29 Temmuz 2019 23:20

Sevgili öğretmenim ve arkadaşım Fakir Baykurt

Yazar Molla Demirel, 90'ıncı yaşında yıl boyunca anılan Fakir Baykurt'u yazdı.

Paylaş

Molla DEMİREL

Bu yıl öğretmenimiz, arkadaşımız Fakir Baykurt 90 yaşında. Ben Fakir Baykurt’u ortaokulda olduğum yıllardan beri tanırım ancak arkadaşlığımız onun Almanya’ya gelmesinden sonra başladı. Yaşadığı 70 yılın 20 yılını Almanya’da geçirdi.

Onun Almanya’ya gelme amacı başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine çalışmaya gelen işçilerin yaşam koşullarını ve onların geleceğe bakışlarını incelemekti. Bu nedenle işçilerin en yoğun olduğu Ruhr havzasına yerleşti. Türkiye’den gelen öğretmenler, yüksekokul öğrencileri ve burada sosyal çalışmalar yapan kurumlar, sendikacılar, aydınlarla ilişki kurmaya çalıştı. Bana Hüseyin Çölgeçen telefon ederek haber verdi, Fakir Baykurt ile buluşmak için davet etti. Fakir Baykurt’un en yakın arkadaşlarından biriydi, köy enstitüsü mezunuydu, TÖS’ün örgütlenmesi içinde yer almıştı. Fakir Baykurt’a Türkiye’den gelen insanların, işçi yurtlarında, fabrikalarda yaşadıkları zorlukları anlatmış ve bir araştırma yapması için Almanya’ya gelmesine ikna etmişti.

Baykurt’un Avrupa’ya gelme amaçlarından biri de ülkedeki olumsuz gelişmeye dünya halklarının dikkatini çekmekti. Titizlikle göçmen işçilerin sorunlarını inceler ve onu gün ışığına çıkarırdı. Çekingen, korkak davranana, yabancı bir dil ve kültürden ırak durana yol gösterir, cesaret verirdi. Aydınların, öğretmenlerin çocuklara örnek olmasını isterdi. “Çocuklara niçin öğüt veriyorsunuz öğüt eğitsel değildir. Çocuk öğüt istemez, onlar öğüt yerine örnek ister” derdi.  

“Bugünkü eğitimi beğenen var mı?​” başlıklı yazısında şöyle diyor usta: “Belki sadece uygulayıcıları, bakanları, müdürleri filan beğeniyordur. Ben öğrencilerde, toplumun duyarlı kesimlerinde bir hoşlanmayış, derin bir ret bulunduğu kanısındayım... Oysa köyde, şehirde, varoşlarda, Türkiye’de, Almanya’da, İtalya’da, İngiltere’de, Avusturalya’da ne ister öğrenci? Okulların kitaplığı, tiyatro oynayabilecek, müzik yapabilecek yeterli salonu, işliği, bahçesi, ahırı, kümesi olmalıdır. Öğrenciler, çiçekle, çimenle, büyük küçük hayvanlarla uğraşmayı sever, bunlardan işe yarayacak, birçok bilgi ve beceri öğrenir, duyusal olgunluğa ererler...”

DOSDOĞRUNUN YAZARI

Almanya’da, yazdığı, Gece Vardiyası, Bizim İnce Kızlar, Koca Ren, Yüksek Fırınlar, Duisburg Treni, Yarım Ekmek gibi eserlerinde göçmen işçileri inceler. Bunu yaparken yukarıda değindiğimiz gibi çok dilliliğin katkılarını göz ardı etmez. Göçmen ile yerli halkın kaynaşmasının yolunun sadece üretimde aynı yerde birlikte olmakla gerçekleşmeyeceğini, bunun ancak dil alanında birbirini anlamakla olanaklı olduğunun altını çizer.  

“Bizim İnce Kızlar” eserinde İş ve İşçi Bulma Kurumundaki şu diyaloğa yer verir: “Soruyor bana: Demircilik yapar mısın? Marangozluk yapar mısın? Otobüs sürer misin? Tramvay Sürer misin? Ben de ‘Yaparım! Yaparım! Eğitimini gösterirseniz tren bile sürerim!’ dedim...” cümleleriyle bu fikrini anlatır. “Yüksek Fırınlar” da Koca İbrahim’in düşleri, geri kalmış ülkelerin insanına dair düşleri anlatır. Sonuç olarak Fakir Baykurt halkın, haklılığın, dosdoğrunun yazarıdır.

Fakir Baykurt Avrupa’da yaşayan göçmenlerin sorunlarına ışık tutarken, onların sadece iş ve fabrika arasında yaşamakla yetinmemelerini dile getirir. Bunun için “Türkiyeli Yazarlar Çalışma Grubu”nun kurulmasına öncülük eder. “Duisburg Edebiyat Kahvesi”ni oluşturur. 

HALKA KONUŞMASINI, DİRENMESİNİ ÖĞRETTİ

12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra ülkede devlet terörü estiren Kenan Evren Hükümetine karşı greve giden işçilere bir şiirinde söyle seslenir:

“...

Kendinizi ölümlerin ortasına atarak

Dayanmada, direnmedesiniz

Bugünü iyi yarını iyi yaşamak için grevdesiniz

Gönüllerdesiniz...”

Baykurt işlediği her konuya sınıf açısından bakmış ve ele almıştır. Yılanların Öcü, Tırpan, Kara Ahmet Destanı, Köy Göçüren adlı eserleri köy gerçeğini edebi sanata oturtarak köydeki yaşam koşullarına ve sömürü düzenine vurgu yapmıştır. “Irazcanın Dirliği” ve “Tırpan”da Anadolu kadınının hakim sınıflara karşı diklenişini, direnişini işlerken özellikle Tırpan’da olduğu gibi cinsel tecavüzü de açıkça işleyen ve romana taşıyan ilk yazarlardandır. Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil onun için şöyle der: “Şunu biliyorum ki, Fakir Baykurt ve kuşağının yazarları Türkiye koşullarının yarattığı yazarlardır. Bu bakımdan yüzde yüz bizimdirler.”

Fakir Baykurt bizim arkadaşımız ve öğretmenimizdir. Neden mi? O, yüzyıllardır susturulan, konuşmayı, direnmeyi unutan bir halkın içinden çıkmış ve halkına yeniden sahneye çıkmasını, konuşmasını, direnmesini öğretmiştir. Her insanın çağdaş bilimden, insanca yaşamdan yararlanması gerektiğini halkın diliyle, basit anlaşılır cümlelerle anlatmıştır. O TÖS davasında şöyle haykırır: “Bizim başta gelen görevimiz; ona (yani halka), İngiltere’nin ve Amerika’nın coğrafyasıyla, ineklerin ve sineklerin anatomisini öğretmekten önce geniş anlamıyla politik bilinç kazandırmaktır... Egemen sınıfların kitap yasaklarıyla, bilgi sınırlamalarıyla bugüne kadar ‘sır’ gibi sakladığı bu bilinci halkımıza kazandıracağımız gün, dünyanın dönüşü değişecektir...”  

Elimi attığım başka bir dosyadan Fakir Baykurt’un 12 Eylül sonrası cezaevinde kansere yakalanan Sedat Karaağaç ile ilgili yazdığı bir yazı geldi. Orada şöyle yazıyor: “Bir ana inliyor; Firdevs Ana: Oğlumun, beslenmeye ve temiz hava almaya ihtiyacı var. Gördüğüm yer bodrum katı. Havasız ve çok az ışık alıyor. Bal götürdüm, almadılar. Cezaevinde izin gerekiyormuş. Hastalığının nasıl başladığını bilmiyorum... Kurtulması için dışarı çıkması gerekiyor. Bilen bilir, kuşkusuz arkadaşım Molla Demirel de bilir; şu yeryüzünde yazarların sözüne kulak asan yönetimler de vardır. Onlarda zaten ölüm cezası da öldürme işkencesi de yoktur. İşlediği suçtan ötürü (eğer işlediyse) ceza alanlar da, kanser gibi, öldürücü hastalıklara yakalandılar mı, salıverilerek ölümü engellenmeye çalışılır...”

EVRENSEL’DE YAZMAYA KARAR VERMESİNİN NEDENİ

“Evrensel gazetesi’de neden yazıyorsun?​” sorusuna verdiği cevap da onun güçlü kişiliğini ortaya koyar: “Evrensel gazetesinin Foto Muhabiri Metin Göktepe devletin karakolunda öldürülünce sözcüğün tam anlamıyla dondum kaldım. Bu nasıl memleket? Devletin karakoluna sağ giren yurttaş ölü çıkar mı hiç? Bundan sonra Evrensel’de yazmaya başladım. Yakın okurlar eksik olmasın, ‘Niçin çok okunan bir yerde yazmıyorsun?​’ diyerek beni uyardılar. Anlamıyorlar mı; Metin’in ölüsüne sahip çıkmak ve daha yayım dünyasına adımını atar atmaz hakkında bir sürü dava açılan o gazeteyi, isterse tek okuru olsun, desteklemek istedim. Hem ben ne zaman güçlüden yana oldum? Sürekli zayıfların yanında, mağdurların kolundayım...”

OĞULA, GELECEĞE SON NASİHAT

Fakir Baykurt hastanedeyken oğlu Tonguç’a şu isteğini iletiyor: “Sen güzel desenler çiziyorsun. Şimdi de Filim Rejisörü oluyorsun. Daha okulunu bitirmeden birkaç ödül aldın. Ancak hiçbir zaman sanatını birkaç entelektüelle, varsıla sunma. Daima yoksul olan milyonları gör. Onların kolunda, içinde ol. Benim için o halklar bir okyanus, bense içinde bir balık oldum. Görüyorsun sonuçta ortaya çıkan çalışmalarımı...”  

Şüphe yok ki o 70 yıllık yaşamında hep emekçiden, işçi sınıfından yana oldu. Onların sorunlarını sanatın merceğinden süzerek edebiyatımıza aktardı. Bu tavrıyla sadece aydın bir yazar olmakla kalmadı, bir örgütleyici, bir eylem ve dava adamı oldu. Bu mücadelenin içinde her devrimci gibi o da korkunç saldırılara uğradı. Yakılmak, kurşunlanmak, bıçaklanmak istendi. Zorla, tehditle susturulmak istendi. Çok acılar çekti, ama hiç boyun eğmedi, susmadı. Halkının, haklının, sömürülenlerin yanında oldu. İşçinin, emekçinin dili oldu. Nefesini verdiği son ana kadar halkların yazarı olma gururunu taşıdı. 

Bu yazıyı yazarken Şair Yazar Mevlüt Asar kardeşim aradı, ekim ayında Almanya’nın Duisburg Kenti Belediye Kültür Dairesinin Fakir Baykurt’u anmaya hazırlandığını bildirdi. Türkiye ve Almanya başta olmak üzere birçok yerde, boyun eğmez Devrimci Öğretmen Fakir Baykurt’un 90. yılı üzerine anma, panel günleri düzenleniyor adına heykel ve anıtlar dikiliyor. Sözü Fakir Baykurt’un dizeleriyle bitirelim:

“Yurtta Barış, Dünyada Barış demez miydi Türkiye

Kadın, erkek işçi, asistan, aydın...”

ÖNCEKİ HABER

Afganistan’da seçim bürosuna saldırı: 20 kişi yaşamını yitirdi

SONRAKİ HABER

Üniversite adayı gençler kaygılı: İş bulamam korkusu rüyalarıma giriyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa