Akademisyen Özpek: AKP bir siyasi partiden çok, kişi kültüne dayanıyor
AKP’den ihraç taleplerini değerlendiren Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek, "Bu aslında AKP’nin bir siyasi partiden çok kişi kültüne dayanan bir organizasyon olduğunu gösteriyor” dedi.
Ahmet Davutoğlu, 22 Mayıs 2016'da, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la yaptığı görüşmenin ardından başbakanlıktan istifa etti. (Fotoğraf: Kayhan Özer/AA)
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Ahmet Davutoğlu ile birlikte 4 ismin AKP’den kesin ihraç istemiyle disipline sevk edilmesini değerlendiren Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek, “İlk defa bir eleştiri geliyor ve en sert tondan tepki veriliyor. Bu aslında AKP’nin bir siyasi partiden çok kişi kültüne dayanan bir organizasyon olduğunu gösteriyor” dedi.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek ile AKP’deki istifalar ve ihraçlar ve yeni parti girişimlerinin iç ve dış siyasetine yansımasına dair konuştuk.
‘BEKLENMEDİK BİR GELİŞME DEĞİL’
18’inci yılını geride bırakan AKP’den istifa eden Ali Babacan’ın parti kurma tartışmaları sürüyor. Bu süreçte AKP, Ahmet Davutoğlu ile birlikte 4 kişiyi kesin ihraç talebiyle disipline sevk etti. AKP’de yaşanan gelişmelerin beklenmedik gelişmeler olmadığını anlatan Özpek şu değerlendirmede bulundu: Kurulduğu günden bu yana AKP’nin bir siyasi parti olarak dönüşümünü gözlemliyoruz. “Yani, siyaset sahnesinde yer alan kurumsal ve meşru bir parti olma gayesiyle, bir kadro hareketi olarak, bir program çerçevesinde kurulan bir partiydi AKP. Zaman içerisinde, Erdoğan figürü partinin üzerine çıktı. Yani partinin kurumsal yapısı çöktü ve kişiselleşmiş, kişiye bağlı bir organizasyon haline geldi. Bu durum, özellikle 7 Haziran ve 15 Temmuz’dan sonra artık bir partinin anlamını yitirdiği, milli güvenlik söyleminin iktidarda kalmak için yeterli olduğu ve Erdoğan’ın nihai meşruluk kaynağı olarak görüldüğü bir süreç ile iyice pekişti. Erdoğan’ın kurduğu Cumhur İttifakının bu denklemde başarılı olması AKP içindeki muhalefeti de oldukça sınırlayan bir durumdu. Ancak yerel seçimlerde AKP’nin başarısız olması, Erdoğan muhaliflerine de zemin sağladı. Başarısızlığın faturasını AKP’nin yitirilen kurumsallığına, programından sapmasına ve yanlış kadrolarla çalışmasına bağlamaya başladılar.”
DAVUTOĞLU VE BABACAN’IN NEDENLERİ FARKLI
Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun ayrılık süreçlerini birbirinden farklı okumak gerektiğini anlatan Özpek, “Babacan 2002’deki programı önemsiyor ve kendisini liberal bir noktada tanımlayarak ayrışmak istiyor” dedi.
DAVUTOĞLU’NUN İSTEDİĞİ ŞEY OLUYOR
Davutoğlu’nun daha çok parti içi muhalefet olarak konumlanmak istediğini ifade eden Özpek, Davutoğlu ile birlikte 4 ismin kesin ihraç talebiyle disipline sevk edilmesini de şu ifadelerle değerlendirdi: “Davutoğlu’nun istediği şey oluyor. Siyasi tarihimizde ilk defa bir siyasi parti genel başkanını ihraç edecek. Üstelik bu sadece eleştiride bulunduğu için olacak. AKP’nin parti içi demokrasi açısından ne denli sorunlu bir parti olduğu şimdiye dek ortaya çıkmamıştı. İlk defa bir eleştiri geliyor ve en sert tondan tepki veriliyor. Bu aslında AKP’nin bir siyasi partiden çok kişi kültüne dayanan bir organizasyon olduğunu gösteriyor. Davutoğlu bu noktada dava ve değerler gibi kavramları öne çıkartabilir. AKP tabanında mağdur olarak algılanmak için bir kampanya başlatabilir. Her açıdan AKP’yi zayıflatacak bir durum bu.
KAYYUM HÜKÜMET İÇİNDEKİ ÇATLAKLARI GÖSTERİYOR
HDP’li 3 büyükşehir belediyesine kayyum atanması, ABD ile Fırat’ın doğusu için varılan “güvenli bölge” mutabakatı, sonrasında Rusya ile yapılan İdlib görüşmesi için de değerlendirmelerde bulunan Burak Bilgehan Özpek şunları söyledi: “HDP belediyelerine kayyum atanma kararının tamamen Suriye’deki gelişmelerle ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu kadar kör göze parmak bir hareketin başka açıklaması olamaz. Aslında bize, hükümet içindeki çatlakları veya koordinasyonsuzluğu gösteriyor. Hükümet içindeki çatlaklar derken, Milli Savunma Bakanının dış politika alanını iç politikadaki gelişmelerden bağımsız ve realist/pragmatik bir şekilde okuması, Türkiye’yi NATO’da tutmak istemesi ve Türkiye- ABD ilişkilerinin dramatik bir kırılma yaşamaması gibi öncelikleri olduğunu düşünüyorum. Öte yandan, dış politikayı iç politikanın meselesi olarak kullanmak isteyen gruplar da var hükümet içinde. Onlar Kürt meselesinde olabildiğince şahin, Rusya ile ilişkilerde olabildiğince güvercin bir kimliği benimsiyorlar. Fırat’ın doğusu için Milli Savunma Bakanlığı ile Pentagon arasındaki müzakereler aslında olumlu bir gelişme. Ancak içeriğini kabine üyeleri dahil kamuoyu bilmiyor. Bildiğimiz şu ki, güvenli bölgenin işleyebilmesi için Türkiye ve Kürtler arasındaki gerilimin azalması gerekiyor. Bu gelişmeden haliyle Rusya ve hükümet içindeki pozisyonunu milliyetçilikten alan isimler rahatsız oldu. Güvenli bölge meselesine gelen iki tepki var; birisi İdlib’de Türk askeri konvoyunun vurulması ikincisi ise HDP belediyelerine kayyum atanması. Bunlar, AKP’nin iç ve dış siyasette gerilimi düşürerek müzakere yoluyla siyaset yapmasını engelliyor ve içeride ve dışarıda çatışma potansiyelini arttırıyor.”
‘AKP UYKUDAN UYANMAK İSTEMİYOR’
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu kayyum atanan belediye başkanlarıyla Diyarbakır’da ziyaret etmesi üzerinden hedef göstermesine ilişkin de Burak Bilgehan Özpek, “Herkes bildiği oyunu oynuyor. 15 Temmuz sonrası dönemde AKP hükümet olmak için siyasi süreçlerin lüzumsuz olduğunu düşündü. Erdoğan-AKP ve devlet gibi kavramlar iç içe geçti. Dolayısıyla, Erdoğan’a veya AKP’ye yönelik herhangi bir meydan okuma hızlı bir şekilde Türkiye’ye yönelik bir milli güvenlik sorununa dönüşüyor. Bu narkoz gibi bir şey ve AKP bu uykudan uyanmak istemiyor. Kanaatimce, milli güvenlik söylemi ile siyaset sahnesine müdahale etmeye devam edilecek” değerlendirmesinde bulundu.
‘EKONOMİNİN KÖTÜLEŞMESİYLE BEKA SÖYLEMİ İŞE YARAMIYOR
Erdoğan’ın “beka” söyleminin ekonomik koşulların iyi olduğu dönemlerde destek bulduğunu anlatan Özpek, “Bu koşullar sağlandığı müddetçe, açıkçası, Erdoğan taraftarları için neyin söylendiğinin de bir önemi yok. Ancak bu söylem, AKP’nin kurduğu ittifakları değiştiriyor ve hükümetin partnerlerini tanımlıyor. Bu durum da içeride ve dışarıdaki muhatapların nasıl kimliklendirileceğini gösteriyor. Yani, beka söylemi diğer ülkeleri düşman, muhalefeti ise hain hale getiriyor. Ekonomik koşullar iyi olduğu sürece, AKP siyaset yapmaya ihtiyaç duymadan iktidarını bu sayede koruyabiliyor. Ancak ekonomik koşulların kötüleşmesi durumunda, beka ve milliyetçilik üzerine kurulan söylem işe yaramıyor ve AKP’yi milli iradenin hilafına kürek çeken otoriter bir vesayet unsuru olarak gösteriyor.”