"Hasankeyf’ten Munzur’a, Kaz Dağları’na mücadele alanı oluşturulmalı"
Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi Sözcüsü Rıdvan Ayhan doğanın ve tarihin yok edilmesine karşı mücadele çağrısı yaparak "Hasankeyf’in, Kaz Dağları’nın, Munzur’un sesi olmaya, ses vermeye çalışıyoruz" dedi.
Fotoğraf: İnanç Yıldız/Evrensel
Cengiz Anıl BÖLÜKBAŞ
Diyarbakır
Doğal ve tarihi alanlara yönelik projeler ülkenin gündemine oturmuş durumda. Hasankeyf’ten Kaz Dağları’na, Munzur Gözeleri’nden Salda Gölü’ne kadar birçok alan tahrip ediliyor. Bunlardan 12 bin yıllık tarihi geçmişe sahip Hasankeyf’teki tahribat gün geçtikçe daha da büyüyor. Hasankeyf’i su altında bırakacak olsan Ilısu Barajındaki su tutma işlemi ise valilik tarafından 18 gün sonra duyuruldu. “Hâlâ Hasankeyf, Munzur, Kaz Dağları için geç değil” diyerek Evrensel aracılığıyla mücadele alanı oluşturulması çağrısı yapan Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi Sözcüsü Rıdvan Ayhan “Bizler de burada hem Hasankeyf’in hem de Kaz Dağları’nın, Munzur’un sesi olmaya, ses vermeye çalışıyoruz. Buralar tüm insanlığın, tüm Türkiye halklarının doğasıdır” dedi.
"ISRARLA DEVAM EDİLİYOR"
Barajın yapımına 1954’te başlandığını ancak daha sonrasında gelen her iktidarın bunu ertelediğini söyleyen Ayhan, “2002’de AKP iktidara gelince bu projeye tekrardan başlandı. Bir sürü Avrupa ülkesinden destek aldı. Bu konuda mücadele yürütmeye başladık. Bu mücadele sonucunda destek veren Avrupa ülkeleri eko sistemin değişeceği, tarihi dokuyu tahrip edeceği için geri çekildiler. Bir tek Türkiye’deki iktidar kaldı. “Bu projeyi ben yapacağım” diye kendileri söyledi. Bu proje için krediyi nereden buldu biz de bilmiyoruz ama bu konuda araştırmalar yaptık. Projenin Nuroğlu şirketi üzerinden yürütüldüğü bize lanse edildi. Biz de bu konuda epey mücadele verdik. Tarihi dokunun içerisinde nöbetler tuttuk. Milletvekilleri geldi, Türkiye ve Avrupa’nın kimi ülkelerinden insanlar destek için buraya geldi. Buna rağmen iktidar maalesef inatla, zorla da olsa bu barajın yapımında ısrar ediyor” dedi.
UYARI YAPILMADAN BARAJ KAPAKLAR KAPATILDI
Temmuz’un 19’unda kapakların kapatıldığını ancak DSİ’nin hiçbir açıklama yapmadığını belirten Ayhan, “Bizim yaptığımız basın açıklamaları sonrasında bilgi aktarmaya başladılar. Şu anda barajda 30 kilometrelik bir alanı kapsayan su birikmiş. Bundan dolayı bazı köylerin de yolları kapanmış. Buralarda yaşayan insanlar var. Onların evleri, tarlaları, hayvanları duruyor. Bu konuda herhangi bir uyarı yapmadan baraj kapaklarını kapattılar. Daha sonrasında mücadele sayesinde DSİ açıklama yaparak barajların kapaklarının geçici olarak kapatıldığını söyledi. Ama biz bunun doğru olduğuna inanmıyoruz. Geçici olmuş olsaydı belli bir süreden sonra yine bırakılırdı. Şu anda henüz bırakılmadı” diye konuştu.
"BİRKAÇ PARÇA TAŞIMAKLA HASANKEYF TAŞINMAZ!"
“Tarih yerinde güzeldir” diyen Ayhan, “8 parça tarihi eser taşınacaktı. Bir kısmını taşıdılar. Sen birkaç parçayı taşımakla Hasankeyf’i, onun biriktirdiği hafızayı, onun tarihini taşıyamazsın. Çünkü orada 6 bine yakın mağara var. Bu mağaraları üstlerini kapatıp betonluyorlar. Tarihi bir dokuyu betonlamanın neresinde mantık var? Üstelik oranın ÇED raporu dahi yok. Orası sit alanıdır. Yani hukuksuz bir şekilde bu çalışmaları yürütüyorlar. Üstelik bunu gerekli araç-gereçlerle değil iş makineleri, dozer, dinamitler ile yapıyorlar. Bu sebeple büyük bir kısmını tahrip etmişler” dedi.
"İNSANLIĞIN BEŞİĞİ YOK OLUYOR"
Ellerindeki verilere göre bu barajın Türkiye ortalamasında yüzde 1.4 oranında enerjisini karşılayabilecek olduğunu ifade eden Ayhan, “Biz de buna alternatif olarak bölgemizdeki güneş enerjilerini öneriyoruz. Çünkü güneş enerjisiyle bu enerjiden daha fazlasını üretebilirsin. Demek ki sorun enerji değil. İlerdeki su savaşlarında bir gücü elinde bulundurmak istemesidir. Bununla birlikte İran ve Irak karşısında ellerinde bir tehdit unsuru olarak bulundurmaya çalışmasıdır. Sorunun enerji ihtiyacını karşılamakla alakalı olmadığını biliyoruz. Örneğin Dicle Nehri’nin suyu Irak’a gidiyor. Oraya giden suyun bir kısmını kesmiş. Orada yaşayan insanlar sıkıntı yaşamaya başladı. Bunun yanı sıra buranın ekosistemi de değişecek. Doğa tahrip olacak, insanlar burada yaşayamaz hale gelecek, dünyanın en verimli topraklarından olan coğrafya zarar görecek. 199 yerleşim alanı sular altında kalacak. İnsanlar göç etmek zorunda kalacak. Buraya özgü bitkiler ve hayvanlar yok olacak. Hasankeyf’in sadece yüzde 20’sinde kazı yapılmış. Buradaki tarihi dokunun hepsinde kazı yapılıp taşındıktan sonra bir şeyler yapabilirsin. Bundan 3 ay önce bir yeri kazdılar, hafriyat aldılar. Hafriyat aldıktan sonra öğrenildi ki burada yaşayan insanların bile bilmediği, yeni öğrenilen 100’e yakın mağara çıktı. Bütün tarihi dokunun yüzde 20’sini çıkarmışlar. Suyun kenarında bulunan höyükleri bile açmadılar. Koca bir tarih, insanlığın beşiği de yok oluyor” diye konuştu.
"BÜTÜN TARİHÇİLER, DOĞASEVERLER, EKOLOJİSTLER BİRLEŞMELİ"
Türkiye’nin her yerinde doğal ve tarihi alanlara saldırı olduğunu vurgulayan Ayhan, “Bizim buralarda bir hikaye var: Vakti zamanında bir adamın tavuğu çalınıyor. Oğluna git “tavuğu ara” diyor. Oğlu daha sonrasında sırasıyla keçilerinin ve ineklerinin de çalındığını söylüyor. Ancak adam her seferinde çocuğuna “tavuğu ara” diyor. Anlatmaya çalıştığım şey şu: Eğer biz zamanında Hasankeyf’e sahip çıkıp güçlü bir mücadeleye yürütebilseydik bugün ne Kaz Dağları ne Munzur ne de Türkiye’deki diğer doğal ve tarihi alanlara yönelik saldırıları yaşardık. Türkiye’deki bu saldırılara karşı tüm tarihçiler, doğaseverler, ekolojistler, bu konuda rahatsız olan tüm insanlar birleşmeli, bir mücadele alanı oluşturmalılar. Bunu başaramadığımız sürece tüm doğal güzelliklerimizi, tarihimizi kaybederiz. Hâla Hasankeyf, Munzur, Kaz Dağları için geç değil. Bizler de burada hem Hasankeyf’in hem de Kaz Dağları’nın, Munzur’un sesi olmaya, ses vermeye çalışıyoruz. Buralar tüm insanlığın, tüm Türkiye halklarının doğasıdır” ifadelerini kullandı.