Avrupa’da piyonlar yerini buluyor
AB’nin motor gücü olan iki ülke arasında çelişkiler arttı. Merkel’in adayına Macron karşı çıkarken, Fransız cumhurbaşkanının ayak oyunlarına da Alman başbakan açıktan tepki gösterdi.
Fotoğraf: Wikimedia Commons
Kolaj: Evrensel
Avrupa Birliği (AB) liderleri, AB kurumlarının üst düzey yönetimine getirilecek isimler üzerinde uzun süren müzakerelerin ardından geçtiğimiz salı günü bir uzlaşma sağladı. Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen, Avrupa Komisyonu başkanlığına aday gösterildi. Avrupa Merkez Bankası başkanlığında ise IMF başkanı, Fransız Christine Lagarde konusunda anlaşıldı. Böylece AB’nin patronlarının Almanya ve Fransa olduğu bir kez daha onaylanmış oldu. Fakat AB’nin motor gücü olan bu iki ülke arasında çelişkiler de artmış oldu. Merkel’in adayına Macron karşı çıkarken, Fransız cumhurbaşkanının ayak oyunlarına da Alman başbakan açıktan tepki gösterdi. Geleneksel olarak kapalı kapılar arkasında yürütülen gizli müzakereler, bu sefer birçok konuda kamuoyunun gözleri önünde gerçekleşti. Almanya ve Fransa’dan seçtiğimiz makaleler, iki emperyalist ülkenin çelişkilerine de vurgu yapıyor.
Üç yıl önce referandumla Avrupa’dan çıkma kararı alan fakat süreci Ekim’e kadar uzatan İngiltere’de ise yeni başbakan adayları Boris Johnson ve Jeremy Hunt, “anlaşmasız Brexit” olasılığını ve gerekirse bu yönde bir karar almaktan kaçınmayacaklarını tekrarlıyorlar. Brexit’in başbakan adaylarına daha muhafazakar değişimler yapma olacağı sunacağı tartışılıyor.
AVRUPA KURALLARI
Simon ZEISE
Junge Welt
AB devlet ve hükümet başkanları makamlarını sağlamlaştırdı. İktidar ilişkilerinde ise değişen bir şey olmadı; Almanya ve Fransa şimdiye kadar olduğu gibi söz sahibi ülkeler, diğerleri ise hava civa. Komisyon başkanı olarak Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen (CDU), sihirbazın şapkasından çıkarılıverdi. Avrupa Merkez Bankası başkanı ise Uluslararası Para Fonu (IMF) başkanı Christine Lagarde olarak belirlendi. Brüksel, başı belada olanları alkışlarla sahneye aldı ve onlara birer makam sundu. Von der Leyen, artık Savunma Bakanlığı görevindeyken aile fertlerini danışman olarak görevlendirmesi sonucu gündemde olan rüşvet, kayırma, vb nedeniyle hesap vermek zorunda kalmayacak. Alman ordusunun düşen uçaklarının hurdalarını saymaktan da kurtulacak. Lagarde de, kamu parasını kötüye kullanma nedeniyle kovuşturmadan zar zor kurtulmuştu. Nicolas Sarkozy hükümetinde maliye bakanlığı yaparken patron arkadaşı Bernard Tapie’ye 400 milyon avro tutarında bir ‘kıyak’ yapmıştı.
Von der Leyen kadar Alman-Fransız silahlanma iş birliğini savunan, bu iş birliğinin sembolü olan bir politikacı yok. Haziranda, 2040 yılında faaliyete geçeceği umulan ve 100 milyar avroya mal olması beklenen “Geleceğin Hava Savaş Sistemi”nin (FCAS) geliştirildiği duyuruldu. Berlin’in Suudi Arabistan’a ağır silah sevkiyatını askıya alması ise Paris’i oldukça öfkelendirdi. Brüksel’de, Von der Leyen’in başkanlığında “Avrupa çapında silah ihracatı kuralları” konusunda çözüm bulunacağı kesin. Tabi ki Fransız ve Alman emperyalistleri bir yandan birbirleriyle didişirken diğer yandan da diğer ülkelere karşı birbirini arkalayacak.
Lagarde, Avrupa Merkez Bankası’nın başkanı olarak şimdiki başkan Draghi’nin çizgisini sürdürecek. Genişleyen para politikası, cezai faiz oranları ve devlet tahvili alım programının yeniden başlatılması, merkez bankasının ilerlemekte olan durgunluğa kayıtsız şartsız teslim olmasını engelleyebilecek araçlar. Spekülatörler rahat: Dax çarşamba günü 12 bin 600 puanın üzerine yükseldi, on bir ay önce olduğu kadar yüksek. Alman Bundesbank (Almanya Federal Bankası) şefi Jens Weidmann, AP seçimleri öncesi Avroya olan inancını belirtip önceki söylediklerinden kıvırtmaya çalışsa da cezalandırıldı. Fransa başkanı Macron’un istenmeyen adamı oldu. Emmanuel Macron, 21 Haziran’da yapılan AB zirvesinde, Weidmann’ın –“geç de olsa”- para konusunda düşüncesini değiştirmiş olmasından mutluluk duyduğunu, bunun da tüm Avrupa’nın yararına olduğunu söyleyerek resmen Bundesbank Başkanı ile dalga geçti.
Ya Avrupa Parlamentosu’nun Avrupa Birliği yanlılarına makam dağıttığı masadaki durum ne? Yeşiller ilgisizmiş gibi davranıyor. Fraksiyonun baş adayı Fransizka Keller, personel tablosunda herhangi bir dinamik görmediği açıklamasını yaptı. Sosyal demokratlara, İtalyan David-Maria Sassoli sayesinde AB parlamentosunda kısa süreli de olsa başkanlık hakkına sahip olma fırsatı tanındı. Yeni Avrupa Parlamentosu’nun görev süresinde, Merkel’in fedaisi Manfred Weber (Hristiyan Sosyal Birlik-CSU) yarıdan sonrası dönemde başkanlığı üstlenecek. Kısacası kurtlar sofrasında postlar dağıtıldı.
(Çeviren: Semra Çelik)
AB’NİN BAŞINA GEÇENLERİ FRANSA-ALMANYA İKİLİSİNİN MANEVRALARI BELİRLEDİ
Thomas WIEDER
Cédric PIATRALUNGA
Jean-Pierre STOOBANTS
Le Monde
Fransa ve Almanya, Ursula von der Leyen’in Avrupa Komisyonu’nun, Christine Lagarde’ın ise Avrupa Merkez Bankası’nın başına geçmesini sağlayan ittifaklarının gücünü kutlayabilirler. Fakat Emmanuel Macron ve Angela Merkel’in son anda sergilediği birlik, ancak iki partner arasından iki haftadır süren gerilim ve ikisinin diğerlerini harekete geçirebilmelerindeki belirsizlikten sonra gerçekleşebildi. Alman başbakanın otoritesi Avrupa muhafazakarlar içinde, özellikle de kıtanın doğusunda zarar gördü. Fransız cumhurbaşkanının ise Merkel olmadan kendi isteklerini dayatma olanağı zaten yok.
2 Temmuzda gerçeklesen uzlaşmadan önce 30 Haziran pazar günü toplanan zirvenin başarısız olması bu anlamıyla anlamlı. Fransa cenahı Angela Merkel’in Avrupa Halkçı partili (PPE) partnerlerini ikna etme konusundaki becerisizliğine öfkelendiğini gizlemedi bile ve Japonya’da G20’lerin Osaka zirvesi vesilesiyle Paris ve Berlin’in bulduğu ve “görevleri” sosyal demokrat ve muhafazakarlar arasında paylaştıran anlaşmanın doğrulunu savundu. (…) Emmanuel Macron Brüksel’e geldiğinde, bir krizi engelleyebilmek için, temelleri atılmış bir “anlaşmanın” bulduğunu düşünüyordu. Fakat öyle olmadığında pazarı pazartesine bağlayan gece Alman başbakanı yalnız bırakmadı. Fransız delegasyonundan birisi Fransa’nın (Komisyon başkanı için Hollandalı sosyal demokrat) Frans Timmermans’i savunma konusunda kararlı durması, PPE’nin bir kısmına, özellikle de başını Polonya ve Macaristan’ın çektiği Orta Avrupa ülkelerine ve İtalya’ya karşı direnmesinin Merkel’i etkilediğini belirtiyor.
Alman sosyal demokratlar (SPD) salı öğleden sonra anlaşmaya karşı çıkma tehditti ettiklerinde Fransız cumhurbaşkanı, Almanya’daki dostlarını harekete geçirerek yeni yöneticiler konusunda bir dengenin sağlandığı fikrinde ikna edebildi.
Fakat Merkel için Ursula von der Leyen’in belirlenmesini göğüslemek daha zor. İki kadın birbirini çok iyi tanıyor ve 14 yıldır çok zeki bir şekilde birlikte çalışıyorlar. Von der Leyen 2005’den bu yana Merkel’in tüm hükümetlerinde yer alan tek bakan. Alman savunma bakanı von der Leyen’in atanmasına iki parti (SPD ve CSU) sert tepki verdi. Hükümet koalisyonunda olan SPD ile bu aday için bir anlaşma sağlayamadığından dolayı, salı günü Merkel kendi adaylarının Komisyon başkanlığına getirilmesi oylandığında, oy kullanmadı. Burada yetkin bir siyasi manevra görülebilinir, zira AB’nin en prestijli görevlerinden birisine kendisine en sadık birisinin getirilmesinde oy kullanmak zorunda bile kalmadı, fakat paradoksal olarak burada Merkel’in kendi hükümetini kurtarmak için tarafsız kalmaya mecbur kaldığı seklinde de okuyabiliriz.
(Çeviren: Deniz Uztopal)
FELAKET KAPİTALİZMİNİN DÖNÜŞÜ
Grace BLAKELEY
Newstatesman
Philip Alston, Birleşmiş Milletler aşırı yoksulluk sözcüsü, kemer sıkma politikasının başlangıcından 10 yıl sonra Birleşik Krallık’ı ziyaret etmişti. Mayısta yayınlanan raporu hükümeti bütçe artısı sağlamak uğruna insan haklarına dair sorumluluklarını çiğnemekle suçlamıştı. Rapora göre, hiçbir anlam ifade etmeyen bir ekonomik hedef adına çocuk sefaleti, evsizlik ve eşitsizlik büyük oranda artmış ve hükümet engellilerin insan haklarını ihlal etmişti.
Alston bu hafta Muhafazakar Parti’nin başbakan adaylarının vaatlerine göz atmak için geri döndü ve her iki adayı da ekonomik büyümeyi sınırlayacak ve “eşitsizliği dramatik bir şekilde artıracak” vergi kesintileri vaat etmekle suçladı.
Alston, Johnson ve Hunt’ın ekonomik politikada Trumpça yaklaşımlarını eleştirdi. Trump’ın vergi kesintileri, yatırımı artırmanın ve ülkesinin ekonomik sağlığını düzeltmenin aracı olan bir ekonomik teşvik olarak lanse edilmişti. Ama üretime yatırımı tetiklemek bir yana, kesintiler, bir mini borsa canlılığı yarattı ve şirketler ya yatırımcılarına para dağıttı ya da kendi stoklarını satın aldı.
Hunt vergi kesintileri programını tamamen Trump’ınkinden yola çıkarak hazırladı; anlaşmasız bir Brexit’in ekonomik etkisini azaltacak bir ekonomik teşvik. Kurumlar vergisini yüzde 19’dan yüzde 12,5’e düşürerek global kurumlar vergisi yarışının dibine doğru yarışta İrlanda’yla rekabete katılmayı vadediyor.
Johnson ise yüksek oran vergi sınırını 50 bin sterlinden 80 bine çıkarmak istiyor. Böyle bir müdahale vergi gelirlerinde 9 milyar sterlin azalmaya yol açacak ve İngiltere’nin en zengin yüzde 10’luk nüfusunun cebine ortalama 2 bin 500 sterlin daha para koyacak.
Görünürde bu vergi kesintileri kendilerinden önceki liderlerin kesinti politikalarıyla zıt. David Cameron ve George Osborne, finansal doğrulanın ülkenin tekrar büyümeye başlaması için yapıldığını iddia etmişlerdi. İngiltere’yi bir ev ekonomisi gibi göstermeleri, ve dolayısıyla borçlarını ödemek zorunluluğunda ısrarları, seçmen kesimin büyük bir bölümünü refahlarının kesintilere dayandığına ikna etmişti.
Ama kesintiler hiçbir zaman ekonomik büyümeyle ilgili olmamıştı. Cameron ve Osborne finansal krizi devleti daraltmanın ve temel seçim destekçilerine -zenginlere- eşantiyon dağıtmanın bir fırsatı olarak gördüler. Emeği zayıflatıp sermayenin gücünü artıran kesintiler, finansal krize tepkinin kapitalizmin kendisine bir meydan okuma haline gelmesini engelledi.
Kesintiler bir tür felaket kapitalizmi haline geldi: Bir krizi fırsatçı bir şekilde açık pazar koşullarını dayatmak için kullanma yöntemi. Milton Friedman’ın “sadece -gerçek ya da sanal- krizler değişime yol açabilir. Kriz olduğunda atılan adımlar çevrede varolan fikirlere dayanır” görüşüne dayanıyordu.
Cameron ve Osborne’un finansal muhafazakarlığını reddetseler de Johnson ve Hunt, aynı onlar gibi felaket kapitalistleri. Anlaşmasız Brexit onlar için finansal krizin diğer ikisine sağladığı fırsatı sağlayacak; biz başka bir şeyle ilgilenirken güç ve varlığı emekten alıp sermayeye aktarma olanağı.
Walter Benjamin “Ezilenlerin tarihi bize içinde bulunduğumuz ‘olağanüstü hal’ koşullarının bir istisna değil kural olduğunu gösterir” demişti. Kapitalizm krizler yaratır, arzuladıkları özgür pazar ekonomik koşullarına ulaşmak için istediği her kuralı yıkma fırsatını seçkinlere sağlar. Bu da sonunda liberal normların göz ardı edildiği sürekli kriz koşullarına yol açar. Vladimir Putin kısa zaman önce liberal kurallara dayalı düzenin çökmekte olduğunu söylemişti. Bir noktada haklıydı: Liberalizm ve felaket kapitalizmi mücadelesinden her zaman ikincisi galip çıkacaktır.
Fakat yeni Muhafazakar Partili liderin karşısında bir liberal değil sosyalist olacak. Sosyalistler, yukarıdan dayatılan bir sınıf projesiyle mücadelenin tek yolunun ona karşı çıkabilecek bir sınıf projesini aşağıdan örgütlemek olduğunu iyi bilirler.
Bir sonraki seçimde, Johnson büyük bir olasılıkla başbakan olarak, halkın önündeki seçenek açık olacak: sosyalizm ya da daha fazla felaket kapitalizmi.
(Çeviren: Haldun Sonkaynar)