08 Ağustos 2019 23:00

Yaprak Öz: Gündelik yaşantısından sıkılanlara heyecan yaşatmak istiyorum

Yaprak Öz, yeni romanı ‘Farahnaz’ın Çiçeği’ için “Polis olmayan bir insanın zekâsını kullanarak bir gizemi aydınlatmasını seviyorum” diyor.

"Farahnaz'ın Çiçeği" romanının kapağı

Paylaş

Özlem ERTAN

Yazar ve şair Yaprak Öz, son romanı ‘Farahnaz’ın Çiçeği’nde okurlarını 1970’li yılların sonlarına ve Zonguldak’a götürüyor. Kitabın başkahramanı Yıldız Alatan, mühendis eşiyle birlikte Zonguldak’ta yaşayan 50 yaşlarında bir ev kadını ve terzi. Polisiye tutkunu olan Yıldız Hanım, Agatha Christie romanları okumaya bayılıyor ve televizyonda yayınlanan ‘Komiser Kolombo’ dizisini kaçırmıyor. Tam da bu yüzden gizemleri çözmek konusunda bir hayli başarılı.

Kentte peş peşe gizemli cinayetler işlenmesi üzerine diğer mühendis eşlerinin ‘Yıldız Abla’ dediği Yıldız Alatan, kolları savıyor. İyi bir polisiye takipçisi olmasının da etkisiyle ip uçlarını birleştirmeye girişiyor. Peki, bu cinayetler birbirine bağlı mıdır ve Yıldız Alatan failin kimliğini tespit edebilecek midir?

Yaprak Öz ile Oğlak Yayınları’nın Maceraperest Kitaplar serisinden çıkan ve son derece keyifli bir polisiye olan ‘Farahnaz’ın Çiçeği’ni konuştuk.

‘Farahnaz’ın Çiçeği’ yeni polisiye serinizin ilk romanı. Öncelikle Zonguldak’ı tercih etmenizin nedenini sormak isterim.

Zonguldak doğumluyum. Orada büyüdüm ve yalnızca memleketim olduğu için değil, denizle yeşilliğin birbirine mükemmel uyum sağladığı çok güzel bir şehir olduğu için de roman mekânı olarak Zonguldak'ı tercih ettim. Özellikle, eski zamanlarda daha da güzel ve son derece medeni bir şehir olmasından dolayı, tasarladığım konuya uygun bir yanı vardı. Doğayı ve eski yılların memur sosyetesine dair ayrıntıları kullanmak istiyordum. Zonguldak bu isteklerime çok uygundu. Tabii, şehri iyi biliyor olmam da benim için avantajdı.

Roman 1970’lerin sonlarında geçiyor. Yazmaya başlamadan önce yaptığınız hazırlık ve araştırmalardan bahseder misiniz?

Söz konusu tarihlerde çocuk olmamdan dolayı iyi hatırlayamadığım yahut yeteri kadar bilmediğim şeyler vardı. Başta ailem olmak üzere, yaşça benden büyük Zonguldaklı tanıdıklarıma danışarak, 70'li yılların Zonguldak'ıyla ilgili bilgi edindim. Romanda kömür havzasına dair ayrıntılar da bulunacaktı, bu yüzden Zonguldak'ın kömürcülük tarihiyle ilgili kitaplar bulup okudum, araştırmalar yaptım, sordum, soruşturdum. O yılların Türkiye gündemine dair arşiv çalışması yaptım. 1979 yılında insanların hangi markaların ürünlerini kullandığını, dinledikleri şarkıları, izledikleri dizi ve filmlerin yayımlanma tarihini araştırdım. Romanın gerçekçi olması için ciddi bir arşiv çalışması yaptım. Bir de baş karakterimin terzi olması sebebiyle, terzilik jargonuna çalıştım, 70'ler modasını baştan sona inceledim ve o zamana uygun kıyafetler tasarladım.

Pek çok polisiye yazarının aksine bir komiser ya da dedektif karakteri değil de gizem çözen bir ev kadını karakteri yarattınız. Neden? 

Önceki romanlarımda da gizemli olayları çözenler, komiser yahut dedektif değil. Her zaman, her yerde rastlayabileceğimiz, sıradan yaşantıları olan kadınlar. Polis olmayan bir insanın zekâsını ve gündelik hayattaki deneyimlerini kullanarak bir gizemi aydınlatmasını seviyorum sanırım. Ayrıca bir ev kadınının, komşuluk, ablalık, ev kadınlığı becerilerinden yararlanarak küçük bir yerde cinayet çözmeye çalışması hem çok eğlenceli hem de pek çok avantajı var o karakter açısından.

Yıldız Alatan karakterini yaratırken ilham aldığınız biri var mı?

Özellikle ilham aldığım biri yok. Yıldız Alatan zaman içinde tamamen kendi kendine şekillenerek doğdu kafamda. Fakat fiziksel görüntüsünü hayal ederken, kara filmlerin ünlü artisti Lauren Bacall'dan ilham aldığımı söyleyebilirim. Yıldız'ı hep onun 50’li yaşlardaki hali gibi canlandırdım zihnimde.

Serinin sonraki kitabında okurları nasıl bir macera bekliyor. Yeni roman yine Zonguldak’ta mı geçecek?

Yıldız Alatan'ın yeni macerası 1984 yılında geçecek. Uzun bir aradan sonra Yıldız, tatile gittiği yazlık bir beldede dedektifliğe geri dönecek. Tabii ki, yine ev kadını ve terzi kimliği altında. Zonguldaklıların eskiden çok tercih ettiği Karasu, yeni romanın mekânı. Yıldız Alatan, tesadüfen şahit olduğu tuhaf bir olaydan yola çıkarak yine bir şeylere çomak sokmaya başlıyor ve büyük bir gizemi aydınlatmaya çalışıyor. 80’ler modası ve şarkılarıyla süslü bir roman olacak.

"ŞİİR RUHUMUN DİĞER YARISI...

Aynı zamanda şairsiniz ve ilk bakışta şiir ile polisiye edebiyatın çok farklı alanları gibi görünüyor. Bu iki özelliğiniz birbirini nasıl etkiliyor ve besliyor?

Çok farklı alanlar, evet. Birbirlerini etkilemelerine izin vermiyorum çünkü polisiye yazmak benim için eğlence, heyecan demekken, şiir ruhumun diğer yarısını, yani çok hassas, kırılgan, incecik bir yanımı doyuruyor. Şiir otomatik yazı gibi bir şey olduğu için, roman yazma sürecimde şiir okumaktan, şiirsel çağrışımlar yapabilecek her şeyden uzak duruyorum ve yalnızca polisiye yahut gizem kitapları okuyup, bu tarz filmler izleyerek o moddan çıkmamak için kendimi bir tür kampa sokuyorum. Roman biter bitmez ise yeniden lirik ruh hâlime bürünüyorum ve şiir dönemime giriyorum.

"POLİSİYE YAZARKEN ÇOK EĞLENİYORUM"

Romancılık kariyerinizde polisiyeyi tercih etmenizin nedenleri neler?

11-12 yaşlarındayken bile gizemli hikâyelere ilgi duyuyordum. İlk olarak 12 yaşındayken korku öyküleri yazmakla başladım işe. Konuları epey korkunçtu. Küçük yaşlardan itibaren karanlık şeylere ilgi duydum hep. Çocukken yaşadığım travmatik bir olayın da bunda etkisi olduğunu düşünüyorum; bir tür Stockholm Sendromu sanıyorum benim için böyle romanlar yazmak. Bunun dışında, adrenalin duygusu çok yüksek bir insanım. Eğlenmeyi, gülmeyi çok severim ve bunlar hayatımdan azıcık eksik kalsa çok sıkılırım. Fakat tabii ki, hiç kimsenin hayatında her zaman eğlence yahut büyük heyecanlar olmuyor. Dolayısıyla, polisiyeye böyle anlarda daha çok ihtiyaç duyuyoruz. Herkesin ruhunda karanlık bir taraf olduğuna ve bu tarz kitaplar, filmler ve dizilerle bu karanlığı beslemeye çalıştığına inanıyorum. Benim durumumda bu, yazarak tatmine dönüştü. Polisiye yazarken çok eğleniyorum, gülüyorum, iyi vakit geçiriyorum ve adrenalini dengeliyorum. Ekstrem spor yapanların hissettiği gibi bir heyecan yaşıyorum. Sonra da gündelik yaşantısında sıkılmış olan insanlara da bir süreliğine olsun heyecan yaşatmak istiyorum. Bunu yaptığımı görünce de çok mutlu oluyorum.

ÖNCEKİ HABER

Birlikte Yaşamak İstiyoruz ve İHD’den geri gönderme tepkisi: Sınır dışılara son

SONRAKİ HABER

Açlık sınırı 1981 TL, yoksulluk sınırı 6 bin 854 TL

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa