atıkların gelecek kuşakları da ilgilendiriyor olması. Zira bazı radyoaktif izotopların tamamen etkisiz hale gelmesi için tam 250 bin yıl geçmesi gerekiyor. 250 bin yıl! Ve en kötüsü de dünya bu nükleer atıklarla nasıl baş edebileceğini henüz bulabilmiş değil, Almanya bu atıkları 500 yıl dahi güvenli bir biçimde muhafaza edebileceğini garanti edemiyor!

Son olarak o bölgede proje kapsamında binlerce ağaç kesildi, doğal yapı tahrip edildi. Neler yapılabilir?

Bu noktada yaşam savunucularının temel görevinin öncelikle santralin tamamen iptalini sağlamak olduğunu düşünüyorum. Paralel olarak da İnceburun Yarımadası’nın yeniden ormanlaştırılması talep edilmeli ve bu talebin de takipçisi olunmalı.

ÖNCEKİ HABER

İBB Genel Sekreteri Hayri Baraçlı ve yardımcıları istifa etti

SONRAKİ HABER

Dersim'de 30 bölge boşaltılmak isteniyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa