İlk Türk Kadın Opera Sanatçısı: Semiha Berksoy
Opera Sanatçısı ve Ressam Semiha Berksoy, vefatının 15. yılı dolayısıyla çeşitli etkinliklerle anılıyor.
Fotoğraf: Semiha Berksoy Opera Vakfı
Opera Sanatçısı ve Ressam Semiha Berksoy, vefatının 15. yılında anılıyor. Sanatın birçok alanında ilki gerçekleştiren ve “İlklerin kadını” olarak tanınan Berksoy, Ressam Fatma Saime Hanım ve Şair Ziya Cenap Berksoy’un çocuğu olarak 1910’da İstanbul’un Çengelköy semtinde dünyaya geldi.
Berksoy, ilk eğitimini ve ortaokulu 1917’de Kadıköy İlkokulunda aldı. Henüz ikinci sınıfa giderken ilk hikayesini resimleyerek kağıda ve sıralara yazan sanatçı, bu dönemde davudi sesiyle ilgi çekmiş, çeşitli şiirler ve operalar seslendirdi.
Ortaokulu birincilikle bitiren Berksoy, daha sonra yakınında bir konservatuvar açılacağını duyması üzerine İstanbul Kız Lisesinde öğrenime başladı. Dar’ül Elhan’da, Türkiye’de Batı müziğinin ilk kadın temsilcilerinden Nimet Vahit Hanım’ın şan öğrencisi olan sanatçı, babası her iki okula birden gitmesini istemeyince, ona yazdığı bir mektubunda, “Benim ruhumu sürükleyen, bende alev haline gelen bir şey var, o da sanat aşkıdır.” ifadelerini kullandı.
TÜRK OPERETLERİNİN PRİMADONNASI OLDU
Sanatçı, William Shakespeare’in “Hırçın Kız” yapıtındaki “Kate” rolüyle, Muhsin Ertuğrul tarafından açılan Darülbedayi Tiyatro Okulunun sınavını kazanarak, burada eğitim aldı. Berksoy, profesyonel sanat hayatına ise 1931’de Muhsin Ertuğrul’un çektiği ilk sesli Türk filmi olan “İstanbul Sokaklarında” başrolde yer alarak başladı.
Bu filmden sonra Semiha Berksoy, 1932’de Darülbedayi’de (İstanbul Şehir Tiyatrosu) çalışmaya başladı ve çeşitli oyunlarda rol aldı. Aynı zamanda sanatçı, Darülbedayi’de sahnelenen Türk operetlerinin primadonnası (Operada baş kadın rolünü oynayan sanatçı) oldu.
Berksoy, tiyatro öğrenciliği sırasında Nâzım Hikmet Ran ile “Kafatası” piyesinin sahnelenmesi için yapılan çalışmalarda tanışarak, Ran’ın yazdığı “Bu Bir Rüyadır” operetinde “Fatma” rolünü, Cemal Reşit ve Ekrem Reşit Rey’in operetinde “Marlene” rolünü oynadı. Bu dönemden sonra Berksoy, Ran ile birlikte uzun yıllar mektuplaşmış ve bu mektuplar daha sonra “Nâzım Hikmet ve Tosca’sı Semiha Berksoy” adıyla kitaplaştırılmıştır.
Sanatçı, Ressam Fikret Mualla ile de 1930’larda tanıştı ve Mualla’nın İkinci Dünya Savaşı öncesi Fransa’ya gitmesiyle dostlukları mektuplara taşındı. Semiha Berksoy, daha sonra birbirlerine yazdıkları mektupları, yolladıkları resim ve desenleri yayına hazırlayarak, vefatından önce kızı Zeliha Berksoy’a bıraktı ve bu miras “İki Aykırının Mektupları” adıyla okurlarla buluştu.
İLK KONSERİNİ CEMAL REŞİT REY İLE VERDİ
Berksoy, daha sonra Ankara Devlet Konservatuvarının açtığı sınavı kazanarak devlet bursuyla Almanya’daki Berlin Devlet Yüksek Müzik Akademisi Opera Bölümünü 1939’da birincilikle bitirdi. Aynı yıl, “Richard Strauss’un 75. Doğum Yılı Festivali”ndeki “Ariadne auf Naxos” operasında “Ariadne” başrolünü oynayan sanatçı, bu temsille Avrupa’da opera sahnesine çıkan ilk Türk sopranosu unvanını aldı.
Usta sanatçı, Türkiye’ye 1940’ta döndü ve ilk konserini Cemal Reşit Rey ile verdi. Richard Wagner operalarında sahne alan Berksoy, 1941’de Ankara’da, Carl Ebert yönetimindeki “Tosca” ve “Madame Butterfly” operalarında da oynadı. Sanatçının “Tosca”daki performansı profesyonel anlamda ilk opera gösterisiydi. Bu ilkler yanında sanatçı “Lüküs Hayat” ve “Deli Dolu” operetlerinde de yer aldı.
Ankara Devlet Operasının kurulmasında Carl Ebert ile birlikte görev alan Berksoy, 1950’de açılan Devlet Operasına solist olarak atandı. Sanatçı 1951 opera sezonunda, temsil edilen “Tiefland Çukurova Operası”nda başrol “Marta”yı oynadı ve Ses Uzmanı A. Lombardie başta olmak üzere diğer uzmanlar tarafından devlet operası kadrosunda “Birinci Sınıf Dramatik Soprano” olarak belirlendi. 1952’de sanatçıya, Carl Ebert tarafından Beethoven’in “Fidelio Operası”nda dramatik soprano “Leonore” başrolü verildi.
BAŞARILARLA DOLU BİR YAŞAM
Semiha Berksoy, opera rejisörü Feridun Altuna yönetiminde 1961’de “Hensel und Gratel” Operası’nın prömiyerinde “Hexe” başrolünü temsil etti ve 1963’teki “Kültür Bakanlığı 30. Sanat Yılı Jübilesi”nin galasında Verdi’nin “II.Trovatore Operası”nda ünlü “Azucena” rolünü canlandırdı.
Kadıköy Süreyya Operasında da “Emir”, “Çardaş Fürstin”, “Maskot”, “Leblebici Horhor Ağa” operetlerinde primadonna olarak sahneye çıkan sanatçı, 1999’da, New York City Lincoln Center’de, Robert Wilson’un yönetimindeki, Umberto Eco’nun eseri “The Days Before Death, Destruction and Detroit III”te, Tristan ve Isolde Operası’ndan, Isolde’nin “Aşk Ölümü” aryasını seslendirdi.
Berksoy, 1966’da çıkan personel kanunu ile tekrar baş sanatçı olup, 1972’de kendi arzusuyla emekli oldu. Sanatçı aynı zamanda Devlet Tiyatrosundaki dramatik oyunlarda birçok defa rol aldı. Berksoy, 1984’te TBMM tarafından kamu sektöründe görev alan ilk kadın opera sanatçısı olarak, “Atatürk Opera Ödülünü”nün yanı sıra 1961’de Dil Tarih Fakültesinde resim ödülü aldı.
Semiha Berksoy, kalp rahatsızlığı sebebiyle tedavi gördüğü hastanede, 15 Ağustos 2004’te 94 yaşındayken vefat etti. Sanatçı, Atatürk Kültür Merkezinde düzenlenen törenin ardından Çengelköy’de toprağa verildi.
RESİM YAPTI, ÖYKÜ YAZDI
İlk resim derslerini annesinden alan usta sanatçı, 1929’da yaptığı resimlerle beraber gittiği Güzel Sanatlar Akademisi Namık İsmail Atölyesine, çalışmalarının beğenilmesinden dolayı burslu olarak başladı. Hayatı boyunca resim yapmayı yemek yemek kadar önemli gören sanatçı, avangart tarzdaki modern çalışmalara imza attı.
Refik Epikman ile İsmail Hakkı Toygar Seramik Atölyesinde heykel çalışmaları yapan ve resim ve gerçeküstü öykü alanında da eserler veren Berksoy’un resimleri aynı zamanda aralarında Berlin, Paris, İstanbul ve New York’un da olduğu birçok şehirde sergilendi. (İstanbul/AA)