Peki şimdi nereye?
Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisi Buket Demir Lübnanlı sinemacı Nadine Labaki’nin yönetmenliğini üstlendiği 2011 yapımı “Peki Şimdi Nereye?'yi yazdı.

Buket DEMİR
Yıldız Teknik Üniversitesi
Lübnanlı sinemacı Nadine Labaki’nin yönetmenliğini üstlendiği 2011 yapımı “Peki Şimdi Nereye? (Et Maintenant On Va Où?)” adlı film, Ortadoğu’nun diken üstündeki coğrafyasında meydana gelen dinsel çatışmalara odaklanıyor. Hikaye, Hristiyan ve Müslüman halkların sorunsuz bir şekilde beraber yaşadığı adeta izole bir köyde geçiyor. Köyün Lübnan’ın bir köyü olduğunu tahmin edebiliyoruz fakat Ortadoğu veya ötesindeki herhangi bir yer için Labaki’nin hikayesi geçerli olduğundan film boyunca ülkeye ait net bir bilgi alamıyoruz.
Köy yaşamında göze çarpan unsurlardan ilki eşlerini kaybetmiş kadınların çoğunlukta olması. Bu nedenle de köydeki yetişkin kadın ve erkek sayısındaki eşitsizlik oluyor. Filmde gösterilmeyen fakat herhangi bir zaman diliminde yaşandığından emin olduğumuz iki farklı dine mensup bireylerin çatışmaları sonucunda (Bkz. Lübnan İç Savaşı) köyde sadece kadınların, yaşlıların ve çocukların kaldığını söyleyebiliriz.
Filmin giriş sekansında farklı yaşlarda baştan aşağı simsiyah giyinmiş kadınların göğüslerine dayadıkları ölmüş eşleri, kardeşleri ve çocuklarının fotoğraflarını taşıdıklarını görürüz. Bu siyahlar içerisindeki kadınların yan yana yürürken yaptıkları hüzünlü dans, filmin genel gidişatı hakkında bize epey bilgi veriyor. Sevdiklerini kaybetmenin acısını tatmış, savaşın gerisinde sadece yıkım bıraktığını kavramış ve omuzlarına yüklenen sorumlulukların farkında olan bu kadınlar ne pahasına olursa olsun köyün huzurunu sağlamakta oldukça kararlılar. Fakat çevresi mayınlarla döşenmiş bu köyde huzuru sağlamak çok da kolay olmayacaktır.
“SENİN DE ÖLMENE İZİN VERMEYECEĞİM”
Köydeki ilk huzursuzluk mayına basan bir keçinin ölmesi ile başlıyor. Fakat barış içinde yaşayan köy halkı keçinin ölmesinin yasına boğulmadan binbir güçlük ile televizyon yayını başlattıkları bahçede televizyon izlerken keçiyi kızartıp hep birlikte ziyafet çekiyorlar. Köyün dışında süregelen iki grup arasındaki çatışmadan köy halkı henüz tam anlamıyla haberdar değildir. Köyün kadınlarının rutinlerinden birisi olan kahvede buluştukları sırada köye dışarıdan gelen gazetelerden çatışmanın haberini öğrenirler ve bütün gazeteleri fırında yakarlar. Akşam olunca televizyon izlemek için bütün köy halkı tekrar buluştuklarında haberlerde çatışmanın verildiği yayına denk gelirler. Köyün bütün kadınları çatışma haberinin duyulmaması için o an kurguladıkları kendi aralarında geçen bir kavga başlatılırlar. Kavganın gürültüsü haberleri bastırır. Gazetelerin fırında yakılması da bilerek çıkarılan kuru gürültü de tek bir şeye hizmet ediyor: Köyde savaş olmasın. Ancak kadınların bu mücadelesine karşın filmde hem Müslümanlar hem de Hristiyanlar tarafından birtakım provokasyonlar gerçekleşiyor. Bu provokasyonlar sonucunda köyün erkekleri birbirlerine düşmanlaşıyor. Dün selam verdiği, beraber çorba içtiği arkadaşına düşman oluyor, çünkü dışarıda bir savaş var artık biliyor ve buna göre konumlanmak zorunda hissediyor kendini. Hal böyle olunca köyün kadınları bu sefer hamlelerini zorlaştırıyor. Dışardan köye performans sanatçıları getirerek erkeklerin dikkatini dağıtmaktan tutun da Meryem ile iletişime geçtiğini öne süren Hristiyan kadının köyün erkeklerine vaaz verdiğini dahi görüyoruz. Ama en büyük fedakârlığı köyün dışında mayına basarak ölen küçük oğlu Nassim’i gömmek yerine köyde çatışma çıkmasın diye saklayan bir anneyi izlerken görüyoruz. Hatta kardeşinin öldüğünü öğrenen abisi çatışmanın fitilini yakacak silahları aradığında oğlunu vazgeçiremeyeceğini anlayan anne silahı büyük oğluna doğrultur ve “Senin de ölmene izin vermeyeceğim!” diyerek topuğuna ateş eder.
BARIŞ İÇİNDE YAŞANACAK GÜNLER
Köyün kadınlarını son hamlelerini yapmak için toplandıklarında köyün erkeklerini ilaçlı yemekler ile uyutarak bütün silahları saklarlar ve köyde gerçekleşmesi olası bir savaşı ortadan kaldırırlar. Silahları ortadan kaldıran kadınların son bir işi daha vardır. Köyde barışçıl ortamın yeniden sağlanması için Hristiyan ve Müslüman kadınlar din değiştirirler. “Artık ben de onlardan biriyim birini vuracaksan önce benimle başlamalısın.” diyerek eşlerine, kardeşlerine, çocuklarına meydan okurlar. Film bütün köyün yan yana yürüdüğü Nassim’in cenaze töreni ile biter. Filmin başında sadece kadınların yürüdüğü köy yolunda bu sefer bütün köy beraber yürüyordur. Köy halkı mezarlığa geldiğinde kadrajda ikiye bölünmüş mezarlığı görürüz. Mezarlığın bir tarafı Müslümanlara diğer tarafı Hristiyanlara aittir. Cenazeyi taşıyan erkekler mezarlığa geldiğinde durur. Hep bir ağızdan “Peki şimdi nereye?” derler. Bu soru savaşın halklar üzerinde yarattığı yıkımın farkına varmış köylülerin barış talebinin altını çizmesi bakımından önemlidir. Bir yanıyla eğlenceli bir yanıyla ise dokunaklı bu filmin verdiği mesaj önemlidir. Yaratılmaya çalışılan savaş bizim savaşımız değildir. Halkların hep beraber barış içinde yaşayacağı günler için Labaki’nin kadınları gibi mücadele etmeliyiz.
Evrensel'i Takip Et