16 Ağustos 2019 23:52

İMO İstanbul Şube Başkanı Suna: 10 milyon İstanbullu risk altında

17 Ağustos depreminin 20. yıl dönümünde konuştuğumuz İMO İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna, İstanbul’un 20 yıl öncesine göre depreme karşı daha da savunmasız bırakıldığı görüşünde.

17 Ağustos 1999'da Marmara Bölgesi'nde meydana gelen depremde Yalova'nın Çınarcık ilçesi de en çok etkilenen beldelerden biri oldu. (Hüseyin Yeşilkavak/AA)

Paylaş

Eylem NAZLIER
İstanbul

Tam 20 yıl oldu. 17 Ağustos 1999’da yaşanan merkez üssü Gölcük olan 7.4 büyüklüğündeki deprem adeta Türkiye’yi salladı. Kocaeli, Yalova ve Adapazarı’da binlerce insan hayatını kaybetti. Büyük bir hasara neden olan depremde İstanbul’da da 1000’e yakın insan hayatını kaybetti, 50’den fazla yapı yerle bir oldu. 30 bin yapı da hasar gördü. 

Peki aradan geçen 20 yılda İstanbul’da depreme ilişkin ne gibi önlemler alındı, nasıl hazırlıklar yapıldı? 20 milyon nüfuslu İstanbul olası bir depreme hazır mı? Depremin yıl dönümünde konuştuğumuz TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna, İstanbul’un 20 yıl öncesine göre depreme karşı daha da savunmasız bırakıldığı görüşünde. 2000’lerin başında İstanbul’da var olan ve yetersiz olduğu belirtilen 496 deprem toplanma alanından geriye sadece 77’sinin kaldığını, acil kaçış yollarının İSPARK tarafından otoparka çevrildiğini aktaran Suna, İstanbul’da var olan 6 bin 127 adet özel ve kamu okul binasından sadece 1135’inin depreme karşı güvenli hale getirildiğini anlattı.  

20 yılda İstanbul’u olası bir depreme karşı hazırlıklı hale getirmek bir yana deprem toplanma alanlarının yerlerine binalar dikildiğini, AVM’ler yapıldığını belirten Suna “Buraları rant uğruna gözden çıkardık” değerlendirmesinde bulundu. 

İmar affıyla kentlerin kalbine hançer saplandığına dikkat çeken Suna, Türkiye’de kaçak ve ruhsatsız yapıların yarısından fazlasının imar affıyla yasal kılıfa uydurulduğunu söyledi. İstanbul’da var olan 2 milyon yapı stokunun 1 milyonunun kaçak ve ruhsatsız olduğuna vurgu yapan Suna “İstanbul’un nüfusunu 20 milyon kabul ettiğimizde İstanbul’da yaşayan 10 milyon kişi de deprem riski olan binalarda yaşıyor demektir” diye konuştu. Mevcut hükümetin kentleri depreme karşı güvenli hale getirmek için yapmış olduğu tek çalışmanın kentsel dönüşüm olduğuna dikkat çeken Suna “Uygulanan bu kentsel dönüşüm de aslında rantsal dönüşümdür” dedi. 

"6 BİN 127 OKULDAN 1135’İ GÜÇLENDİRİLDİ"

Depremin üstünden 20 yıl geçti, bu uzun bir süre... Marmara ve özelinde İstanbul, olası bir depreme hazır mı? Siz yeterli önlemlerin alındığını düşünüyor musunuz?

17 Ağustos’un üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen ne yazık ki ancak bir arpa boyu yol alınabildi. Elbette 1999 depreminden sonra birtakım çalışmalar yapıldı. Başta kamu binaları elden geçirildi. Ama bu bile yeterli değil. İstanbul Valiliği bünyesinde kurulu İstanbul Proje Koordinasyon birimi deprem afetini azaltmaya yönelik çalışmalar yapar. Bunun web sitesine baktığımızda İstanbul’da 1135 okul binası, 115 sağlık binası, 38 yurt binası depreme karşı güvenli hale getirilmiş. Ama İstanbul’da şu anda 6 bin 127 tane resmi ve özel okul binası var. 6 bin 127 sayısının yanında 1135 oldukça düşük. İstanbul’da köprü, otoyol ve viyadükler güçlendirildi. Bunları da görmezden gelmiyoruz. Ama İstanbul yalnızca kamu binalarından meydana gelmiyor. Özel yapılarla ilgili ise hiçbir şey yapılmamış. 

Bu zamana kadar mevcut hükümetin kentleri depreme güvenli hale getirmek için yapmış olduğu tek çalışma kentsel dönüşüm. Kentsel dönüşüm ile bir kent depreme güvenlikli hale getirilemez. Elbette kentlerimizin kentsel dönüşüme ihtiyacı var, bunu yadsımıyoruz ama öncelikli hedef kenti depreme güvenli hale getirebilmektir. Ülkemizde uygulanan kentsel dönüşüm ise tamamen rantsal dönüşüm olmuştur. Hükümetin mantığı tamamen yık yap mantığı. Tüm İstanbul kentindeki yapı stokunu yıkarak kenti depreme güvenli hale getirmeye ne zaman, ne ömür, ne de para yeter. Nitekim 2017’de dönemin Çevre Bakanı, ‘İstanbul’un deprem güvenlikli kent haline getirilebilmesi için 15 seneye ihtiyacımız var’ dedi.  

"DEPREM TOPLANMA ALANLARI AVM, KAÇIŞ YOLLARI PARK OLDU"

Tam bu noktada deprem toplanma alanlarını soralım. İstanbul’da kaç deprem toplanma alanı var? Bunların kaçı gerçekten deprem toplanma alanı özelliğini taşıyor?

1999 depreminden sonra İstanbul Valiliği tarafından il afet komisyonu kuruldu. Bu kurul  olası depremden sonra nelere ihtiyaç olacağının tespiti için çalışmalar yaptı. O gün 496 adet deprem toplanma alanı, 562 adet te acil kaçış yolu tespit edildi. Bugün 496 adet toplanma alanından sadece 77 tanesi kaldı. 2018’de dönemin İstanbul Valisi ‘2 bin 285 deprem toplanma alanımız var’, AFAD Başkanı ise ‘99 yılında 496 olan deprem toplanma alanı sayısı 2 bin 850 ulaşmıştır’ diyor. Bahsettiği 2 bin 950 toplanma alanı içinde çocuk parkı, okul bahçeleri, oyun parkı, cami avlusu hatta hatta site bahçeleri var. Oralar deprem toplanma alanı değildir. Deprem toplanma alanı, alt yapıları tamamlanmış elektriği, suyu, pis su giderleri hazırlanmış, insanca yaşanabilecek, üzerine konteyner veya çadırların konulabileceği çadır kent ve konteyner kentlerin oluşturabileceği boş alanlardır. Böyle alanlara ihtiyacımız var.

Bu tanıma uygun 2000’li yıllarda yeterli görülmeyen 496 olan deprem toplanma alanı şimdi 77’ye düşmüş. İstanbul’u beton kent haline getirdik. O yerlerin her tarafına binalar diktik, AVM’ler yaptık, rezidanslar yaptık, iş merkezlerini kurduk. Buraları rant uğruna gözden çıkardık. Peki acil kaçış yolları ne olarak kullanılıyor? Acil kaçış yolları da İSPARK tarafından açık otopark olarak kullanılıyor. 

"YAPI STOKUMUZUN YARISI KAÇAK VE RUHSATSIZ"

Ülkemiz deprem kuşağında, nüfusumuzun da yüzde 70’ini barındıran 11 büyük kentin de yüzde 75’i deprem tehlikesi altında. Sizce yapı stokumuz güvenli mi? 

Türkiye’de 20 milyon yapı var. Bu yapıların yüzde 50’sinden fazlası ruhsatsız, iskansız, kaçak. Yani mühendislik hizmeti almamış, denetimsiz, riskli ve deprem güvenliği olmayan yapılardır. Durum ortada, yapıların yarısı depreme karşı güvensiz. Bunları bir an önce tespit edip güvenli hale getirmemiz gerekiyor. İstanbul’a mesafesi 100 kilometre olmasına rağmen 1999 depreminde İstanbul’da 3 binden fazla yapımız ağır hasar gördü. 50 yapı olduğu gibi çöktü. 30 bin yapı ise az ve orta hasara uğradı. 1000’e yakın vatandaşımız da hayatını kaybetti. Düşünün 100 kilometre uzaktayken bizi böyle etkilediyse İstanbul merkezli bir depremde bizi daha kötü sonuçlar bekliyor. İstanbul’da acilen yıkılması gereken binaların envanteri çıkarılmalı. Ayrıca depremde ağır hasar alabilecek binaları güçlendirerek, içinde yaşayanları canlı çıkarmayı hedeflemeliyiz. Bir de orta hasar alacak olan binalar tespit edilip güçlendirilmeli. Yoksa İstanbul kentini bireysel olarak da toplu mahalle bazında da yıkıp yapacağız demekle bu iş olmaz. 

DEPREM KONSEYİ LAĞVEDİLDİ 

1999 depreminin hemen ardından, 21 Mart 2000 tarihinde Ulusal Deprem Konseyi kuruluyor ancak daha sonra kapatılıyor bu konsey. Bu konsey ne ihtiyaçla kuruldu ve niye kapatıldı?

1999’a kadar Türkiye’de çok büyük depremler oldu. Ama 1999’daki deprem telafi edilmesi güç sorunlara yol açtı. Petrol rafineri, petrol kimya tesisleri, metal tesisleri, otomotiv, kağıt, plastik fabrikaları, ham madde tesisleri üretimi durdurmak zorunda kaldı. O günkü ekonomik kayıp 20 milyar dolar olarak tespit edildi. İstanbul merkezli depremde bu rakamın çok daha büyük olacağı söyleniyor. Bazı bilim çevreleri ulusal bağımsızlığımızın bile tehlikeye gireceğini belirtiyor. O günkü hükümet bunu düşünerek Ulusal Deprem Konseyini kurdu. Bu birim deprem bilimcilerin, üniversite ve bilim çevrelerinin katılımıyla 2002’de bir strateji raporu hazırlayarak hükümetin önüne büyük ölçekli stratejik bir plan koydu. O günün yetkilileri ‘Bu kararları destekliyoruz, hayata geçireceğiz’ diye söz verdi. 2007’de ise Ulusal Deprem Konseyi lağvedilerek, ‘İşiniz bitmiştir’ denildi. Yani hükümet kendine göre bir yol haritası çizmeye kalktı. Çize çize ne çizdi biliyor musunuz? 2011’de Van depreminin ardından depremin kurtarıcısı gibi 2012’nin başında kentsel dönüşüm yasası çıkarıldı. Çok yanlış yapıyorsunuz dedik. 2018’de o günün sorumluları ‘Evet yanlış yaptık’ dediler. 7-8 sene de böyle boşa geçti.

Anlaşılan güvenli olmaktan uzak ve korunaksız bir hayatımız var. Sizin oda olarak önerileriniz neler? 

Deprem master planının raflardan indirilip bugünün şartlarına göre revize edilerek hayata geçirilmesi gerekiyor. İstanbul’un 39 ilçe belediyesi var. Her ilçe belediyesinin kendi kendine çalışma yapması ile bu çözülmez. Burada dileğimiz merkezi yönetimin, İstanbul yönetimi ile çalışarak bunun içine üniversiteleri, bilim çevresini ve meslek odalarını katarak çalışmalar yapmasıdır. Bir gün önce bile başlasak kârdır diyoruz. Bir seferberlikmiş gibi ilan edip vatandaşı da içine katarsak el birliği ile İstanbul’u depreme karşı güvenlikli hale getirebiliriz.    

"İMAR AFFI, KENTLERİN KALBİNE HANÇERDİR"

Yapı stokunun büyük bölümü kaçak ve ruhsatsızken çıkarılan imar affı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Geçen sene seçimlerden önce ‘imar barışı’ adı altında bir yönetmelik çıkarıldı. O günkü bakan ‘40-50 milyar lira civarında bedel toplanacağına inanıyoruz’ dedi. Yani hemen para devreye giriyor. Ardından kentsel dönüşümü kolaylaştırıcı yasaları çıkarıyorlar. Boğaziçi, Sultanahmet, Gelibolu Yarımadası bunun dışında olacak deniliyor. Aynı şekilde Mehmet Özhaseki, imar barışıyla 13 milyon konutun imar ve iskan sorununun çözülmesinin hedeflendiğini söylüyor. 20 milyon yapı var ve 12-13 milyon yapıdan geri dönüş beklendiği belirtiliyor. Bu yapıların yaklaşık yüzde 60-65’inin kaçak, ruhsatsız ve iskansız yapı olduğunu gösteriyor. İstanbul’da 2 milyon yapı stokunun 1 milyonu kaçak ve ruhsatsız. Bugün İstanbul’un nüfusu kayıtsız olanlarla, mültecilerle 20 milyon. Bir milyon yapımız depreme karşı güvenliksiz ise 20 milyon nüfusun 10 milyonu da deprem riski olan binalarda yaşıyor demektir. 

"İSTANBUL’DA KENDİ KENDİNE YIKILAN BİNALAR NE DURUMDA OLDUĞUMUZUN GÖSTERGESİ" 

İmar barışı çıkarıldığında biz ‘Bu yasa kentlerin kalbine batırılmış bir hançerdir’ dedik. Çünkü yasada; yapının depreme dayanıklılığı, yapının fen ve sanat, norm ve standartlara aykırılığı hususu yapı malikinin sorumluluğundadır diyor. Yani vatandaşın sorumluluğundadır. Böylelikle bu binaların hepsi yasal kılıfa uyduruluyor. Ağustos 2018’de Beyoğlu Sütlüce’de açık hafriyat yapılırken Sütlüce’de bir bina devrildi. O bina neymiş kaçak, ruhsatsız, iskansız ve imar barışına müracaat eden bir bina. Şubat 2019’da hatırlayın Kartal Sema Sokak Yeşilyurt Apartmanı çöktü, 21 vatandaşımız hayatını kaybetti. Bu bina için de imar barışına müracaat edildiği ortaya çıktı. Parasını yatırıyor benim binam fen ve sanat kurallarına uygun yapılmıştır, deprem güvenlikli bir binadır diyor. İşte diyoruz ki eğer binamız normalde inşaat mühendisleri tarafından denetlenseydi, malzeme kontrolleri deneyleri yapılacaktı, niteliksiz malzeme kullanıldığı ortaya çıkacaktı. Belki o an o bina boşaltılacaktı ve 21 vatandaşımız ölmeyecekti. Bizim itirazımız bunadır. Bunun gibi kentimizde on binlerce bina var. Kendi kendine yıkılan binalar, istinat duvarları, okul ve bahçe duvarları, yollardaki yarılmalar, toprak kaymaları kentimizin nasıl bir yapı stokuna sahip olduğunu ortaya koyuyor. Olası bir depremde bu binalar bir bir gitmeyecek hepsi birden yıkılacak. Durumun vahameti bu. Yapı stokumuz maalesef sağlıklı değil.

ÖNCEKİ HABER

İsmail Biçer'in yeni şiir kitabı “Şer Zaman Mezmurları”

SONRAKİ HABER

İş kollarını ilgilendiren yönetmelik değişirse sendikalar da etkilenecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa