Bizim sekiz günümüz
İnsanın hem kendini geliştirdiği hem bilgi birikimini arttırdığı hem de kendi tatilini doyasıya yaşayacağı başka bir kamp bulamayacağımı düşünüyorum.
Fotoğraf: Evrensel
Kardelen AYDIN
Anadolu Üniversitesi
Gelecekten sekiz günü çaldık desek bile bizim olan konusunda “çalmak” kelimesi abartı kaçıyor. Bu yüzden başlığa “Bizim Sekiz Günümüz” diyeceğim.
21.yüzyılda dünya çapında çeşitli sebeplerden bireyciliğin ön plana çıktığını görüyoruz. “Ben”, “yalnızlık”, “yabancılaşma” kavramlarının havada uçuştuğu bu dönemde birey kavramının ancak toplum denen bu örgütle kazanılan bir kavram olduğunu unutmamak gerek. Bu sekiz gün bunun hatırlatıcısı rolündeydi adeta.
TAŞI HEP BİRLİKTE KALDIRIRSAK
Kolektif yaşamın doğru planlanması ve denetlenmesi sonucunda hiçbir aksama olmadan huzurlu bir yaşamın formülünü oluşturduğunu gördüm. “Elini taşın altına koymak”tan ziyade taşı hep birlikte kaldırdığımızda elimizin tozlanmadığını gördüm.
Binaların olmadığı gökyüzünün altında birbirimize dokunabildiğimiz, yabancılık çekmediğimiz bir alanda normalde yerine getirirken zorlandığımız görevlerimizi keyifle, seve seve yaptığımızı hissettim ve gördüm.
Bireysel olarak “gerçek dünya”da yapmaya çalıştığım onca şeyde çektiğim zorlukların yoldaşlarla el ele vermeden yapmaya çalıştığım için zorluk olduğunu bu 8 gün bana keyifle gösterdi.
Birlikten kuvvet doğardı, bir elin nesi varsa iki elin ritmi, tebriği, müziği, dansı, sanatı, yardımı vardı ardında.
FARKLI BİR YOL
Bilgi akışının kesintiye uğramadığı, sanatın desteklendiği, sosyalleşmenin en faydalı halini gördüğümüz, sorumluluğun eğlenceye büründüğü bu kamp, evlerimize bir bileklikle dönmekten çok daha fazlasını sıkıştırdı cebimize.
Şıklarda bir eksiklik vardı, bu 8 gün bunu tamamladı. Farklı bir yol vardı bize ulaşan, bizi ağırlayan, bizi yansıtan.
17.si düzenlenen bu 8 günlük ilk kampımda benim ceplerim taşa taşa böyle geldim geçici evime. Benim olandan benim olması gereken dünyama böyle döndüm. Dört bir yanımızı farkındalıklarla donatan bu güzel kamp ve bu kampı güzel yapan hepimize kucak dolusu sevgiler. Sevmeyi kolaylaştıran hepimize merhaba!
Farklı bir hayat mümkün
Selin Ece URAS
Ankara
Bu gençlik yaz kampında çeşitli atölyelerin bulunduğu hem eğlenip hem beraber öğrenip beraber tükettiğimiz sekiz gün geçirdik. Biz bu sekiz günde neler mi yaptık? Atölyelerdeki atölye yürütücüleri sayesinde eğitim hayatımız boyunca gördüğümüz veya görmediğimiz farklı tartışmalara şahit olma imkânı yakaladık. Beraber tartışıp eksiklerimizi beraber kapattık. Her atölye bizi geliştirdi. Örneğin kadın çalışmaları atölyesinde geçmişten günümüze kadının mücadelesi, bu konuma nasıl geldiği, elinden alınan hakları yada kendi çabalarıyla elde ettiği haklarını detaylı bir şekilde tartıştık. Liseli forumundan önce birçok farklı liseden öğrenciler ile bir araya geldik. Liseli arkadaşlarımız meslek lisesi, kolej veya Anadolu lisesi ayırt etmeden ortak sorunlarını tartışıp ne yapabilecekleri hakkında konuştular. Yemek pişirme, temizlik yapma işlerini kadınlar yapar gibi alışagelmiş tabularımızı yıktığımız ve kamp boyunca bu işleri hep beraber yaptığımız bir kamp geçirdik. Bu da bize farklı bir hayatın mümkün olduğunu gösterdi. Biz bu kampta sorunlara beraber çözüm ürettik ve beraber olunca birçok şeyin üstesinden gelebileceğimizi gördük. Şimdi önemli olan bu 8 günü şehirlerimize döndüğümüzde hayatımıza geçirmemiz ve sadece kampta değil tüm hayatımızda bu yaşam biçimini benimsememiz.
Kolektif yaşamı derinden hissettim
Selin AKGÖL
Adana
Bu benim ilk kampımdı ve hemşire olduğum için revir görevlisiydim, yüzlerce kişi bana “emanetti”. Buna rağmen tatilimi yaptım, atölyelere katılıp verim de aldım. Kampa gitme kararı aldıktan sonra başlayan kaygılarım vardı ve bu kaygılarımın en büyüğü insanlar ile iletişim kurmak üzerineydi. Fakat kamp alanına girer girmez kocaman gülüşlü, sıcak insanların bizi “hoş geldiniz” diyerek karşılamaları üzerine tüm kaygılarım bitti. İnsanın hem kendini geliştirdiği hem bilgi birikimini arttırdığı hem de kendi tatilini doyasıya yaşayacağı başka bir kamp bulamayacağımı düşünüyorum.
Ben Kadın Çalışmaları Atölyesi’ne kayıt oldum, bu atölyede tarihsel süreçte kadının yerini, kadın sorunlarına dair yaklaşımları öğrendim. Atölyeden önce her ne kadar kitaplar, makaleler okumuş olsam da atölyede aklımdaki tüm soru işaretlerini giderdim. Çünkü atölye içerisinde rahatlıkla düşüncelerimizi, sorularımızı dile getirip tartışabiliyorduk. Atölye içerisinde toplumsal gelişmede kadın, kadın hareketi tarihi, kadına yönelik şiddet başlıkları altında bilgiler edindik. Kadına yönelik şiddet başlığı altında; şiddete maruz kalındığında nerelere başvurulacağı, üniversitedeki birimleri, ne tür şiddetler olduğu konusuna değindik.
Bunların dışında kampta yemek, temizlik, güvenlik gibi işleri her gün farklı şehirden gelen grupların yapması bana kolektif yaşamı en derinden hissettiriyordu.
Bu bir hafta içerisinde birlikte çalışıp birlikte tatil yapmak ve bunu gözlemlemek bana beraber olmanın her tür zorlukla başa çıkılabileceğini öğretti. Beni en çok etkileyen durumlardan biri de bir hafta boyunca kampta tanıdığım insanlara yıllarca tanıyormuşçasına sarılmam ve kazandığım dostluklar idi.
İmran gibi
Helya GEZGİN
Hatay
“Gelecekten çaldığımız 8 gün” şiarıyla geçirdiğimiz kamp zamanlarında okudum İmran kitabını. Kitapta İmran’ın üzerinde etki bıraktığı insanlar tarafından hayatı anlatılıyordu. İmran mücadeleci ve direnişçi kişiliğiyle tüm insanlığın ortak sorunlarına parmak basıp, herkesin yapması gerektiği gibi sorunları anlamaya, çözüm bulmaya ve harekete geçmeye çalışıyordu. Kitap aslında sadece İmran’ı değil, olmasını istediğimiz dünya için var gücüyle çalışan bütün emekçileri anlatıyordu. İşte biz de bu sekiz günlük kampta olmasını istediğimiz geleceğin provasını yaptık. Atölyeler, paneller ve çeşitli toplantılarla birçok sorunun üzerine parmak bastık İmran gibi. Hatta sorunu belirlemekle kalmayıp çözümlerde bulduk. Hem kendimizi geliştirdik hem eğlendik. Bütün kamp katılımcılarının herhangi bir sorun karşısında bir araya gelip bunun için mücadele etmesi tıpkı İmran ve arkadaşlarının yaptığı mücadeleye benziyor.