Petrol-İş Genel Başkanı Akyüz: Sendikamızı mücadeleci yapısına kavuşturacağız

Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Süleyman Akyüz, TÜPRAŞ'ta ve kamuda imzalanan toplusözleşmelerden, ekonomik krize pek çok konuda Evrensel'in sorularını yanıtladı.

09 Eylül 2019 19:57
Son Güncellenme Tarihi: 10 Eylül 2019 06:44
Paylaş

Zeliş IRMAK
Vedat YALVAÇ
İstanbul

Petrol-İş Sendikasının 31 Ağustos-1 Eylül tarihlerinde toplanan 28. Olağan Genel Kurulunda başkanlığa seçilen Süleyman Akyüz, TÜPRAŞ’ta ve kamuda imzalanan düşük zamlı sözleşmelerden ekonomik krize, ortak mücadele ihtiyacından Petrol-İş’te izleyecekleri çizgiye pek çok konuda sorularımızı yanıtladı. Akyüz, TÜPRAŞ’ta gasbedilen haklarını geri almak için uğraşacaklarını, sendikanın mücadeleci yapısına kavuşturulması için yol haritası çıkaracaklarını söyledi. Genel Kurulda Petrol-İş’in eski yönetiminin yanı sıra Türk-İş’e de eleştiriler geldiğini hatırlattığımız Akyüz, sendikaların birlikte hareket etmemesinden yakındı: “Hemen hemen herkesin sesi kesilmiş vaziyette. Sendikaların ortak noktalarda birleşmekten, birlikte tavır koymaktan başka çaresi yok. Yoksa küçük küçük lokmalar halinde yutuluyoruz maalesef.”

BİZ BİRLİK OLMADIKÇA ÜSTÜMÜZE GELECEKLER

Genel Kurulda eski genel başkana ve sendikal anlayışına yönelik eleştirileriniz oldu? Neydi bu eleştiriler?
Biz ayrışmaları ortadan kaldırmak ve iç kavgalarımızı kaldırarak tüm yoğunluğumuzu bize saldıranlara, haklarımızı geriye götürmeye çalışanlara, istediğimiz hakları vermeyenlere yöneltmek istiyoruz. Mücadele etmek ve bazı konularda önderlik etmek durumundayız. Çünkü Türkiye’de artık hemen herkesin sesi kesilmiş vaziyette. Konfederasyonların sesi çıkmıyor, federasyonların sesi çıkmıyor. Ama her geçen gün kan kaybediyoruz. Mesela kıdem tazminatı, bu ülkenin tek ortak paydası gibi gözüküyor ama birçok paydamız var. Vergi adaletsizliğinden tutun emeklilik bağlanma oranına, bireysel emekliliğe kadar, taşeronlaşma sistemi, telafi çalışma, denkleştirme... Yani birlikte hareket edebileceğimiz çok nokta var. Ama maalesef bunu sağlamadığımız için üstümüze gelmeye devam ediyorlar.

En büyük eleştirilerimden biri, ki yalnızca bir önceki yönetime değil bu eleştirilerim, Türkiye işçi sınıfı hareketi ve bunu yönetenlere; tabii ki karşı duruşları var, ama yeterli mi? Pek çok hakkı maalesef geri veriyoruz. Sözleşme düzeninde çok büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Kamu sözleşmelerinin nasıl bittiği ortada. Vergi adaletsizliği, iş güvencesinin olamaması, özel sektörde kayıt dışı çalışmanın had safhada oluşu bizi daha etkin olmaya zorluyor. Umarım bunları ekibimizle, Türk-İş’le ve tabii ki yapabiliyorsak Emek Platformu ekseninde yaparız. Çünkü eskiden vardı ve çalıştırılıyordu. Ben kurulda da söylemiştim; önce Emek Platformunu dağıttılar; ondan sonra konfederasyonlar bir araya geliyordu, onları dağıttılar. Başkasının lütfuyla bir şey yapamazsınız. Çünkü lütufla gelen lütufla gider.

Emek Platformunun yeniden canlanması için bir adımınız mı olacak?
Türkiye genelinden baktığımızda belki mikro olur, benim içinse değeri makro olan Gebze’deki Sendikalar Birliği mesela. 1989 yılında kurulmuş ve bugüne kadar 30 yıl hayatiyetini sürdürmüş böyle bir hareket bulamazsınız. Ve bu hareketin, bu birlikteliğin içerisinde her memur ve işçi sendikasından bileşenler var. İlkemiz de şuydu; farklılıklarımızı bir tarafa bırakarak ortak noktada hareket etmek. Biz bunu sağladık. Türkiye’nin en iyi, en kitlesel ve işçi sınıfının yoğun katılımının sağlandığı 1 Mayıslar yaptık. Konfederasyon ve federasyonların yapamadığı 1 Mayıslar... Vergi adaletsizliğine, vergi sistemine, kıdem tazminatına yönelik saldırılara karşı, asgari ücret belirlenmeden kitlesel eylemler ve açıklamalar yaptık. Herhangi bir işyerimizde bir sorun olduğunda birlikte hareket ettik. Şimdi bunu sağlayan yapı, Türkiye’de neden sağlanamıyor. Çünkü bu konfederasyonların, federasyonların şubeleri var orada, temsilcilikleri var. Bunlar becerebiliyorsa yukarda daha akil davranması gereken insanlar neden yapamıyor bunu?

SİLKELENİP KENDİMİZE GELMELİYİZ

Neden yapamıyor?
Dedim ya, eğer siz varlık sebebinizi başkalarına bağlarsanız yapamazsınız. Varlık sebebini iktidarlara, işverenlere bağlarsanız yürüme şansınız yok. Onun için önce kendimize geleceğiz, biz, biz olacağız. Biz sendikayız, sınıf kitle örgütüyüz, mücadele örgütüyüz. Şimdi bunu bırakıp birkaç üye kazanacağım diye birilerinin boyunduruğu altına girerseniz hareket edemezsiniz. Sizi birleştirmezler. Çünkü birleştiğinizde hareketiniz birilerini rahatsız edecek. Rahatsız olmamak için dağıtıyorlar bizi ve ortak tavır koyamıyoruz maalesef.

Tüm federasyon ve konfederasyonlara sesleniyorum; işçi sınıfının sorunu aynıdır ve tektir. Bu amaca yönelik yürümemiz için mutlak suretle birleşmemiz, ortak paydalarda buluşmamız lazım. Yoksa gitgide geriliyor haklarımız. Mesela 2002 yılında kıdem tazminatı ile SSK tavanı arasında çok cüzi bir fark vardı, bugün 3 katı fark var; kıdem tazminatı 6 küsur, SSK tavanı 19 küsur. Emeklilik aylıklarının bağlanma oranları yüzde 70’lerdeydi, yüzde 50’nin altına düşmeye başladı. Vergi dilimleri ve oranlarına bir türlü bakılmıyor. Asgari ücretli işçi vergi dilimine giriyor. Getiriyor bireysel emeklilik sistemini dayatıyor. Taşeron çalışma, kayıt dışı çalışma hepimizin ortak sorunu, işsizlik hepimiz için büyük bir tehdit... Bir diğer konu da Türkiye’nin de gündeminde olan, sendikal hareketin de ders çıkarması gereken EYT sorunu. Şimdi soruyorum tüm konfederasyonlara ve işçi sınıfı hareketine, daha dün kurulmuş ve mağduriyetini ortaya koymuş, Türkiye’nin en büyük mitinglerini yapan EYT kadar olamıyor muyuz? Küçümsemek için değil, verdikleri mücadelenin büyüklüğü açısından söylüyorum.

Bunlardan dersler çıkartarak, silkelenerek, kendilerine gelerek, biz buradayız diyecekler. Ha biz burada ateş olsak da bir yere kadar bir şey yapabiliriz. Destek bulmadığınız sürece bir şey yapamazsınız. Örgütlenmelerde nelerle karşılaştığımızı biliyorsunuz. Yasal olarak sözleşmelerimizin nerelere takıldığını biliyorsunuz. Mahkemeler bitmiyor biliyorsunuz. Biz işçi sınıfı için ne gerekiyorsa onu söylemeye ve yapmaya devam edeceğiz. Engeller karşımıza çıkacaksa da çalışanlarımıza o engelleri söylemekten asla imtina etmeyeceğiz. Asla yanıltmayacağız, aldatmayacağız. Yapamadıysam da “Yapamadım” diyeceğim. Yoksa popülist politikalarla, şovlarla, kendi egomuzu tatmin edecek bir anlayış içerisinde olmayacağız.

GASBEDİLEN HAKKIMIZI GERİ ALACAĞIZ

Genel kurula giden süreçte ve genel kurulda da sendikanızın en önemli tartışma gündemlerinden biri TÜPRAŞ sözleşmesi ve Yüksek Hakem Kurulunun verdiği düşük zamdı. Burada sadece genel merkeze değil şubelere yönelik eleştiriler de vardı. TÜPRAŞ sözleşmesi neden böyle sonuçlandı?
TÜPRAŞ sözleşmesi belki 4 bin 300 işçimizi kapsıyor ama Türkiye’de önemli bir yeri var. Her zaman ilk 500’de yer alan bir işyeri. Tabii ki çalışanların beklentileri farklıydı. Toplusözleşme müzakerelerindeki tutum farklıydı. Ama grev yasağı dengeleri bozuyor. Sahada konuşulanlar oldu, hiçbiri de gerçekleşmedi ve Yüksek Hakeme gittik. Burada Yüksek Hakeme hakem demekten imtina edecek hale geldim. Hakem itilafları ortadan kaldıracak kurum demek, kişi demek. Burada Yüksek Hakemin yapması gereken, en adili demeyeyim ama adil olana yakın davranması gereken durum; ne işçinin istediğini verirsin ne de işverenin. Çünkü hakemsin. Ne yaptın? Ne enflasyonu verdin, ne de maddeleri geri verdin. Biz ne yapacağız o zaman? Bundan sonra hangi sözleşmede işveren bizimle anlaşır. Niye anlaşsın ki? Nasıl olsa grev yasağında, 40 yılda aldığımız maddeleri iki üç sözleşmede geri alırsın bizden.

O yüzden TÜPRAŞ sözleşmesinden dersler çıkarmamız lazım. Ben işçi arkadaşlarıma şunu söylüyorum; bu hakları, bizden öncekiler mücadele vererek aldılar. Gasbedildiyse stratejimizi belirleyeceğiz, yol haritamızı çizeceğiz ve o hakkımızı tekrar geri almak için mücadelemizi vereceğiz. Görüşeceğiz; inşallah işveren Yüksek Hakemin yaptığını fırsat bilip üstüne oturmaz. Yeni sözleşmeye kadar gerekiyorsa, ki gerekecek galiba, şubelerimiz, temsilcilerimiz, işyeri komiteleriyle birlikte oturup bir yol haritası çizilebilir. Ama ben bunların hiçbirine gerek kalmadan aklı selim, sağduyulu davranmaya davet ediyorum TÜPRAŞ yönetimini. İnanıyorum ki onlar da bir yaklaşım gösterirler. Belki talebimizin yüzde yüzü olmasa bile, uğradığımız haksızlığı ortadan kaldıracak bir ortak çözümü birlikte buluruz ve 3 yılı işçi de, işletme de huzur içinde geçirir.

KAMUDA ORTAK TAVIR GÖSTERİLSEYDİ ZAM DAHA YÜKSEK OLURDU

Türk-İş yöneticilerine ilişkin çokça eleştirinin dile getirildiği genel kurulda, sizin de özellikle Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’a ilişkin eleştirileriniz vardı? Uzun bir zamandır kitlesel eylemlerin olmamasını, kamu sözleşmesini ve verilen tepkiyi eleştirdiniz. Bu tablonun değişmesi için Petrol-İş nasıl bir rol oynayacak?
Tabii yanlış anlamalara sebep olmayalım. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay Türkiye’deki işçi sınıfının tek sorumlusu değil. 11 milyon çalışan var, 2 milyona yakını örgütlü, Türk-İş’ten daha fazla üyesi olan konfederasyonlar da var. Tavır ve davranışlarını, hareketlerini de, sendikal tutumlarını da gördük. Memur sendikaları bizden beter oldular. İşçi sendikalarından daha fazla bölündüler. Ve hepsi birer siyasi partinin arkasına takılmış vaziyette. O yüzden tüm faturayı Türk-İş başkanına kesmeyi doğru bulmuyorum. Türk-İş’e bağlı 30’a yakın federasyon var. Mesela kamu sözleşmelerinde 17 federasyonun imzası vardı, kimse ‘Devam et’ demedi, ‘Bitirin sözleşmeyi’ dedi. Ne yapacak adam? Ben o yüzden Emek Platformunu önemsiyorum. Genel kurulda da söyledim; güzel bir fırsat vardı, kamu işçilerinin sözleşmeleriyle birlikte memurların da sözleşmesi vardı. Milyonlarca insanı ilgilendiriyor. Bunlar bir araya gelip ortak tavır ortaya koymuş olsalardı bugün verilen o zam çıtası çok daha yükseklerde olurdu.

İMZALANAN SÖZLEŞME İŞİMİZİ ZORLAŞTIRDI

Peki, sizce mümkün mü ya da nasıl mümkün olabilir?
O zaman yapmayacaksın o işi. 3 milyon memur, 200 bine yakın kamu işçisi, Hak-İş’e bağlı 500 bin insan Ankara’da bir miting yapılsaydı... Halka ve tabii ki iktidara mesaj verecek şekilde bir miting yapılabilirdi. Ama hiçbir hareket yapma, hiçbir etkinlik yapma, hiçbir eylem yapma, hiçbir karşı duruş gösterme, sonra de ki; Ver! Eee vermez, vermiyor, vermedi.

Bunun acısını biz asıl yılbaşı sözleşmelerinde yaşayacağız. Ama üye şubesini, şube sendikasını, sendika da merkezini zorlayacak. Bunlardan bir şey olmaz, lanet olsun deyip bırakmanın anlamı yok. Üç milyon insan ne demek, çok büyük bir güç. Türkiye’de hayat durur. Onun için sendikaların ortak noktalarda birleşmekten, birlikte tavır koymaktan, birlikte hareket etmekten başka çaresi yoktur. Yoksa küçük küçük lokmalar halinde yutuluyoruz maalesef.

SENDİKAL MÜCADELENİN YANINA SİYASAL MÜCADELEYİ DE KOYMAK GEREKİR

Krize ilişkin neler söyleyeceksiniz? Pek çok şeye gelen zamlar nedeniyle ücretler her geçen gün daha da eriyor. Sözleşmelerle alınan zamlar da hızla gidiyor. Buna karşı bir mücadele planınız var mı?
Ekonomik kriz biliyorsunuz 2018 temmuzundan bu yana devam ediyor. Daha da devam edeceği endişemiz var. “Kriz yok” diyenler tabii ki tuzu kuru olanlar. Sadece Gebze şubemizde kriz nedeniyle 600 üyemiz azaldı; 600 işçi, 600 aile demektir. Bu krizin etkileri öyle bir iki yılda bitecek gibi de değil. İstihdam yok. Kriz yoksa ücret zamları neden düşük tutuluyor? Kasım ve aralık enflasyonu yüzde 25-26’larda olacak. Tabii ki bu sorunun çözümü yalnızca sendikal mücadeleden geçmiyor. Eğer sendikal mücadelenin yanına siz siyasal tepkinizi de koymazsanız bu sorunları çekmeye mahkumsunuz. O yasaların hepsi Meclisten çıkıyor; EYT de, BES de, kıdem tazminatının fona devredilmek istenmesi de, telafi çalışması, denkleştirme, kiralık işçilik, taşeron yasası da... Bunları ben çıkarmıyorum ki. Yasa koyucu kim? İktidarlar. Uzun yıllar bu işin içerisinde olduğum için Özal zamanından beri biz işçi sınıfının aleyhinde olan tüm yasalara karşı durduk. Eylemler yaptık, genel grevler, büyük Ankara mitingleri yaptık. Ama son yıllarda ses çıkmıyor. Neden ses çıkmıyor, çünkü onun sayesinde burayı örgütledim, şunun sayesinde burayı örgütledim... Bırakacaklar bu işleri. Örgütlensen ne olur! Söylüyorum; sözleşme yapılamayan, haklarını geliştiremeyen bir anlayışta sendika olsa ne olur, olmasa ne olur? Biz Kanaryaseverler Derneği değiliz. Biz dernek değiliz, sendikayız. Biz sivil toplum örgütü değiliz, mücadele örgütüyüz. O yüzden ben sendikal mücadelenin yanına siyasal mücadeleyi de koymak gerektiğine inanıyorum.

YENİ BİR YOL HARİTASI ÇİZMEMİZ GEREKİYOR

Peki, tüm bunları yaparken işçilerin iradesi sendikada daha fazla yer bulacak mı? Bunun için nasıl bir yöntem düşünüyorsunuz? Petrol-İş’in tarihinde önemli bir yeri olan işyeri komiteleri oluşturulacak mı mesela?
İşyeri komitelerimiz aslında var. Temsilcilerimiz var, temsilcilerimizle beraber bazen şube delegasyonunu kullanırız, bazen de toplusözleşme öncesi komiteler oluştururuz. Bu komitelerle hem mevcut sözleşmeyi değerlendiririz hem de gelecek sözleşmenin taslağının hazırlanmasında önerilerimizi ve taleplerimizi ortaya koyarız. Şimdi bu komiteyi sadece sözleşme dönemine değil, sürece yayabiliriz. Katkı sunması açısından... Bu yapılabilir. Yoksa Petrol-İş’te komite sistemi yürüyor aslında. Biz Gebze Şube olarak hep öyle çalıştık, tüm işyerlerimizin de komitesi var. Kim ne derse desin sendikamız, 69 yıllık tarihinde en demokratik sendikalardan biridir. Biz bunu sürdürmek istiyoruz. Biz tüm temsilciliklerimizi, delegasyonumuzu, göstermelik değil gerçek, demokratik bir seçimle seçiyoruz. Kadın komisyonumuzu etkin hale getirmek istiyoruz, kadın üyelerin yoğun olduğu yerlerde.

ÖNÜMÜZDE ÇOK İŞ VAR

Genel kurulda birçok konuda vaatleriniz oldu; yeni yönetim kurulu olarak yaptığınız toplantıda bu vaatleri yerine getirmek için aldığınız kararlar oldu mu?
Ocak ayında birçok sözleşmemiz başlayacak, onların hazırlıkları olacak. Eğitim ve örgütlenmeye yeni bir yol haritası çizmek durumundayız. Toplusözleşme kültürümüzü ve yapımızı da tekrar gözden geçirip, her işyerini aynı kefeye koymadan, biraz daha farklı yol ve yöntem izlemeliyiz. Sendikamızı demokratik yapısına, mücadeleci yapısına, örgütlenmeye, iç barışına kavuşturmak gibi bir hedefimiz var. Önümüzde çok iş var. Bu işin sadece sendikal boyutu da yok; mali boyutu var, sosyal boyutu var, siyasal boyutu var. Birçok meselenin neresinde yer alacağız? İşletmelerimizin birçoğu yabancı sermayeli. Diğer ülkelerdeki sendikalarla birlikte mücadele etmek gibi bir sorumluluğumuz var.

ÖNCEKİ HABER

Maliyetini karşılamayan domates tarlada kaldı, 20-30 kuruşa bile alan yok

SONRAKİ HABER

Asitli saldırıya uğrayan Berfin Özek: En üst hadden cezalandırılmasını istiyorum

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa