04 Eylül 2019 02:41

Görevden alınan DBB Başkanı Selçuk Mızraklı: Bu halkın bir kuruşuna laf getirmedik

Görevden alınan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Selçuk Mızraklı, k​​​​​​ayyum atamalarını “darbe” ve MHP Lideri Bahçeli’nin yaptığı açıklamaları “darbe bildirisi” olarak değerlendirdi.

Fotoğraf: MA

Paylaş

İçişleri Bakanlığı kararıyla 19 Ağustos’ta Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) yönetimindeki 3 büyükşehir belediyesine kayyum atandı. Görevden uzaklaştırılarak yerine kayyum atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi (DBB) Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı, hükümetin kayyum politikaları, kayyum atamaları sonrasında yapılan açıklamalar, devletin Kürt siyasetine bakışı ve “Dağa para aktarıyorlar” iddialarına ilişkin MA'nın sorularını yanıtladı.

"HALK İRADESİNİ HİÇE SAYAN BİR DARBE"

Kayyum uygulamasını “darbe” olarak değerlendiren Mızraklı, “Kayyum; devletin o acımasız gücünün halk iradesinin naifliği karşısında almış olduğu çok hukuksuz bir yöntemdir. Bir tür darbedir. Darbe olması için askerin olması gerekmiyor. Anayasa’nın bazı bildirilerini bir yerlere asılması, kan akması gerekmiyor. Kayyumlar; hem yerinden yönetime, onun da ötesinde halk iradesini hiçe sayan bir darbe durumudur. 12 Eylül’de, 12 Mart’ta, 27 Mayıs’ta neler oldu? Esasında hepsiyle benzeşen, dili ve kurgusu itibariyle, ürettiği gerekçelerle baktığımız zaman, zaten zihniyetin arka planını da anlayabiliyorsunuz. Darbeci bir anlayışın oluştuğunu görmüş oluruz” diye konuştu.

"MHP LİDERİ DARBE BİLDİRİSİ OKUYOR"

İçişleri Bakanlığı kararı ardından siyaset cephesinden kayyumu savunan açıklamalara işaret eden Mızraklı, “MHP liderinin söylemlerine baktığımız zaman sanki darbe bildirisi okuyor. Kürtlerin yoğunluklu olarak yaşadığı kentlerde büyükşehir belediyelerine dönük kayyumların tesis edilmesi, ikinci bir anlama dönüyor. Yani hiçbir yerde irade ve hukuk sahibi olmanıza tahammül etmeyeceğiz diyorlar. Şimdi böyle dediğiniz andan itibaren anayasal yurttaşlık haklarını ve halkın iradesinin siyasal temsiliyetini, demokratik siyasette varlığı, kendisini besleyebileceği kararlara dönük bir saldırının belki ilk kertesi, belki de daha sonrasında daha zor süreçlerin devam edeceğine ilişkin bir işaret gibi değerlendirmek gerekiyor” dedi.

DEVLETİN BAKIŞI DEĞİŞMEDİ

Devletin, 1991’den bugüne Kürt siyasetine bakış açısının değişmediğini ifade eden Mızraklı, “Faili meçhul cinayetler, binlerce Kürt siyasetçinin cezaevlerine konulduğu bu dönemlerle benzeri bir dönem. Bütün bu tutumlar karşında demokratik meşrutiyet çerçevesinde ısrarlı bir şekilde siyaset yapma direnci kırılamayan bir toplumdan bahsediyoruz. Belki devletin tutumlarına birazda şekil veren Kürtlerin bu kararlı duruşu olsa gerek. Bir başka gözle baktığınız da ise, öldürsen olmuyor, tutuklasan olmuyor, her türlü hukuksuzluğu yapıyorsun, KHK’ler çıkartıyorsun, aşsız, işsiz bırakmaya çalışıyorsun, kendilerini hayat içerisinde var edebilme ve beslenebilme, kurumlarını bir bir kapatıyorsun, yine kar etmiyor” dedi.

"BİR GERÇEK ÇOK ÇIPLAŞTI"

Devletin ısrarla Kürtleri demokratik siyasetin dışına itme tutumunu sürdürdüğünü dile getiren Mızraklı, “Kürdün ötekileştirilmesi ve etkisizleştirilmesiyle, Türkiye’de demokratik çözüm çabalarını güçlendirmek veya bu konuda bir umudu biriktirebilmek mümkün olmuyor. 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinin sonuçlarına iyi bakmak gerekiyor. Bu noktada ısrarlı çabamıza demokratik mevziden koşulları sonuna kadar zorlayarak, orayı terk etmeme tutumunu güçlü bir şekilde sürdürmemiz gerekiyor. Dünya şunu gördü: Bir gerçek çok çıplaklaştı. Yine mızrak çuvala girmeyecek kıvama geldi. Artık kendi olaylarını meşrulaştırabilecekleri hiçbir enstantaneye yer vermeyen ama haklarının bilincinde olan, mücadelesini kararlı bir şekilde yürüten, iradesine ve onuruna sahip çıkan oldukça kocaman bir maya kütlesi ortaya çıktı” diye konuştu.

"HALK BENİ EŞBAŞKAN OLARAK SEÇTİ"

Adaylık başvurularının Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından onaylanmasına rağmen eş başkan Hülya Alökmen Uyanık’ın mazbatasının verilmemesini hatırlatan Mızraklı, şöyle devam etti: “Bu halk beni seçerken eş başkan olarak seçti. Geldiğimiz kertede yürütmüş olduğumuz demokratik alan çalışmalarında bu tarzı kullanmamız devleti rahatsız etti. Bürokratik, idari, hukuk çerçevesindeki rolümü ve sorumluluklarımı yerine getirmemde hiçbir işleyişte sıkıntımız yok. İşin bu demokratik cephesini halkta tesis olmuş iradenin bu biçimini görmezden gelemezsiniz. Bazen halkın biriktirmiş olduğu değerler ve ortaya koymuş olduğu şekiller, hukukun, bürokrasinin ve idarenin önünde gider.”

Kayyum olarak atanan Diyarbakır Valisi Hasan Basri Güzeloğlu’nun 1 Nisan’da kayyum talebine dikkat çeken Mızraklı, “3 ilin valisi, 1 Nisan günü sabahleyin kalktıklarında akıllarına bu yazı mı geldi? Buna gülmek gerekir. Bununla ilgili mizah dergisi çıkartabilirler. Yani bunun bir talimatla olduğu çok açık. Kendilerince bir satranç oynamaya çalıştılar ama yine hamle hatası yapıyorlar” diye belirtti.

"BU HALKIN BİR KURUŞUNA LAF GETİRMEDİK"

Mızraklı, “Kandil’e para aktarıyorlar” iddialarına da şöyle yanıt verdi: “Zaten kargaların dahi güleceği kısımda bu olsa gerek. Biz hukuk dışılığı hiçbir şekilde kullanmayacağımızı, hak ve adalet çizgisinin ötesine geçmeyeceğimizi ve bu kamu kaynağını, son kuruşuna kadar sadece halk için kullanılması gerektiğini söylemiş bireyler olarak bir kuruşuna da laf getirtmedik. Bir sıkıntılı faslı var; kayyumların bıraktığı 103 buçuk milyon lira borç ödedik. 73 buçuk milyon lirası belediyenin kendi kalemlerinden, 30 milyon lirası ise DİSKİ borçlarının ödenmesi şeklinde oldu. Eğer biz o borçları ödemeseydik, bu halk 103 buçuk milyon lira kendisine dönmüş bir kaynak görecekti. Onun için esasında kayyumların vebali çok büyükte ama bizim küçücük bir vebalimiz var orada. O borcu ödedik. Borcu ödemek şüphesiz bizim yasal mükellefiyetimiz durumunda ama içim sızlıyor. Neden borç bırakılsın? Neden biz borç ödeyelim?​”

"TORONTO’DAN JAPONYA’YA KADAR İTİRAZ VAR"

Kayyum politikalarının sonuç alamayacağını, Kürt halkının iradesine sahip çıkacağının altını çizen Mızraklı, şunları söyledi: “Eğer insansanız, eğer halk iseniz, eğer yarına aydınlığı taşımakla kendinizi mükellef hissediyorsanız barışa ulaşmak ile kendinizi mükellef hisseden bir irade iseniz, o zaman sonu gelmez bir inanç ve kararlılık ortaya çıkar. Bu halk şüphesiz ki öncesinde de birçok haksızlıkla, hukuksuzlukla adeta imtihan edilmek istendi. Ama o her imtihan muhaliflerine şunu gösterdi; her türlü durumda iradesini ve onurunu ön planda tutan güçlü bir kamusallığımız var. Burada samimiyet var, inanç var, kararlılık var, geleceğini sahiplenme ve ben geleceğimin efendisiyim diyen bir irade var. Sadece HDP’li olanlar değil, diğer çevrelerinde bu süreçte güç aktarmaya çalıştıkları, paylaştıkları, ortaklaşmaya çalıştıkları bir tarzı görüyoruz. Bir bakıyorsunuz Toronto’dan Japonya’ya, yani dünyanın bir ucundan bir ucuna kayyuma bir itiraz var. Bu itirazın menzili hukukun, adaletin ve demokrasinin gereklerinin yerine getirilmesidir. Sonuçları doğru okunmuş bir yürüyüştür kazanacağız. Ama mutlaka kazanacağız.” (HABER MERKEZİ)

ÖNCEKİ HABER

Mardin'de EYP'li saldırı: 1 asker yaşamını yitirdi, 2 asker yaralandı

SONRAKİ HABER

Hong Kong'da protestolara neden olan iade yasası artık gündeme gelmeyecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa