18 Ekim 2012 12:35

Filkarlar ve karıncalar...

12 yıllık zorunlu eğitim dönemimde öğrendiğim kadarıyla bir yazıya başlık yazarak başlanmaz. Elbette Allah’ın emri değil. Kafamda dolaşan cini tarif edebilecek olan en iyi söz dizgisi bu olsa gerek. Kendimce gördüğüm bir ihtiyaçtan doğdu. 90’lı yıllarda çok gürültülü bir ortama doğduk. Kocaman kocaman

Filkarlar ve karıncalar...
Paylaş
Evrim Kılıç - ODTÜ

Geçmişimiz ne idi? Geleceğimiz n’olacaktı? Bunlar arayış ve kaygı türünden sorular. Peki biz neydik? Birçok fikrin ortasında kalakalmış, Allah’ım yok mu bi’ aklıselim diyene kadar, ya biz aklımızı yitirmiş, ya da öylecenek devam etmişiz yolumuza tıngır mıngır.

Nasıl mümkün olsun, okumanın zul olarak algılanmasına amansız bir müsaitlik yaratılmışken ve okusan bile basit bi haz alma duygusundan öteye gidemeyecek olduktan sonra. Bana da zul geldi. Dünyayı anlama veyahut anlamlandırma ve değiştirme yürüyüşünde insan evlatlarından biri olarak sorardım: “Neden Yaşar Kemal okuyayım?​”. Şu ana kadar öğrendiğim kadarıyla gerçekçiliğiyle, halklarla aynı damarda akmasıyla ve bize kim olduğumuzu fark ettirmesiyle güzel bir isimdir. Köylülük art yapımızın tüm samimiyetini ve çirkinliğini anlatmıştır. Keşfetmeye yoğurur, bunun yanında değiştirme arzusuyla doldurur hamurumuzu kalemiyle. Lisedeyken okuduğum “Pis Hikaye” adlı öykü kitabı bir örnek olarak verebilirim.

Son raddede nedir bizde daha fazla huşu uyandıracak olan dersek; duygu ve düşün dünyalarımızda çevremizde gördüğümüzü, deneyim eylediğimizi veya kafa kırdığımızı verilere ve imgelemlere dökmenin araladığı “kavramışlık” halleridir diyebilirim.

KİMDİR O HALK OZANI?

Asıl adı Kemal Sadık Gökçeli olan Yaşar Kemal Osmaniye’nin Kadirli ilçesine bağlı Hemite Köyü’nde 1926 yılında doğdu. Bazı kaynaklarda 1923 diye de geçer. Ailesi Van Gölü yakınındaki Ernis (Günseli) köyünden Birinci Dünya Savaşı’ndaki Rus işgali yüzünden göçmüştür. Cevvalliğini yeni bir dünya kurma mücadelesinde her an göstermekle beraber, bugün derin hümanizmasıyla da kucaklayıcıdır. Birçok dile çevrilen kitaplarının yaygınlığı ve güçlülüğü onun edebiyat politikasının sağlamlılığı açısından kanıtlayıcıdır. Burada daha fazla bol kronolojili bi’ biyografinin tatsız kaçacağını düşünüyorum. Ancak son çıkan kitabından bir iki kelam etmeden de benim asıl mevzu bahse geçmek olmaz. Bir ada hikayesi serisinin 4.kitabı olan “Çıplak Deniz Çıplak Ada” birçok yerde mevcuttur. Serinin ana teması olan Ege’deki mübadele yıllarında geçmektedir. Serinin ilk kitabını daha geçenlerde almıştım. Bi’ arkadaşım hemen ödünç aldı. Yurdum insanının bu kadar merak ettiği ve birbirine tavsiye ettiği yazarın kitaplarını okumak bence “okumaya değer” demekten fazladır. Hiç olmadı otlu peynirin ana yurdundan zeytinin ana yurduna uzanan bir yüreği hissetmek daha mühim olabilir.

FİLLER SULTANI VE KIRMIZI SAKALLI TOPAL KARINCA

Kitapçıda turlarken arkadaşım tavsiye etmişti. Merak edip aldım ben de. İtiraf edeyim ki kafamda direk şu çağrışımlar uyanmıştı: Filler patronları, kırmızı sakallı topal karınca işçiyi, ezileni veya komünisti simgeler. Bi’ de söz konusu fil, karınca olunca masal havası cabası. Çok karikatürize bir roman olarak düşünüyordum. Ancak önceden Yaşar Kemal hakkında az önce anlattıklarımı duyduğum için önyargılarım o kadar da önyargı değildi. Çekince denilse daha iyi olur.
Kapitalizmin açılış gününde işçi sınıfı ve patron sınıfı zart diye çıkmıyor. Belirli politik-iktisadi dönemlerden geçerek bir tarihsel ilerleme eşliğinde ortaya çıkıyor. Ama romanda fil ve karınca gibi iki yaratık karşılaştırılınca çıkan abartılı duruma ne demeli? Yazar çok güzel bir tiyatro kuruyor. Fillerin karınca memleketlerini baskı altına almasıyla başlayan anlatı, “filler bizi ezdi, biz de birleştik, kazandık, herkesin mutlu mesut oldu” mesajıyla bitmiyor.

Emekçi halkların nasıl baskı altına alındığı, burada bilimin işlevinden tutun da medyaya kadar birçok kurumsal yapının aslını faslını ortaya koyuyor. Kitap daha bu tip meseleleri tartışmadan, daha da kapsayıcı bir şekilde, politikaların halk yığınları içinde nasıl zuhur ettiğini gösteriyor. Küçükten büyüğe birçok kişi bu kitapta birçok şeyi kendi durduğu noktadan anlamlandırabilir. Özellikle “Karıncaların Türküsü’nü” duyanların daha ileriden kavrayacağına eminim. Bir çıkarım olarak denilebilir ki roman politik olgunlukta doyurucu. Yani içerik olarak sadece mücadele azmini gütme amacında değil. Sanki bir bilim insanı eline bir saz almış, toplumsal mücadele tarihi anlatısını okuması tadında bizi sarıp sarmalıyor.
Romanda geçen hüdhüd kuşları, fil sultanının bir nevi yardımcı ekibi rolündeler. Hüdhüdlerin başı ile filler sultanının arasında geçen bir diyalog insan filler ile insan karıncalar üzerine. İnsan fillerin, fil fillere göre daha gaddar olduklarını belirten diyalogu, son olarak, Yaşar Kemal’in  “Neye üzülüyorum biliyor musunuz, bu kitabı okuyanlar, özellikle de çocuklar, filleri belki hiç sevmeyecekler. Bu bana çok dokunuyor. Ne yapabilirdim ki? Oysa filler bugünkü sömürücüler kadar ne korkunçtur, ne zalimdir, ne özgürlük düşmanıdır, ne de işkencecidirler. Eğer insan soyunun bu en zaliminin simgesini, benzerini, hayvanlar arasında arayacak olsaydım, belki timsahları bulurdum, boa yılanlarını bulurdum. Yok yok, sanmıyorum ki yeryüzünde bu zalimleri simgeleyecek korkunçlukta bir hayvan türü bulabilelim...” sözleriyle açıklaması oldukça manidar olacaktır.

ÖNCEKİ HABER

Ütopyadan distopyaya...

SONRAKİ HABER

Tutuklu tıp öğrencilerine dayanışma kartı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa