27 Temmuz 2019 23:12

Türkiye’de Suriyelilere yapılanlar bize İngiltere’de yapılsa Londra’yı inletiriz

Arif Bektaş, İngiltere'de yaşayan Türkiyelilerle, Türkiye'de yaşayan Suriyelileri karşılaştırdı.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Arif BEKTAŞ

Son dönemlerde Türkiye’deki Suriyeli mültecilere ve diğer göçmenlere ilişkin çokça haber okuduk. Biz de birkaç on yıl önce İngiltere’ye göç eden bir topluluğuz. Sayımız kesin olmamakla beraber, yarım milyona yakındır. Her Suriyeli göçmen meselesi tartışıldığında, doğal olarak biz de başka bir ülkeden (Türkiye) geldiğimiz için dikkatimizi çekiyor.

1989’dan itibaren yoğun göç alan İngiltere’ye geldi Türkiyeliler. Başlarda tekstilde çalışıyorlardı. Daha sonra giderek esnaflaşan, başka iş kollarında çalışan ve hatta kamu alanında iş bulanlarımız oldu. Son zamanlarda, burada doğmuş ve eğitimini burada almış olan Türkiyeliler belediye yöneticiliği dahil birçok alana dağıldı. Bankalarda, bakanlıklarda, belediyelerde, poliste ve hatta İngiliz ordusunda çalışanlar var. Sendikacı, öğretmen, doktor, gazeteci... derken hayatın her alanına girdik. Yakında İngiliz parlamentosunda milletvekilleri de olacaktır.

İLK YILLARIMIZ

1989’la birlikte yoğun göç döneminde Londra’ya gelenler, saldırılardan çok destek gördüler. Bu desteğin önemli bir bölümü halktan geliyordu. Dil sorunundan dolayı çok iyi anlaşamasak da yaşanan sorunlara karşı ortak hareket etmeyi öğrendik. Giderek alıştık.

90’lı yılların ortalarından itibaren ırkçı saldırılar artmaya başladı. Belki Türkiye’deki Kürtler daha iyi biliyordu bunları ama Türkler ilk kez Türk oldukları için aşağılanıyor, hor görülüyor ve saldırıya uğruyordu. Bir araya gelişler arttı. Türkiye Elçiliği üst üste açıklamalar yapıyordu. Irkçılığı kınıyordu. Tüm insanların eşit olmasından dem vuruyordu. Aslında doğru da söylüyordu.

Örneğin, ırkçıların 1994 yılında iki Türkiyeli kızı alıkoydukları haberi yayılınca bin 500 kişi Stoke Newington Karakolu önüne yığıldı. Derhal çocukların bulunması istendi. Polisle çatışmalar oldu ve birkaç saat sonra kızlar ailelerine teslim edildi. Bizimle beraber İngiliz dostlarımız da vardı, polisle çatışmanın da en önünde yer aldılar.

TÜRK OKULLARI

Yine 90’ların başından itibaren elçilik ve doğrudan devlet desteğiyle Türk okulları açıldı. Daha sonra bu okullar “Gülen Cemaati” tarafından da açılmaya devam etti. Bir ara bu okulların yasal olup olmadığına ilişkin tartışmalar yapıldığında Elçilik başta olmak üzere bir dizi Türk örgütleri feryat figan ettiler. Eşitlikten, haktan hukuktan bahsettiler. Sonunda bu okulların açık kalması ve elçiliğin denetiminde eğitim yapılmasına devam edilmesi sağlandı.

Daha sonra da Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde bu faaliyet iyice dallandırılıp budaklandı. Örneğin Londra’daki Türk Okullarında 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim, Ankara ve İstanbul’da bir okulmuş gibi törenlerle kutlanır ve bunların hemen hemen hepsine elçilik yetkilileri katılırlar.

LONDRA’DAKİ TÜRKÇE TABELALAR

Londra’da belli başlı mahallelerde Türkiyeliler yoğunlaşmış durumda. Bunların başında, Haringey, Hackney, Tottenham, Edmonton ve Enfield gelir. Bu mahallelerdeki dükkan, lokanta, marketlerin büyük çoğunluğu Türkiyelilere ait. Bu işletmelerin hemen hemen hepsinin de ismi Türkçe. Bugüne kadar bir Allah’ın kulu çıkıp da “Bu tabelalar neden Türkçe?​” diye sormadı. Ya da Kürtçe. Örneğin gidin Edgware Road’a, (ki bu yol Londra’nın göbeğindeki Hyde Park’a çıkar) tüm tabelalar Arapçadır. Kimse bu tabelalara itiraz etmemiştir.

FESTİVALLER, EĞLENCELER, GÖSTERİLER

1989’dan itibaren Türkiyeliler parklarda eğlenceler, festivaller yaparlar. Hatta ayrı ayrı futbol federasyonları bile kuruldu. Hackney’deki futbol sahalarını kiralayıp her hafta sonu top oynuyorlar. Hiç birinin ismi İngilizce değil. Pekünspor’dan tutunda Tavlaspor’a kadar çeşitli bölgelerin isimleri koyuldu takımlara.

Londra’da her yıl, yılın en iyi parkı seçilir. Son zamanlarda üst üste en çok yılın parkı unvanını alan parkın adı Clissold Park’tır. Bu parkta Türk ve Kürt Toplumu Dayanışma Merkezi (DAY-MER) her yıl Temmuz’un ilk Pazar günü festival yapar. Belediye bu günü DAY-MER’den başka kimseye vermiyor. Gerekçesi ise şöyle; “Belediye sınırlarımız içinde yaşayan Türk ve Kürtlere coşkulu ve sorunlarına çözümler getiren, toplumların kaynaşmasına katkı sunan bir festivaldir.” Elbette buna benzer başka festivaller de var.

Hatta Türk Elçiliği’nin doğrudan öncülüğünü yaptığı, THY gibi sermaye tekellerinin desteklediği “Türk Günü” ya da festivalleri gibi organizasyonlar yapılıyor. Hepsi de Londra’da yapılıyor, bazıları da Thames Nehri’nin tam kenarında. Yani Londra’nın merkezinde.

Bugüne kadar, “Neden bunları yapıyorsunuz?​” diyen olmadı. Olsaydı zaten ağzının payını da alırdı. Türkler ya da Kürtler değil, en başta İngiliz emekçileri ve sosyalistleri sokakları, ayırımcılık yapan ırkçı ve faşistlere dar ederdi.

SESİMİZ HEP GÜR ÇIKTI

90’ların ortalarından itibaren başlayan ırkçı saldırılar (aslında önce de vardı ama, biz çok şahit olmadık) karşısında hep dik durduk. Doğru olmadığını düşünüyorduk. Biz İngiltere’ye Türkiye’den gelmiş olabiliriz, hatta çoğunluğumuz ekonomik sebeplerden gelmiştir. Yani Suriye’deki gibi başımıza bomba yağmıyordu. Kayseri, Maraş, Malatya, Sivas gibi orta Anadolu şehirlerinden kalkıp Londra’ya geldik.

Ama bizim İngilizler kadar hak ve hukuka sahip olduğumuzu düşünüyorduk. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki maddeyi iyi biliyorduk. Nerde doğarsak doğalım, biz insanız. Bunu biliyorduk, bilmek zorundaydık, çünkü başka bir memlekete göç etmişiz.

Hackney’deki aileye yapılan ırkçı saldırı karşısında Hacney Belediyesi’nin önünü doldurduğumuzu hatırlıyorum. Walthamstow’daki ırkçılara karşı İngilizlerle toplam 5 bin kişinin 100 tane ırkçıyı çil yavrusu gibi nasıl dağıttığımız hatırlıyorum.

İNGİLTERE’DEKİ IRKÇILAR: GÖÇMENLER DEFOLUN

Son zamanlarda Brexit’le birlikte ortaya çıkan sağcı ve ırkçı eğilimler bir çok çevreyi kaygılandırıyor. Şimdi yeni bir ırkçı Başbakan da işbaşı yaptı ki, işimiz biraz daha zorlaştı. Gerçi bu bir “Osmanlı torunu.” Bize belki dokunmaz! Laf aramızda yeni başbakan tam bir Türk düşmanı, Osmanlı torunu olmasına rağmen.

Ortamdan yararlanan ırkçı faşistler tekrar canlanmaya başladı. Londra’nın merkezinde gösteriler yaparak göçmenlerin ülkelerini terk etmelerini istiyorlar.

Ama biz boş durmuyoruz. İngiliz dostlarımız, yani işçiler ve sosyalistlerle birlikte karşılarına dikiliyoruz. İki yıldır bunu sıkça yaptık. 3 Ağustos’ta yine yapacağız. Bizi İngiltere’de kovmanın mümkün olmadığını göstereceğiz, en önde İngiliz sınıf kardeşlerimiz olmak üzere hepimiz kol kola meydanlarda olacak, Londra’yı inleteceğiz.

BİR DE DÖNÜP ÜLKEME BAKIYORUM, UTANIYORUM

İngiltere’de uzun yıllar yaşadığımız için az çok İngiltere tarihini de öğrenmeye çalıştık. Bristol limanından ne kadar çok kölenin 18. ve 19. yüzyıllarda İngiltere’ye sokulduğunu da öğrendik. Londra Metrosu’nun kazma kürekle nasıl kölelere yaptırıldığını da öğrendik. Beyazlarla aynı tuvaleti kullanamadıklarını, parklarda dolaşmalarının yasaklandığını da öğrendik.

Bunların çok daha ağır olanları ABD’de uygulanıyordu. Karın tokluğuna çalıştırılan ve çiftlik sahibinin bindiği attan daha değersiz olan siyahlar. Beyazlarla hiç bir koşulda aynı mekanda olamazlardı. Ölüm onları her an bulabiliyordu.

Şimdi aynısı bizim memlekette oluyor. Bir Suriyelinin plaja bırakılmaması ile siyah bir kölenin parkta dolaşmasını yasaklamak aynı zihniyettir.

Biz Londra’da yarım milyon Türkiyeli her tür haktan yararlanırken ve başta Erdoğan olmak üzere, buradaki Türklere görevler verenler, savaştan kaçan Suriyelilere uyguladıkları muameleler karşısında yüzleri hiç kızarmıyor mu?

Tanju Özcan, Ekrem İmamoğlu; ne demek tabelalar Arapça ve şehrin dokusu bozuluyor. Gelin görün bakalım Green Lanes ve Stoke Newington’da bir tane İngilizce tabela var mı? Zaten burada bize bir şey diyenin gerçekten anlını karışlarız. Çok güçlü olduğumuzdan değil, insan hak ve hukukuna inandığımız ve kendimizi İngiliz kardeşimizle omuz omuza olduğumuzu hissettiğimiz için.

Türkiye’de de Suriyeliler Türk ve Kürtlerle omuz omuzadır aslında. Sizin patronlarınız değil mi, “Ucuza çalıştırıyoruz, Suriyelileri göndermeyin” diyen? Memleketlerini çok seven patronlarınız, Suriyelilerin emeğini sömürmek söz konusu olduğunda, Suriyelileri değil onların emeğine aşık olup çıkıyorlar.

Şimdi soruyorum: Yapılan onlarca, hatta binlerce ırkçı saldırı karşısında Suriyeliler İstanbul’un merkezinde gösteri yapabiliyorlar mı? IŞİD ya da ÖSO uzantılarının yaptıkları gösterilerden bahsetmiyorum. Sivil, masum Suriyeli mültecilerden bahsediyorum. Irkçı faşist saldırılara uğrayan Suriyeli emekçi kardeşimiz tepkisini ortaya koyabiliyor mu? Sorunun cevabının “Hayır” olduğunu biliyorum. Ama bize İngiltere’de bir ırkçı saldırı olsa Londra’yı inletiriz. Hem de en önde Michael ile Jane olmak üzere. Koluna takılan Hasan ile Fatma’yı da görürsünüz.

ÖNCEKİ HABER

Düzce Cam’da mücadele 2. gününde sürüyor

SONRAKİ HABER

Constitutional Court of Turkey decrees Peace Academics’ rights violated

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa