29 Temmuz 2019 00:36
/
Güncelleme: 29 Temmuz 2019 11:29

Dünya Turu | Arjantinli işçilerden patrona gol: Bu fabrikayı işçiler yönetiyor

Dünya Turu’nda futbol forması üreten fabrikalarına el koyan Arjantinli işçiler, rahimlerini aldıran Hint kadın işçiler, tutuklanan Mısırlı işçiler ve Brezilya’da kadın mücadelesinin "iki yüzü" var.

Dünya Turu | Arjantinli işçilerden patrona gol: Bu fabrikayı işçiler yönetiyor

Fotoğraflar: Elif Görgü/Evrensel - @PrensaCTABsAs | Kolaj: Evrensel

Hazırlayan: Elif Görgü

Bu hafta “Her Dünya Kupası döneminde bir ton para kazanan” patronun hileli bir iflasla kapatmak istediği fabrikaya el koyarak kendileri üretime geçen Arjantinli kadın tekstil işçilerinin örgütlü mücadelesinin zaferini kutluyor; örgütsüz Hindistanlı kadınların daha çok çalışabilmek için rahimlerini aldırmak zorunda kaldıkları şeker kamışı plantasyonlarını, haklarını istedikleri için tutuklanan Mısırlı işçileri, Brezilya’nın şiddeti doğuran ve şiddete karşı dayanışmayla mücadele eden kadınlarını ziyaret ediyoruz.

ARJANTİN: BU FABRİKAYI ARTIK İŞÇİLERİ YÖNETİYOR

Fotoğraf: PCR

Arjantin’in başkenti Buenos Aires’e bağlı San Martin belediyesinde, Sport Tech isimli tekstil fabrikası, çoğunluğu kadınlardan oluşan işçilerin aylar süren mücadelesi sonucu yeniden üretime başladı. Ancak bir farkla. Fabrikanın adı artık 8 Ocak Kooparatifi ve sadece üretim değil artık yönetim ve idare de bizzat işçilerin elinde.

6 ay boyunca fabrikayı işgal eden çoğu kadın ve erkek işçiler, mücadelelerinin sonunda, mahkemenin fabrika envanterinin işçilerin üzerine geçirilmesini onaylamasının ardından fabrikanın kapılarını yeniden açtılar ve dokuma makinalarını çalıştırdılar. Mahkeme, makineleri, kumaşları ve şirkete ait motorlu araçları da işçilere verdi.

Sport Tech fabrikası, Arjantinli futbol takımlarına forma üretimi yapıyor, başka takımların yanı sıra Las Leonas takımının formaları da bu makinalarda dokunuyordu. Tiempo gazetesinde yayınlanan bir habere göre, işçilerin birbirleriyle konuşmasının yasak olduğu, tuvalete “kart basarak” gittiği ve karttaki kontörler bitince bir sonraki aya kadar işyerinde tuvalete gidemedikleri bir yerdi fabrika. Tuvalete gittiklerinde ise bir müdür banyoyu görür bir yerde merdivende bekliyor ve işçilerin aralarında konuşup konuşmadığını denetliyordu. Fabrikada klima yoktu ve işçilere göre “Dışarısı 30 derece olduğunda içerisi 50 derece oluyordu”. İşçiler, sendika üyesi değildi ve sendikayı sadece patron engellemiyordu, kadın işçiler kimi sendikalara sorunları için başvurmuş ama ilgi görmemişlerdi. 2015 yılında işten atmalar başlayınca sendikal örgütlenme daha ciddiye alınır oldu.

Patron Pablo Enriquez’in fabrikayı -işçilerin anlatımına göre hileli bir iflas ilanıyla- kapatmaya kalkmasının ardından üretim durmuştu. Bunun üzerine işçiler, alacaklarının verilmesi talebiyle fabrikayı işgal ettiler. Bölgedeki mahalle örgütlerinin de desteği ve örgütlü bir dayanışmayla 6 ay sonra fabrikayı yeniden üretime başlattılar. Bu süre boyunca işgalin yanı sıra çeşitli yürüyüşler ve etkinlikler de düzenlendi. Mücadelenin kazanılmasında yargının ve San Martin Belediyesi’nin desteğinin de önemli olduğu vurgulanıyor.

Arjantin Devrimci Komünist Partisi (PCR) yayını olan ‘Hoy/Bugün’ gazetesinin haberine göre, 8 Ocak Tekstil Kooparitifi işçilerinin yüzde 70’i kadın. Bugün CTAA (Arjantin Otonom İşçi Merkezi) sendika federasyonuna bağlı yeni kurulan dokuma sendikasına üye olan işçiler, ülkenin birçok yerinden siparişler almaya başlamışlar bile. İşçilerden Carlos, mutlu olduklarını söylüyor ve ekliyor: “Çünkü çalışmaya başladık, fabrikanın kapalı olduğu altı ay boyunca ailemize götürecek hiçbir şeyimiz yoktu.”

Bir başka işçi Delia,  yedi yıldır burada çalıştığını söylüyor. “Gerçekten bugün çok mutluyum, altı aylık büyük bir mücadeleydi, işçilerden çok desteğimiz oldu, bu destek olmasaydı başaramazdık” diyen Delia, bir iş planı çıkardıklarını ve geleceğe dair umutlu olduklarını da belirtiyor. Maria ise 16 yıllık Sport Tech işçisi, şirket 8 kişilik bir konfeksiyon atölyesi olarak kurulduğundan beri burada çalışmış. Kurulduğu 2003 yılından itibaren fabrikanın üç kez yer değiştirdiğini ve Puma ve Adidas gibi markalardan forma siparişleri almaya başladıktan sonra işçi sayısının üç katına çıktığını söylüyor: “Her Dünya Kupası döneminde Enriquez (eski patron) bir ton para kazanıyordu. Fakat geçen yılın sonlarında Lujan’daki fabrikanın iflas ettiğini ilan etti. Paralarını ödemeyerek birçok işçiyi işten attıktan sonra hileyle sorumluluklarından kurtuldu, ancak geçtiğimiz yıl işten atılan çok arkadaşımız mücadeleye katılarak bugün işe geri döndüler”

Fabrika kapılarının yeniden açılışı ise işçilerin ve işçilere destek veren kurum ve mahallelilerin katıldığı bir kutlamayla gerçekleştirildi. Burada konuşan Sosyal Haklar Gözlemevi’nden avukat Veronica Quinteros, “(Sağcı) Mauricio Macri hükümeti binlerce aileyi işsiz bıraktı” dedi ve işçilerin mücadelelerini kazanmalarındaki ana aracın sendika olduğunu söyledi. Quinteros, mücadelede yerel belediyenin desteğinin de önemli olduğunu belirterek, “Şimdi ise en büyük mücadele başlıyor, işçilerin kendilerinin üretim yapması ve bunu kalıcı olarak devam ettirebilmesi mücadelesi” dedi.

CTAA’dan sendikacı Oscar da, “Halkımız mücadele etti ve Sport Tech, 8 Ocak Kooparatifi bir örnek oldu ve bu da siyasi ve sendikal örgütlerde sorumluluk sahibi olanlar açısından da bir meydan okumadır: Her bir mücadeleyi nasıl birer politik projeye dönüştürebiliriz? 8 Ocak bize düş kurabileceğimizi ve örgütlenerek mücadele edersek düşü gerçeğe dönüştürebileceğimizi gösterdi” dedi.

HİNDİSTAN: KADIN TARIM İŞÇİLERİ NEDEN RAHİMLERİNİ ALDIRIYOR?

Hindistan’ın Maharashtra eyaletindeki Beed bölgesinde bir kadın tarım işçisinin günlük kazancı 3 dolar ve kadınlar, regl olmaları çalışmalarını engellemesin diye daha 20’li yaşlarında histerektomi ameliyatı ile rahimlerini aldırıyorlar!

36 yaşındaki Vrandavani Sandeep iki yıl önce histerektomi olmuş, gerekçesini ise şöyle açıklıyor: “Su kıtlığı olduğundan iş az. Kadınsal problemlerimiz nedeniyle iş kaybetmeyi göze alamayız”

Hindistan yerel medyasına göre son üç yılda Beed’de yaşayan 4 bin 500 genç kadın gerekli olmadığı halde rahmini aldırdı. El Cezire’nin haberine göre bu eğilimin iki gerekçesi var: Birincisi doktor istismarı; doktorlar kadınları korkutarak bu pahalı ameliyatı gerçekleştirmeye zorluyorlar. İkincisi ise mensturasyonun çalışmayı engellediği algısı!

Önce çalışma koşulları: Beed bölgesi kuraklığa yatkın bir bölge, temel gelir kaynağı ise şeker kamışı plantasyonları. Şeker kamışlarının kesimi sezonu ekimden marta kadar sürüyor, kadın işçiler bu dönemde sabah 4’te ailelerine kahvaltı hazırlamak için uyanıyor, çalışma saat 6’ta başlıyor ve akşam 6’ya kadar sürüyor. Tarlada çalışmak zorlu bir süreç ve güçlü bir beden istiyor. Kamışlar kesildikten sonra birbirlerine bağlanıyor ve bu balyaları kadınlar başlarında taşıyor.

El Cezire’ye konuşan Usha Raosaheb devlet tarafından atanmış bir sağlık çalışanı. “Bazı aç gözlü doktorlar olabilir fakat biliyorum ki ameliyat olan birçok kadın aracılar tarafından ‘işe uygun’ görülebilmek ve tarlada daha iyi çalışabilmek için bunu yaptırdılar”.

Usha’ya göre “pishvi”si (torbası) yani rahmi olan kadınlar “işe daha az uygun” görülüyorlar!

Çalışma koşullarına dair bir önemli bilgi daha: Aracılar bir çifte yıllık 2 bin 175 dolarlık bir avans veriyorlar ve kadınlar bu avansı ‘hak edebilmek’ için ‘gönüllü’ olarak daha fazla iş yapmak zorunda hissediyorlar ve bu da rahimlerini aldırarak regl olmaktan ‘kurtularak’ performanslarını artırmaya yönelmelerine neden olabiliyor.

İnsan Hakları Avukatı Bajinder Maan, kadın haklarının ihlal edildiğini söylüyor çünkü patronlar ya da aracılar tarafından kadınların ameliyat olmalarının iyi olabileceği algısı yaratılıyor: “Kadınlar için mahkemede bunu kanıtlamaları zor çünkü onlar kayıt dışı bir endüstrinin parçaları, çalışma belgeleri ya da sözleşmeleri bulunmuyor”

Geçtiğimiz 19 Haziran’da bölge meclisi konuyla ilgili özel bir komisyon oluşturmuş. Dotorların, araştırmacıların ve insan hakkı savunucularının bulunduğu komisyon bu pratiğin nasıl sonlandırılabileceğine dair çalışma yürütüyor. İlk raporun ağustos ortasında gelmesi bekleniyor.

MISIR: HAKLARI İÇİN GREV YAPAN İŞÇİLER TUTUKLANDI

Fotoğraf: Arap Sendikaları Konfederasyonu (ATUC)

Geçtiğimiz hafta cumartesi günü, Middle Egypt Tekstil ve Dokuma fabrikasında çalışan yüzlerce işçi hakları için gösteri yapmak isterken polisin saldırısına uğradı. Arap Sendikaları Konfederasyonu (ATUC) sitesindeki habere göre tekstil işçilerinden 4’ü daha sonra ev baskınlarıyla gözaltına alınarak ve “çalışmayı engelleme” gerekçesiyle tutuklandı.

İşçiler 15 Temmuz’dan bu yana grev örgütlüyorlardı. Al Minya’da bulunan fabrikanın işçilerin talepleri arasında ücret zammı, geçim yardımının artırılması vardı. Ayrıca idareden işçi izinlerinin ve ikramiyelerin zamanında verilmesini, üretimin kesintiye uğramaması için de hammaddenin zamanında temin edilmesini talep ediyorlardı.

BREZİLYA: KADIN DAYANIŞMA EVİ İKİNCİ YILINI KUTLUYOR

Fotoğraf: Verdade gazetesi

Brezilya’da Olga Benario Kadın Örgütü tarafından terk edilmiş bir binanın işgal edilmesiyle kurulan “Helenira Preta Referans Kadın Evi” ikinci yılını kutluyor. A Verdade (Gerçek) gazetesinin haberine göre, kadın yaşamının savunulması, şiddet mağduru kadınlara destek hedefiyle ve bir dizi zorluklar aşılarak Maua kendinde kurulan kadın dayanışma evi ikinci yılını geride bıraktı. Sao Paulo eyaleti sınırlarındaki ev, 25 Temmuz 2017’de Siyah, Latin Amerikalı ve Karayipli Kadınlar Uluslararası Günü’nde işgal edilerek kurulmuştu. Habere göre 2018 yılında 499 kayıt altına alınan kadına yönelik şiddet vakası olduğu ve 2019 yılında kadın cinayetlerinin oranının yüzde 33 arttığı eyalette, kadın dayanışma evi önemli bir işlev yerine getiriyor.

İki yıl önceki işgalin ardından kadınların ilk işi binayı temizleyerek yaşanılabilir hale getirmek oldu. Ancak belediyenin su ve elektrik bağlamayı reddetmesi işleri zorlaştırdı. Devletin süren ilgisizliğine rağmen şiddet mağduru kadınlarla birlikte 5 yıldır boş olan bina yeniden örgütlenerek “Referans ev” haline getirildi.

Bugün evde mağdur kadınlara her türlü desteği veren kadın profesyoneller var ve tüm yardımlar ücretsiz sağlanıyor, ayrıca mali olarak zor durumdaki kadınlar için de gelir getirici etkinlikler düzenleniyor. Konserler, el işi ve grafiti atölyelerinin yanı sıra edebiyat söyleşileri, dans gösterileri ve yerel halk ile birlikte politik söyleşiler de gerçekleştiriliyor.

BREZİLYA: İSTİSMARIN NEDENİ ÇOCUKLARIN KÜLOT GİYMEMESİYMİŞ!

Fotoğraf: Geraldo Magela/Wikimedia Commons (CC BY 2.0)

Ve Brezilya’da kadınlara yönelik her türlü şiddetin neden yükseliyor olduğuna dair küçük(!) bir ipucu. Brezilya’nın yeni ve gerici hükümetinin Kadın Bakanı olan Damares Alves, yoksul çocukların istismarındaki artışı “külot giymemeleri”ne bağladı. Çözüm olarak da şunu önerdi: İstismarın yoğun yaşandığı bölgeye “iç çamaşırı fabrikası” kurulmalı!

RT’nin haberine göre, aynı zamanda Evangelist bir pastör olan Bakan Damares Alves, Amazon bölgesindeki Marajo’yı ziyaret etti. Burada çocuk, ergen ve kadınlara yönelik cinsel saldırıyı ortadan kaldırma amacıyla düzenlenen bir etkinlikte yaptığı konuşmada, bölgede çocukların cinsel istismara maruz bırakılmasındaki artışı “iç çamaşırı giymemeleri” olarak açıkladı, “Uzmanlar bize dediler ki buradaki kız çocukları istismara maruz kalıyor çünkü külot giymiyorlar, çünkü yoksullar” dedi. Bölgeye bağışlamak üzere çok sayıda iç çamaşırı bağışı aldıklarını açıklayan Bakan, “Külot giyince istismar sona erecek mi?​” sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Marajo’ya bir iç çamaşırı fabrikası kurmalıyız ki istihdam artsın ve kızlar daha ucuza kıyafet alabilsinler!”

Bu açıklamalardan sonra Bakan Alvez’in kürtaj ve feminizm karşıtı olduğunu duymak okuyucuları şaşırtmayacaktır. Halbuki -ve ne yazık ki- kendisi gerici Jair Bolsonaro hükümetinin iki kadın bakanından biri.


EKVADOR: LATİN AMERİKA’DA SOSYAL DEVRİM MÜCADELESİ YENİ KOŞULLARDA SÜRÜYOR

Görsel, "En Marcha" gazetesinin 1865'inci sayısının kapağından alınan ekran alıntısıdır

En Marcha*

Latin Amerika yirmi yıl boyunca “alternatif hükümetler” denen, sosyal; acil ve siyasi talepler etrafında süren mücadelelerin ortasında kurulan hükümetler dönemini yaşadı. Bu hükümetler neoliberalizm karşıtı bir söylem sergilediler ve kendilerini “yurttaş devrimi”nin, “21. yüzyıl sosyalizmi”nin yönetimleri olarak ilan ettiler, fakat bu sürecin sonunda net olarak söylenebilir ki, kalkınmacı ve reformisttiler; popülist, kliyentalist ve demagojik pratikleri ama aynı zamanda otoriterliği de kullandılar; insan haklarını, işçi haklarını ve doğayı tahrip ettiler. Yasaları ve yargıyı keyfi olarak uygulayarak muhalefeti kovuşturdular.

Yolsuzluk dalgası bu rejimleri de kapsayarak sonuçlandı, bazı durumlarda suç işlemek, kamu fonlarını yağmalamak için örgütlenen gerçek birer mafya oldular. Brezilyalı şirket Odebrecht’in durumu ve rüşvet, komisyon ve pazarlık ağı buna örnek.

Bu koşullar Latin Amerika’da seçim yoluyla burjuvazinin; sağın gerici kesimlerini temsil eden, egemen çevrelerin hizmetine daha fazla entegre ve uluslararası tekellerle emperyalist güçlere açıktan bağlı yeni hükümetlerinin kuruluşu sürecinin geliştiği bir senaryoyu ortaya çıkardı.

Bu, doğal kaynakların emperyalist gruplara daha entegrasyonunun derinleşmesi anlamına geliyordu, bu gruplar, stratejik devlet işletmelerinin ve sosyal güvenliğin özelleştirme ya da imtiyazlar kanalıyla ilerlediler.

PCMLE (Ekvador Marksist Leninist Komünist Partisi), çeşitli varyasyonlarıyla gerici sağın bölgesel hakimiyetinin ve emperyalizmin baskıcı varlığının, önümüze yeni gereklilikler çıkarttığını düşünmektedir; birincil olarak bu hakimiyete karşı direnen güçler olarak demokratik ve sol parti ve örgütlerin sosyal tabanını oluşturan kesimlerin en acil talep, hak ve ihtiyaçlarını samimiyetle ele alan bir program oluşturmaktır.

Acil talep, hak ve ihtiyaçları içeren bu program sosyal önderler ve örgütleri ve erişebildiğimiz tüm medya aracılığıyla; işçilerin, köylülerin, yerli halkların, gençlerin, kadınların, öğretmenlerin, aydınların, yoksulların, küçük esnafın örgütlülüğünü, hareketini, bilincini ve ilgisini yükseltmek; solun ve devrimcilerin sosyal tabanını inşa etmek ve güçlendirmek üzere yaygınlaştırılmalıdır.

Ekvadorlu komünistler olarak emekçi kitlelerle ve halkımızın önemli kesimlerinde değerli bir ilişkimiz var ancak bu ilişki, adaletsizliği, baskıyı ve sömürüyü mahkum ederek genişlemeli ve bunlara karşı harekete geçilmeli; bu hareketlerin mücadeleye yöneltilmesi ve kalıcı olarak politikleşmesi görevi önümüzdedir, kapitalist sistemin ve ülkemizde nasıl temsil edildiğinin maskesi düşürülerek (bu kesimler) eşitsizliğin, sınıf farkının, ötekileştirilmenin nereden doğduğunu bilmelidir.

Her şeyden önce, içinde yaşadığımız bu utanç verici durumdan çıkışın varolduğu; sosyal değişimin mümkün olduğu ve bunun ezilenlerin örgütlenmesi, birliği ve mücadelesi ile mümkün olduğu bağlamında sınıf bilinci kazanılmalıdır.

*PCMLE yayın organı

Evrensel'i Takip Et