Küçük yaşa küçük ücret
Zenginlerin, patronların yapıları aynı kaldıkça çok bir şeyin değişeceğine inanmıyorum. Sistemin kökünden değişmesi gerektiğini düşünüyorum
Çağıl Çağan ADIGÜZEL
Kocaeli
Ülkemizde sık sık gençlerin “boş gezdiği”, “kolay hayatlar yaşadığı” iddia ediliyor. Hatta iktidar tarafından kredi yerine burs almak isteyen öğrenciler “beleşçi” ilan edilerek kınanıyor. İktidar partisi AKP’nin İstanbul B.B. Adayının aklına gençler denildiğinde bedava internetten ve “kankalık”tan başka bir şey gelmiyor. Gençler son 17 yılda en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak duruma geldi, genç işsizlik oranı %25,7 ile rekor seviyede. Geçim sıkıntısı ve işsizlik gençlerde bir gelecek umudu da bırakmıyor.
Farklı kentlerden benzer hayatlar yaşayan iki genç ile gerçekleştirdiğimiz sohbet bu tabloyu bize daha net gösteriyor. Hayatlarını idame ettirmek için her gün daha fazla genç Zonguldak’tan Ada ve Kocaeli’den Sertaç gibi çok küçük yaşlardan çalışmaya başlamak zorunda kalıyor.
SADECE YAZ SEZONU SAATİ 3 LİRA!
Öncelikle Ada ile başlıyoruz. Daha orta sonda başlamış çalışmaya evlere temizliğe giderek. Maddi ve manevi olarak büyük zorluklar yaşadıklarını dile getiren Ada, “Küçüklüğüm icra ve hacizlerle geçti, 8 yaşındaydım benden 3 yaş küçük kız kardeşim, eve icra memurları gelip eşyaları götürürken soruyordu bana. Ben de “Ablacım eşyaları değiştireceğiz ondan götürüyorlar diye yalan söylemek zorunda kalıyordum” diyor. Temizliğe giderken de büyük zorluklar yaşamış, “Şurası olmamış diyerek paramı vermedikleri çok oldu. Küçüktüm sonuçta” diyerek devam ediyor sözlerine Ada. Kafelerde çalışabildiğini ifade eden Ada, “O da sadece yaz sezonu saati 3 liraya çalışabiliyoruz” diyor. Şu an ise bir sanat evinde çocuklara resim yapmayı öğrettiğini ifade ediyor. “Ücretleri asla vaktinde yatırmıyorlar, boya parasını çoğu zaman kendim karşılıyorum” diyor.
“KÖKÜNDEN DEĞİŞMELİ”
Ada üniversiteye gitmek ve tercihini Resim Bölümü’nden yana yapmak istiyor fakat üniversite düşünürken aklına gelen ilk şeyin, “öncelikle iş bulabileceğim bir yer” olarak ifade ediyor. Ada’nın tatilleri de en az hayatı kadar renkli geçmiş. Özellikle zabıta ile yıldızı hiç barışmamış Ada’nın, “Ben çeşitli tatil yerlerine gittiğimde kendi yaptığım takı, düş kapanı vb. şeyleri satıyordum, tabi zabıtayı görene kadar. Zabıtayı gördüğüm anda toplayıp kaçıyordum. Bu şekilde tatil paramı çıkarıp tatil yapabiliyordum” diyor. Kurduğu çadırlar da yine zabıtaların ilgi odağı olmuş. “Bazı yerlerde çadır kurmak yasak benim de pansiyona verecek param yok, gece uyumuyordum çadırımın küçük bir deliği var ondan bakarak fosforlu bir şey gördüğüm anda kaçmaya çalışıyordum.”
Ada’ya nelerin değişmesi gerektiğini sorduğumuzda ise genç neslin çalışmayı erken yaşta öğrenmesi gerektiğini düşündüğünü söylüyor, “Çünkü eninde sonunda çalışacağız, istediğim emeğimizin karşılığını düzgün bir biçimde alabilmek, geçimimizi sağlamak” diyor ve hemen ardından ekliyor, “Tabi ki öğrenciler veya çocuk yaşta olanlar zorunda kaldıkları için değil istedikleri için, öğrenmek için çalışmalı. Ama bugün zorunda kaldıkları için çalışıyor gençler” diye. Emeğinin karşılığını bulamayan gençlerin ise çalışmaya hatta yaşama küstüğünü veya çalışarak bile sefalet koşullarında yaşamak zorunda kaldığını dile getiriyor. Ada iş imkânlarının artırılması gerektiğini ve insanların uygun yaşta uygun yerlerde çalışabilmesini istediğini dile getiriyor. “11-12 yaşındaki çocuklar kafelerde 3-4 liraya 10 saatten fazla köle gibi çalıştırılıyor ne bir sigorta ne başka bir şey. Değişim konusunda ise her şey aynı şekilde ilerlerse, çok da pozitif olmadığını dile getiriyor, “Zenginlerin, patronların yapıları aynı kaldıkça çok bir şeyin değişeceğine inanmıyorum. Sistemin kökünden değişmesi gerektiğini düşünüyorum” diyerek sözlerini noktalıyor Ada.
O İŞTE PARA YOK BAŞKA SEÇ!
Kocaeli’den Sertaç söze girerek kendi hayatını bizimle paylaşıyor. Ailesinin durumu çok iyi olmadığı için hayatının büyük kısmını çalışarak geçirmiş. İş hayatına 13 yaşında atılmış Sertaç, “O yaşta bir kafede nargilecilik yaparak iş hayatına başladım saati 3 liraya çalışıyordum. Yoruluyordum ama mecburdum. Daha sonra da garsonluk yaptım. Şu an üniversite öğrencisiyim. İstanbul’da okuyorum ve bir yandan da baristalık yaparak geçinmeye, okulumu bitirmeye çalışıyorum” diyerek devam ediyor. Okuduğu Radyo Sinema Televizyon (RST) bölümünün ise çok bir işe yarayacağını düşünmüyor. Kimsenin iş vermediğini, doğru düzgün bir iş olmadığını dile getiren Sertaç, “Ülkede sanata değer veren yok sanat denilen kavram yavaş yavaş yok oluyor zaten bu sebeple bir sinemacının veya sanatçının da değeri kalmayacak” diyerek devam ediyor sözlerine. “Ben bir yandan nişan fotoğrafçılığı yapıyorum. Aslında hayalim konservatuvar okumaktı ama ailem o işte para olmadığını söyledi. En asından RST ile okulda kalma şansım var. Akademisyen olarak hayatımı bir şekilde döndürebileceğimi düşündüler herhalde. Tabii KPSS, torpil vb. işlerle ülkemizde bu da oldukça zor” diyor.
HERKESİN ORTAK KAYGISI: GELECEK!
Ada ve Sertaç ülkemizdeki sayısız gençten sadece ikisi. Geleceğe dair ortak bir kaygı hepimizin genç yaşta sırtına yüklenmiş durumda. Bu kaygı girdabında boğulmamak için, aramızdaki sayısız Ada ve Sertaç’ın, kendimizin, geleceğe güvenle ve mutlulukla bakabilmesi için ne gerektiğini Sertaç’tan dinleyerek yazımızı noktalayalım: “Öncelikle çalışana, emek harcayana verilen değerin artması gerekiyor. Bunu da devlet, hükümet sağlamıyorsa insanların örgütlenerek sağlaması gerekiyor. Başka bir çare göremiyorum.”