07 Temmuz 2019 00:53

Kriz var para yok; mesai var izin yok: İşçi kadınlara yaz tatili hayal

Yoğun geçen kışın ardından tatil yapmak herkesin hakkı. Ancak kriz fırsatçılığıyla kadın işçilerin izin hakkı gasbediliyor.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Gizem ÖRNEK
İstanbul

Yoğun geçen kışın ardından herkes tatil yapmak, denize girmek, kumlarda güneşlenerek dinlenmek istiyor şu günlerde. Ancak “ekonomik kriz” gerekçesiyle mevcut hakları da gasp edilen ve çalışma ve yaşam koşulları giderek kötüleşen işçi ve emekçiler için, tatil sadece uzak bir hayal.

İşten atılma korkusunun ve geçim derdinin artığını anlatan işçi kadınlar, tatil planı yapamadıklarını, bu yıl her şeyin ateş pahası olması bir yana, yıllık izin haklarını da doğru düzgün kullanamadıklarını söylüyor. Bütün bir yılın yorgunluğunu atmak isteyen işçi ve emekçilerin izin hakları çoğu zaman patronlar tarafından gasbediliyor. Oysa kaygıları artan kadınların yorgunluğu da artmış durumda ve tatile her zamankinden çok ihtiyaçları var.

"İŞTEN ATILMA KORKUSUNDAN İZNE ÇIKAMIYORUZ"

TOFAŞ’ta çalışan bir kadın: Üç yıldır buradayım. İlk iki yılımı üçlü vardiya sistemi ile günde 8,5 saat çalışarak doldurdum. Bir yılımı ise ikili vardiya sistemi ile 10 saat ve cumartesi mesaileri ile doldurdum. İşyerinde kadın erkek ayrımı yapmaksızın tam kurallar geçerli. Senelik izinlere toplu olarak çıkılıyor. Ama son zamanlarda artan zamlar karşısında aldığımız maaşlar eriyor uzun vadeli bir borcun altına girmeyi garantileyecek durumda değiliz artık ve her geçen gün iş güvencesi korkusu yaşıyoruz. Bu da bu sene istediğimiz gibi bir tatil yapamayacağımızı gösteriyor.

Gemlik Yazaki’de çalışan bir kadın: Yoğun mesaili üç vardiya çalışıyoruz. Maaşlarımız günü gününe yatıyor, orda bir sorun yok, ama son günlerde çok işçi çıkardılar. İş güvencemiz yok herkes her gün işten çıkarılma korkusu yaşıyor, senelik izinlerimizi de bayramla birleştirdiler, yani bir hafta içerde kaldı, bu yüzden mağduruz. İşten çıkarılma korkusuyla kimse ses çıkaramıyor, izin parası 100 lira veriyorlar harca harca bitmez! Aldığımız maaşlar da anca geçinmemize yetiyor, tatil bizim için sadece hayal. Bazen günübirlik denize gidebiliyoruz ama o da özellikle kadınlar için çok yorucu oluyor.

"DERTLER BİTMİYOR, ÖMRÜMÜZ BİTİYOR"

Bursa Büyük Organize Sanayide çalışan bir işçi kadın: Arabalara kauçuk ve jant üretimi yapan bir firmada 10 yıllık işçiyim. Üç vardiya çalışıyoruz, son günlerde fabrikadan ciddi sayılarda işçi çıkartıldı ve çıkarılan işçilerin üretim sayısını kalan işçilere yüklediler. Artık 8 saat değil 10 saat çalışıyoruz, 3 hafta olan yıllık izinlerimizi de 2 hafta kullanabiliyoruz; yoksa üretim zarar edermiş! Kalan izinlerimizi kışın üretim azaldığında verecekler, yani işveren benim tatilimi de kendi üretim planına göre ayarlıyor. Zaten aldığımız parayla değil tatile gitmek, sinemaya bile gidecek halimiz kalmadı. Bir çok kaygımız var artık. Sürekli artan pahalılık yüzünden “Bu ay kredi borcumu ödeyebilecek miyim”, “Faturaları kapatabilecek miyim” diye düşünüp duruyoruz. Evin geçimiyle, ev ahalisinin yaşadığı her şeyle biz ilgileniyoruz, dertler hiç bitmiyor ama her şeyi düşünmekten ömrümüz bitiyor. İşte bu yüzden aslında yorgunluğumuz daha da artıyor, tatile daha çok ihtiyacımız var. Bir gün de olsa ayaklarımızı suya soksak, kumsalda yürüsek mutlu olacağız.

"OTURUYORUZ EVİMİZDE, AMA NEREYE KADAR..."

Organize Nilüfer Organize Sanayide çalışan bir işçi kadın: Otomotiv yan sanayide taşeron işçi olarak çalışıyorum. Fabrikada kadroluların servisi var ama bizim servisimiz yok. Kart veriyorlar, ama o kadar yolu yorgun argın, otobüsle ayakta gelip gidiyorum. Taşeronda çalışanları cumartesi de çalıştırıyorlar, bir tek pazar tatilimiz var. Senelik izinlerimizi ihtiyaçlarımız doğrultusunda önceden içeriye söylüyoruz, ama onlar kendi üretim durumlarına göre belirliyor ve çoğu zaman bizim istediğimiz tarihler tutmuyor. İzinlerde de sadece memlekete gidebiliyoruz. Orda da kışlık yiyecek hazırlığı derken daha çok yoruluyoruz. Bu sene memlekete kendi arabamızla gidelim diye düşündük, çünkü yol uzun, otobüsle çok yorucu oluyor. Ama benzine o kadar çok zam geldi ki vazgeçtik. Her şeyin hayırlısı deyip oturuyoruz evimizde ama nereye kadar...

ESENYURT’TA TEKSTİL DEPOSUNDA ÇALIŞAN KADINLAR:  YILLIK İZİNLERİMİZİ KIŞIN KULLANDIRIYORLAR

FATMA: Kurumsal firmada çalışmamıza rağmen yıllık iznimize bayramda çıkamıyor, bayram öncesi ise günlerce mesaiye kalıyoruz. Bayramda da çalıştığımız oluyor. Ya da işlerin yoğun olduğu dönemler izinler iptal oluyor. Eve hasret kaldığımız günler oluyor. Mesailer zorunlu hale getiriliyor. Mesaiye bir gün gelmeyen ya da işe geç kalanların primleri kesiliyor. Bazı yıllar senelik izinlerimizi kışın kullanmak zorunda kalıyoruz.

LEYLA: Ben tatillerde köye, fındığa gidiyorum. İki yıl öncesine kadar hep fındık zamanı izin alıyordum. Geçen yıl artık yeter deyip izin vermediler. Ben de bu yıl tatile gitmek için para biriktirdim. Ama o da olmadı. Kardeşim kredisini ödeyemeyince mecburen o parayı kullandım. Bize tatil, izin falan yok!

DEMET: Çok yoğun çalışıyoruz. Ama ben ödün vermiyorum tatilimden. Ne kadar borcum olursa olsun. Her yıl planlarım ve aylar öncesinden ustabaşımla pazarlık yaparım ve sezon başlamadan aldığım tatilime giderim.

"İZNE ÇIKABİLMEK İÇİN GÜNDE 12 SAAT ÇALIŞIYORUZ"

İstanbul Pendik’te metal fabrikasında çalışan bir kadının anlattıkları, patronun yıllık izin konusundaki keyfi tutumunun yanı sıra, sendikaların bu hak konusunda ne kadar duyarsız kaldığını da ortaya seriyor:

“Senelik izin zamanı yaklaştığında toplu olarak izne çıkarılacağımız için sendika bize ne zaman izne çıkmak istediğimizi sordu ve notlar aldı. İşçiler izinlerini çoğunlukla Kurban Bayramına bağlamak istedi. Ama işveren bu tarihi kabul etmedi. Temmuz ayında işlerin çok yoğun olduğunu ve ancak 12 saat çalışma koşuluyla vardiya vardiya toplu izine çıkarılabileceğimizi söyledi. Yine bunun üzerine sendika 12 saat çalışma koşulu ile ilgili işçilere evet-hayır oylaması yaptı. Çoğunlukla hayır çıktı ama buna rağmen 12 saat çalışma koşulu patron tarafından uygulandı. Temmuzda düğünü olacak arkadaşlar vardı, onların da izin tarihini yokuşa sürdüren bir tavırla yaklaştılar. İzin tarihlerimiz toplu olarak vardiya vardiya düzenlendi. Düğün tarihi belli olan arkadaşlara da hangi vardiyadaysalar o tarihte izin kullanabilecekleri dayatıldı ya da diğer vardiyayla yer değiştirme suretiyle kabul edildi. Benim gibi farklı tarihte kullanmak isteyen işçiler ise ‘geçerli bir sebebimiz olmadığı’ söylenerek reddedildi.”

KUŞADASI’NDA ÇALIŞIYORLAR, DENİZE BİLE GİREMİYORLAR

SEMİRE: Yaz aylarında Kuşadası’da otelde çalışıyorum. İki kişi günde ortalama 30-40 oda temizliği yapıyoruz. Sürekli mesaiye kalmak zorundayız yazları, mesai ücreti var ama gün içinde o kadar yoruluyoruz ki kimse daha fazlasına dayanamıyor. Ben mevsimlik işçi olduğum için yıllık iznim yok, haftada bir gün izin kullanıyoruz. Daha denize bile giremedim bir kez olsun. İş çıkışında ev işleri, çocukların bakımı zor yetişiyorum.

BAHAR: Denize mesafemiz 10 dakika ama giremiyoruz.

ESMA: Tatil cennetinde yaşıyoruz ama bize tatilin adını biliyoruz ancak, kendisini değil.

ROJDA: Tatil kim, biz kim? Biz ancak tatilcileri memnun ediyoruz.


"BİZ TATİL YAPANLARIN İŞÇİSİYİZ"

Minire İNALİMECE
Ev İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi

Antalya, denince ilk akla gelen şey tatildir. Peki, herkes için öyle mi? Bu şehirde bir de ev işçisi kadınlar var. Ve yaz geldi mi bizim aklımıza daha çok iş ve daha çok yorgunluk gelir.

Ben 1974’ten beri Antalya’da yaşıyorum. Size belki komik gelir ama ben daha hiç Side’ye gitmedim, nasıl bir yer bilmiyorum. Çünkü hep çalıştım; ne zamanım oldu ne de ekonomik imkanım. Çünkü biz ev işçileri kışın Antalya’da yaşayan insanlara temizliğe gideriz, yazın da tatilcilere... Antalya’da yaşayan başka yerlere tatile gider, başka şehirlerde yaşayan Antalya’ya gelir, biz yaz-kış çalışırız. Kendi memleketimize bile bayramda belki birkaç gün gidebiliriz. Önceki gün bir arkadaşımla karşılaştım, çok mutlu görünüyordu. Beş yıldır ilk defa memleketine gideceği içinmiş bu mutluluğu.

Bir de turizm sektöründe çalışan arkadaşlarımız var, onlar da yazın otellerde kat görevlisi olarak çalışır, kışın ev işçisi olarak. Yani diyeceğim tatil yapmak bizim için sadece uzak bir hayal. Biz tatil yapanların işçileriyiz. Hatta biz tatil yaparsak onlar tatil yapamazlar, öyle düşünün. Keşke üç gün bile olsa biz de tatil yapabilsek. Antalya’nın bu sıcağında günlerimizi tatil özlemiyle geçirip gidiyoruz.


"HAYATIN OLAĞAN AKIŞI MÜCADELEYE ÇAĞIRIYOR"

Devrim AVCI
Avukat

Anayasa’nın 55. maddesinde düzenlenen “dinlenme hakkı” işçilerin en doğal hakkı. Kaldı ki İş Kanununda yıllık izinleri düzenleyen 53. maddede, “Yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez” hükmü yer alıyor. Yani bir işçiye, yıllık ücretli izin hakkı mutlaka kullandırılmalıdır.

Yıllık ücretli izin hakkı, İş Kanunu’nda oldukça geniş bir şekilde düzenlenmiştir. Buna göre;

  • Deneme süresi de dahil olmak üzere, işe başladığı günden itibaren en az 1 yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin hakkı verilir.
  • Üstelik yıllık ücretli izin süresi, işçinin çalışma süresine göre artar. Yıllık ücretli izin süresi işyerinde 1 yıldan 5 yıla kadar çalışan işçiler 14 gün; 5-15 yıl arası çalışan işçilere 20 gün; 15 yıl ve daha fazla çalışan işçiler için ise yıllık ücretli izin süresinin 26 günden az olamaz. Yani bu süreler toplu iş sözleşmesi veya bireysel iş sözleşmesi ile artırılabilir ama indirilemez.
  • Yine İş Kanunu’nun 55. maddesinde, hafta tatili, ulusal bayram, genel tatil günleri; işçinin kaza veya hastalıktan ötürü işine gidemediği günler; kadın işçilerin doğumdan önce ve sonra çalışmadıkları süreler çalışılmış sayılır. Yani patronun işçiye “Raporlu olduğun süreyi yıllık izninden düşüyorum” deme hakkı yoktur.
  • Hak etmiş olduğu yıllık ücretli izin hakkının kullandırılmaması, işçi açısından haklı nedenle fesih nedeni olarak kabul edilir. İşçi bu gerekçeyle iş sözleşmesini feshederse kıdem tazminatına da hak kazanır.

Yıllık ücretli izin hakkı kağıt üzerinde kısaca böyle. Ancak, gerçek hayatta işçilerin yaşadıkları anayasal güvence altında ve vazgeçilemez bir hak olan yıllık ücretli izin hakkının nasıl kullanılamaz hale geldiğini ortaya koyuyor. Sayfamıza yansıyan görüşler, işyerlerinde işten atılma korkusu ile tatil dahi yapılamayan, yasal hakkını bile “ödün vermiyorum” diyerek kullanmaya çalışan, izin sürelerinin kısaltılmasına karşı çıkılamayan, sonsuz mesailerle çalışma süresinin ne zaman başlayıp ne zaman sona erdiğinin belli olmadığı koşulların hakim olduğunu gösteriyor. Ayrıca yeni hak gasplarının gerekçesi yapılan ekonomik kriz de yıllık izin hakkının önüne engel olarak çıkarılıyor.

Yıllık iznin kullanılamaması ya da kırpılarak ve keyfi tutumlarla kullanılamaz hale getirilmesi “olağan”laşmış durumda. Gerek yerel mahkemeler, gerekse de Yargıtay bu çalışma sisteminden, kriz koşullarının nasıl bir sömürü ortamı yarattığından, en hafif ifadesiyle, bihaber. Örneğin, bir kararında Yargıtay, “Beş yıl uzun bir süre, hiç yıllık izin kullanmadan bir işçinin çalışmasının hayatın olağan akışına aykırı” olduğunu söylüyor. Ancak, kriz koşullarının giderek ağırlaştırdığı, ücretlerin yoksulluk sınırının altında olduğu, iş cinayetlerinin her gün hayatları tehdit ettiği bu kuralsız çalışma ortamında, “hayatın olağan akışı” işçiler için her geçen gün daha fazla böyle ve daha acı oluyor. Hayatın akışının getirdiği “olağan” yasal hakların kullanılabilmesi bile işçiler için yine bir mücadele konusu maalesef.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Avrupa’da piyonlar yerini buluyor

SONRAKİ HABER

SETA hazırladığı rapor ile gazetecileri fişledi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa