Dans ile operanın buluşması: Troya
Bujor Hoinic’in bestelediği ‘Troya’, 10. Uluslararası İstanbul Opera Festivali kapsamında sahnelendi. Ünlü balet Tan Sağtürk’ün Hektor rolünde dans ettiği esere sanatseverlerin ilgisi yoğundu.
www.operabale.gov.tr'den alınmıştır.
Özlem ERTAN
Anadolu’nun kuzeybatısındaki Troya kentinden bahsedildiğinde Antik Çağ’ın büyük ozanı İzmirli Homeros’un ‘İlyada’ ve ‘Odysseia’ destanları ile tahta at söylencesi gelir akıllara. Hani Yunanistan’dan gelen Akhalar, Troyalıları savaşta yenemeyince tahta bir at yapıp Troya surlarının önüne bırakmışlardı ve Troyalılar da bunu barış çağrısı sanıp kente almışlardı ya… Gece çökünce de tahta atın içine saklanan Akha askerleri dışarı çıkıp Troya’yı önce yakıp yıkmış, sonra da hile yoluyla ele geçirmişti. Hatırladınız mı? Eğer Çanakkale merkeze yaklaşık 30 kilometre uzaklıktaki Troya Antik Kenti’ni ziyaret ederseniz efsanelerde bahsi geçen o tahta atın bir benzerini görebilirsiniz. Hatta içine girip hatıra fotoğrafı bile çektirebilirsiniz.
Milattan Önce 3 bin yılında kurulan Troya’da binlerce yıl boyunca insanlar yaşadı. Kente yeni gelenler, konutlarını, caddelerini, işliklerini öncekilerin bıraktığı kalıntılar üzerine inşa etti. Sonra bir an geldi Troya’da kimse kalmadı, şehir tozun toprağın altında kayboldu. Ta ki Heinrich Schliemann adında arkeoloji meraklısı bir Alman, Homeros destanlarından yola çıkarak Troya’yı bulup kazıncaya kadar… Zira o güne kadar Troya’nın sadece destanlarda, söylencelerde bahsi geçen hayali bir kent olduğu düşünülüyordu.
DEKOR TASARIMI ETKİLEYİCİ
Bu uzun girişin nedeni 2018 Troya Yılı kapsamında Romanyalı besteci ve orkestra şefi Bujor Hoinic tarafından bestelenen, librettosu Artun Hoinic’in imzasını taşıyan ‘Troya’ operasının 6 ve 7 Temmuz akşamları 10. İstanbul Uluslararası Opera Festivali kapsamında Zorlu PSM’de sanatseverlerle buluşmuş olması. Türkiye’nin en önemli opera rejisörlerinden Recep Ayyılmaz’ın yönettiği esere, İstanbul’da ilk kez sahnelenmesi nedeniyle sanatseverlerin ilgisi yoğundu.
Şef Bujor Hoinic yönetimindeki Ankara Devlet Opera Balesi Orkestrası’nın, opera ile koro sanatçılarının ve dansçıların ortak çalışmasının ürünü olan ‘Troya’, dans sahneleri, bazı aryaları ve etkileyici dekor tasarımıyla dikkat çeken bir eser.
RİTİMLER VE KOREOGRAFİ
İzmirli ozan Homeros, ‘İlyada’ destanında Troya Savaşı efsanesinin kısa bir bölümünü anlatır. Öykünün kalan kısımlarını ise diğer antik yazarlardan öğreniriz. ‘Troya’ operası, tüm bu antik kaynakların aktardığı öyküyü taşıyor sahneye. Troya Prensi Paris’in Yunanlı Menelaos’un karısı Helen’i kaçırması üzerine Yunanistan’daki bütün Akha Beyleri toplanıp Troya’ya savaş açıyor. Troya’nın yaşlı kralı Priamos, oğlunun ve gelini olarak benimsediği Helen’in arkasında duruyor. İki ordunun savaşında Priamos’un büyük oğlu Hektor öldürülüyor. Savaş ise devam ediyor. Ta ki tahta at hilesine başvuran Akhalar, Troyalıları bu yolla yeninceye kadar.
Dörder sahnelik iki perdeden teşekkül eden ‘Troya’nın sahne düzeni ve Özgür Usta’nın imzasını taşıyan dekor tasarımı başarılı. Sahnedeki panoya yansıtılan hareketli görüntüler sayesinde karşınızda antik bir kentin ya da Ege Denizi’nin uzandığı hissine kapılıyorsunuz. Her sahnede panolara yansıtılan görüntüler değişiyor. Tabii ki sadece panolar değil, taşınabilir dekorlar da kullanılmış. ‘Troya’yı bestelerken Anadolu makamlarından da faydalanan besteci, özellikle dans sahnelerinde ritmik melodileri tercih etmiş. Ünlü balet Tan Sağtürk’ün Troya Prensi Hektor rolünde dans ettiği eserin savaş sahnelerinde dans ve A. Volkan Ersoy’un imzasını taşıyan koreografi ön plana çıkıyor.
TROYALI KADININ AĞIDI
Aynı zamanda Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü olan dünyaca tanınmış usta tenor Murat Karahan’ın hem Proje Yaratıcısı hem de Sanat Yönetmeni olduğu ‘Troya’ operasında Homeros da unutulmamış. Her sahnenin başında Homeros’u canlandıran oyuncu Mustafa Kurt, Anlatıcı olarak ilham perileriyle birlikte sahnede beliriyor.
‘Troya’ operasında anlattığı destanın görkemiyle yarışan pek fazla arya yok maalesef. Eserin müzikal olarak en etkileyici kısmı, ikinci perdenin başında Troyalı Kadın’ı canlandıran Zeynep Halvaşi’nin okuduğu ağıt. Anadolu köylerinde hâlâ yakılan ağıtlar gibi derinden gelen pes bir iniltiyle başlayan parça, iniş çıkışlarla devam ediyor.
ANTİK ÇAĞDA ‘ŞEHİT’ OLUR MU?
Türk bayrağının renklerine bürünmüş bir Türkiye haritasının arkaya yansıyan görüntüsüyle başlayan eser, yine aynı görüntüyle sona eriyor. Eserin yaratıcıları, bu yolla günümüz Türkiyesi’nde yaşayanların bu topraklarda doğan bütün medeniyetler gibi Troya Medeniyeti’nin de mirasçısı olduğunu vurgulamak istemiş.
Sahnenin üstüne ve iki yanına yerleştirilen ekranlara yansıtılan librettoda, savaşırken ölen Troyalı Hektor için yiğit ve asker sıfatları kullanılırken, oyuncuların ısrarla “şehit” sözünü telaffuz etmesi şaşırtıcıydı. Şehitlik kavramının tek tanrılı dinlerle, özellikle de İslamiyet’le ilgili olduğu düşünüldüğünde, Antik Çağ’da geçen bir savaşta ölenlere “şehit” denmesi bana bir hayli tuhaf geldi.
Myken Kralı Agamemnon’u Şafak Güç’ün, Troya Kralı Priamos’u Zafer Erdaş’ın, Paris’i Caner Akın’ın, Helen’i Seda Aracı Ayazlı’nın, Kâhin Kalkhas’ı ise Cenk Karaferya’nın oynadığı ‘Troya’, Anadolu topraklarında yeşermiş en önemli antik medeniyetlerden birini görkemli bir prodüksiyonla opera sahnesine taşıması açısından önemli bir çalışma.