Çarpışarak değil yan yana yürüyerek
Bu sene üniversite sınavına giren gençler olarak bizler de gittiğimiz üniversite her neresi olursa olsun buralarda eğitim talebimizi yükseltecek ve bunun etrafında kendi geleceğimiz için mücadeleyi sü
Fotoğraf: AA
Zehra Nur ÖZÖCAL
İstanbul
Hep birlikte bir sınav senesi daha geride bıraktık. Sonuçlardan memnun olamayan iki milyon kişi olarak hummalı bir üniversite ve bölüm araştırma işine girdik. Ancak sınava giren kişi sayısı ile bunu karşılayacak kontenjan arasında bir uçurum var. Resmi rakamlarla 2 milyon 19 bin 664 kişi üniversite sınavına girerken nispeten nitelikli üniversitelerimiz ancak bu sayının 150 ila 200 binini karşılama kapasitesine sahip. Sıralamada bu sayıların gerisinde kalan arkadaşlar için ya özel üniversiteler işaret ediliyor ya da her ile bir üniversite projesiyle açılan sadece binadan ibaret üniversite dedikleri yapılara doluşmamız isteniyor. Tablo böyle olunca gençliğin içine itildiği bu cendere onu git gide daha umutsuz bir pozisyona sokmaktan da geri kalmıyor. Daha iyi bir yaşama sahip olmak öngörüsüyle şişirilen mesleklerde oluşan yığılma işin içine özel üniversitelerin de girmesiyle eğitimi iyice niteliksizleşirken aynı zamanda bilim üretme, özgür düşünce yetiştirme ve özerk olma misyonlarına sahip üniversiteleri de piyasalaştırarak onları şirketlerin eleman yetiştirdiği birer kurs merkezine dönüştürüyor. İstediği bölüme giremeyip bir sene daha hazırlanmak isteyen arkadaşlarımız için ise cep yakan dershaneler ve hazırlık kitapları da istemediğimiz bölümlere gitmemiz için teşvik edici sebepler olarak önümüze koyuluyor.
HİPODROMDA MIYIZ, DÖRTNALA KOŞTURULUYORUZ?
Bu sene sınava giren bir genç olarak sıralamamı gördüğümde hissettiklerimi söyleyecek olursak, tam anlamıyla başından aşağı kaynar sular dökülmek deyimi durumumu karşılayacaktır. Çevremdeki gençlerin de aynı hisler içinde olduğunu gördüm, dolan gözleriyle ve hayal kırıklıklarıyla bütün bir sene verdikleri emeğin karşılığını alamadıkları için içine düştükleri panik hali ve umutsuzluk bütün arkadaşlarımıza hakimdi. Oysa kendi geleceğimizin yeteneklerimizi ölçmeyen böylesi bir sınav ile belirlenmesi sistemin falsolarını gözler önüne koyarken bir yandan da herkesin aynı yöne dörtnala koştuğu bir yerde çarpışma halinin de kaçınılmaz olduğunu tekrardan gösterdi.
Rekabetçi ve piyasa odaklı bir eğitim sisteminin bütün bir yanlışlığı her sene olduğu gibi bu sene de biz gençliği içinden çıkılması zor çelişkiler ile baş başa bıraktı. Oysa insanlığın geleceğini sırtlanan biz gençler için hayatın tümünü kavramak ve onu ilerletmek daha adil ve bilimsel bir eğitim ile mümkün olur. Öğrenci gençliğin en temel talebi olan eğitim hakkı salt elemeye dayalı bu eğitim ve sınav sisteminde öğrenciyi sıkıştırmaya devam etmeye çalışsa da biz öğrencilerin daha demokratik, daha bilimsel ve kağıt üzerinde değil gerçek anlamda parasız eğitim talebi yıllardır olduğu gibi bu gün de güçlenerek sürmekte. Dolayısıyla gençliğin kendi geleceğini ellerine alması, çarpışarak değil farklı alanlarda yan yana yürüyerek sanattan edebiyata mühendislikten aklınıza gelebilecek her alanda ilgilerimize göre ayrışabildiğimiz ve böylelikle en ileri birikimlerimizi ortaya koyduğumuz bir eğittim hayatı düşlüyoruz. Oysa bu günkü sistem yalnızca çarpıştığımız hayatı da sınavı da geleceği de birer hipodrom olarak görmek zorunda bırakıldığımız bir yaşam kurdu bizlere.
DENEYİMLE GİTTİĞİMİZ HER YERE
Daha iyi bir gelecek, daha rahat bir yaşam istemiyle belirli mesleklere yönelerek hem kişiliğini hem de geleceğini tek tipleştiren ve kendi yaşamını biçimlendirme hakkı ellerinde alınan gençliğin parasız bilimsel ve demokratik eğitim için olan mücadelesi kazanılmış haklarıyla ve belki de başarısızlıkla ancak oradan kazandığı deneyimlerle sürmektedir. Bu sene üniversite sınavına giren gençler olarak bizler de gittiğimiz üniversite her neresi olursa olsun buralarda eğitim talebimizi yükseltecek ve bunun etrafında kendi geleceğimiz için mücadeleyi sürdüreceğiz.
Meslek liselinin sesi…
Ebal ORUNCAK
Antep
Bir meslek lisesi öğrencisi olan Furkan Yalçın ile okul döneminde yaşadığı zorlukları konuştuk. İlk olarak ders saatlerinin fazlalığından yakınıyor Furkan. Sonra ekliyor; «Günde dokuz saat ders görüyordum ve bunların sadece beş saati temel derslerdi geriye kalan dersler ise alan dersleri idi ve hiçbir şey anlamadan günleri geçiriyordum».
CAN GÜVENLİĞİMİZ YOKTU!
Can güvenliğinin olmadığını belirten Furkan; “Okulda iki güvenlik vardı ama ipini koparan okula girip çıkıyordu ve bu bizim için ciddi bir sorundu. Onun dışında zaten biz büyük öğrenciler tarafından çok baskıya maruz kalıyorduk. Koridorda, sınıfta, kantinde... Mekan onlar için fark etmiyordu. Kantin demişken benim gibi orta halli bir öğrenci için kantin fiyatları en büyük sıkıntılar arasındaydı. En basitinden fiyat listesinde iki lira olan çikolatayı biz dört liraya alıyorduk. Fiyatın niye bu kadar fazla olduğunu sorduğumuzda ise ‘kurtarmıyor kardeşim!’ cevabını alıyorduk. Benim çözüm önerisi için fikrim örgütlenmekten geçiyor ama örgütlenmek kelimesi bile okulumda beni terörist ilan ediyor. Arkamda on kişinin olması belki de en azından benim okulumda bu tür şeyleri bitirecek ama kimse buna yanaşmıyor”.
ULAŞIM SIKINTISI
Antep’in İbrahimli semtinde oturduğunu, okulunun orada olduğunu ve bazı arkadaşlarının evlerinin okula çok uzak olduğunu söylüyor Furkan. “İbrahimli›ye direkt otobüs yok. Ben değil ama diğer arkadaşlarım her sabah ve her okul çıkışı okula gidip gelmek için ikişer otobüs değiştiriyorlar. Bazı arkadaşlarım günde on lira bazıları yirmi lira alıyor ama bu sadece otobüs parasına gidiyor.
Tüm bu yaşadığı sorunların karşısında ise “Örgütlenmeyi bırakmayalım yoldaşlar, bırakırsak olduğumuz yerde sayacağız...” diye konuşmasını bitiriyor.