21 Ağustos 2019 07:54

Her zamanki gibi bir bayram

Biz kadınların yaşadığı sorunlar örnekler daha da çoğaltılarak anlatılabilir. Ancak sorunun nereden, nelerden doğduğunun altını çizmek önemli. 

Paylaş

Meryem KAYA
Kocaeli

Bayramın gelişiyle bayram tatilini birlikte geçirmek için ailemin yanına döndüm. Aslında bu bayramı benim için diğer bayramlardan ayıran pek de farklı bir durumla karşılaşmadım. Ailenin en büyük ebeveynlerinin evinde toplanma, bayramlaşma merasimi, el öpmeler, hizmet eden, mutfaktan çıkmayan kadınlar. Bu ritüellerle bundan önceki bayramlarda da karşılaşmıştım. Kısacası bu ritüellerin çok da yabancısı değilim, değiliz.
Bayram denilince çoğumuzun aklına dayanışma, birliktelik, paylaşma vb. kavramlar gelse de aile içinde bu kavramların tek bir harfine bile şahit olmadığımı söyleyebilirim. Çünkü aile içinde kadının hizmet ederek ezildiği, sömürüldüğü baskı altında kaldığı bir ortamda ne paylaşmadan ne dayanışmadan ne birliktelikten ne de eşitlikten bahsedebiliriz. 

“ONU YAP, ŞUNU GETİR, BURAYA OTUR”

Ev halkını doyurmak için koca tencerelerde yemek pişirip kendi kurduğu sofraya dahi oturmaktan imtina eden, bir misafiri gönderip yeni gelen misafir için sofraya bir tabak daha koyma telaşına kapılan, yemek faslını atlattıktan sonra çayıydı, böreğiydi, dolmasıydı deyip bir o tarafa bir bu tarafa koşuşturan bizim ailenin kadınları. Daha geniş ele alacak olursak biz kadınlar. Kadınlar tüm bunlarla uğraşırken peki ya ailenin geri kalanları? “Onu yap, şunu getir, buraya otur” gibi emrivaki cümlelerle baskı kurarak bu eşitsizliği daha çok gün yüzüne çıkarmaktalar. Sadece bayramlarda mı bu telaş, bu iş, kadına biçilen bu görev ya da daha net beliren bu eşitsizlik? Elbette hayır. Günlük yaşamımızda karşımıza her alanda çıkmakta. Biz kadınların yaşadığı sorunlar örnekler daha da çoğaltılarak anlatılabilir. Ancak sorunun nereden, nelerden doğduğunun altını çizmek önemli. 

KAPİTALİZM VE AİLE

İçinde yaşadığımız kapitalist toplumda kadının “en önemli görevi” analık ve ailesinin bekası için evi çekip çevirmektir. Kadının aile içine hapsedilişini ve erkeğe bağımlı hale getirilişini sadece kapitalizmin ortaya çıkışıyla değerlendirmek de yanlış olacaktır. Toplumun sınıflara bölünmesi ve bu bölünmeyle ortaya çıkan özel mülkiyet anlayışı, aile teriminin hayatta karşılık bulmasını sağlayacaktır. Kısaca özel mülkiyet sahipliği için toplum aile kurumuna ihtiyaç duymuştur. Fakat kapitalizmle aile daha da kutsallaştırılmıştır. Ailenin toplumda taçlandırılışını daha geniş ele alırsak; “Sanayi kapitalizminin yükselişiyle birlikte, sanayi öncesi üretici aileleri, yerlerini kent yaşamının üretici olmayan ailelerine bırakmış yığınlarca yoksulun ücretli işçiler olarak sanayi kentlerine yerleşmesiyle birlikte kadınlar, daha önceki üretken konumlarını yitirerek çocuk büyütme ve ev işleriyle sınırlanmış ekmeği kazananın eline bakan, tümüyle bağımlı tüketiciler haline getirilerek topluluktaki üretici rollerinden yoksun bırakılıp iktisadi bağımsızlıklarını yitirince, evlilik, bir geçim aracı olarak, kadının hayatında birinci dereceden “iş” haline gelmiştir. Sömüren sınıfın elinde aile, çalışan kitleleri soymanın ek bir aracı haline gelerek kapitalistler, emekçilerin refahı için gerekli tüm toplumsal sorumluluklardan kurtulmuştur. Yoksullara, aile yükümlülüğü biçimi altında ağır ekonomik yükler bindirmiştir.”* Kapitalist sistem sömürüyü baskıyı ve şiddetini haklı göstermek için bir kılıf uydurmuş bunu kutsallık adı altında bizlere sunmuştur. “Baba ne derse o olur, ailenin reisi dururken kadının çalışmak neyine, yuvayı dişi kuş yapar” gibi söylemler aslında kapitalist toplumun kadına biçtiği rol olup üzerine geçirdiği kılıf olmuştur.

*https://www.evrensel.net/
haber/287014/aile-nasil-kutsal-oldu

 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Bergama’dan Kirazlı’ya bir altın hikayesi

SONRAKİ HABER

Diyarbakır’da kayyum protestosunda 30 kişi gözaltına alındı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa