Kaz Dağlarının metalik madencilik ve diğer insan etkinliklerinden etkilenebilirliği
İDA Dayanışma Derneği ve TEMA Vakfı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat TÜRKEŞ, Biga Yarımadası’ndaki olumsuz çevresel etkileri şiddetlendirecek temel sorunları yazdı.
Fotoğraf: Evrensel
Prof. Dr. Murat TÜRKEŞ
İDA Dayanışma Derneği ve TEMA Vakfı Bilim Kurulu Üyesi
Türkiye’nin kuzeybatısında Marmara ve Ege bölgelerinin birbirinden ayrıldığı sınır boyunca uzanan Kaz Dağı, Marmara Bölgesi’nin Güney Marmara Bölümü ile Ege Bölgesi’nin Kıyı Ege Bölümü içerisinde yer alır. Kaz Dağı’nın Edremit Körfezi’ne bakan güney yamaçları Balıkesir iline girerken, Bayramiç ilçesine bakan kuzey yamaçları Çanakkale il sınırları içerisindedir. Kaz Dağı, yalnızca Kaz Dağını değil, Kaz Dağı ve Yöresi ile Kaz Dağı Yöresi Etkileşim Alanlarını (Yörede yaşayan yurttaşların "Kaz Dağları" adlandırmasına da yaklaşan bir tanımlama) içermektedir (Şekil 1).
Kaz Dağı ve Yöresi’nde ya da daha geniş bir bölgesel ölçekte Biga Yarımadası’ndaki olumsuz çevresel etkileri daha da şiddetlendirecek temel sorunlar şöyle sıralanabilir: Metalik madencilik özellikle siyanürlü altın-gümüş-demir-nikel vb. maden işletmeleri, taş ve mermer ocakları, kuvars madenleri, organize sanayi bölgeleri, oto sanayiler, bağlantılı işletmeler, termik elektrik santralleri (TES) ile yapılması planlanan -kapasite ve sayıları sürekli değişen- çok sayıda fosil yakıtlı TES’ler,vb.
Bu yüzden, Biga Yarımadası - Kaz Dağı yöresinde herhangi bir insan etkinliği ve uygulaması, örneğin siyanürlü metalik (altın-gümüş, demir-nikel) madencilik, taş ya da kireç taşı ve mermer ocakları, fosil yakıtlı termik elektrik santralleri, vb. söz konusu olduğunda, Kaz Dağı yalnız dağın yüksek bölümleri ve dorukları olarak ele alınmamalıdır. Bu, Kaz Dağı adına sıkça yapılan en önemli yanlışlardan ve haksızlıklardan birisidir. Bu nedenle, bu noktada, ‘yöre’ kavramı üzerinde durmak gerekiyor. Yöre, tanım olarak, “doğal-coğrafi (fiziksel, hidrolojik, ekolojik, biyolojik, kültürel, vb.) özelliklerin bir bütünlük gösterdiği en küçük coğrafi alan birimidir.”
Kaz Dağı, doruklar bölümü, doğuya, kuzeye ve batıya uzanan sırtları, derin vadileri, dik yamaçları ve etek düzlükleri ile yakın çevresindeki ovalar ve alçak platolar ile birlikte bir bütün olarak dağ sistemi ve coğrafi bir alan birimi olarak da Kaz Dağı Yöresi şeklinde ele alınmalıdır (Şekil 1). Kaz Dağı’nı özellikli kılan da, yerşekli olarak bir “dağ” olmasının yanı sıra, çevresinde yer alan diğer dağlar, platolar ve ovalar ile birlikte eteklerindeki binlerce yıllık yaşam zenginliğinin oluşmasında belirleyici olmasıdır. Dağlar ve dağlık yöreler, çevrelerine göre daha nemli ve daha fazla yağış alma, bu nedenle de su toplama alanları olma özellikleri nedeniyle, biyolojik, tarımsal, arkeolojik, kültürel, turizm vb. zenginliklerin beslenme kaynaklarıdır. Bu yüzden, dağların sürdürülebilir kullanımı, onların bir ekolojik, fiziksel ve kültürel sistemler bütünü olduğu gerçeği ve bakış açısı ile ele alınmalıdır.
Kaz Dağı ve yöresi (Ağı Dağı, Kayacık (Kirazlı Balaban) ve Lapseki Dumanlı dağlarını da içerir), iki farklı coğrafi bölgede ve iki farklı il içerisinde yer aldığından, yörede coğrafi ortam özellikleri oldukça değişkendir. Biga Yarımadasının en yüksek kütlesi olan Kaz Dağı (1774 m), fauna ve flora açısından Türkiye’nin önemli doğa alanlarından biridir. Kaz Dağı ve yöresi, coğrafi konumuna bağlı olarak, iklim açısından belirleyici özelliği uzun ve kuvvetli yaz kuraklığı olan subtropikal Akdeniz iklim kuşağında yer alırken, floristik açıdan paleoboreal Avrupa ve Akdeniz fitocoğrafya bölgeleri arasında uzanan bir geçiş bölgesinde yer alır. Yöre, küresel biyomlar ve memeli fauna biyocoğrafyası açısındansa, büyük Akdeniz bölgesinde sınıflanır. Sahip olduğu coğrafi konum, Kaz Dağı’nı genel olarak sahip olduğu zengin biyoçeşitlilik ve endemizm oranı açısından da Türkiye’nin en önemli dağlarından biri yapmaktadır. Öte yandan, Akdeniz iklim bölgesindeki etkili yaz kuraklığı ile yağışlardaki yüksek yıllararası değişkenlik her mevsimde görülebilen kuraklık olaylarının etkisini kuvvetlendirdiği gibi, yöredeki su kaynakları ve orman yangınları üzerinde de büyük baskı yaratır. Kaz Dağları, üzerinde yükseldiği yörenin yerüstü ve yeraltı su kaynaklarını oluşturan, besleyen ve onların sürekliliğini denetleyen en önemli yaşam kaynağıdır. Kaz Dağları, yükseltisi ve bölgeye bereketli yağışları taşıyan egemen hava akımları ile Akdeniz ve orta enlem siklonları açısından uygun bir konumda bulunur. Buna bağlı olarak, yörede daha nemli bir iklimin görülmesini sağladığı gibi, yöreyi doğal bitki örtüsü ve tarımsal etkinlikler açısından zenginleştirir.
Kaz Dağı ve yakın çevresinde, bakı, yükselti, jeomorfoloji, iklim gibi fiziki coğrafya etmen ve koşullarının kısa mesafelerde değişmesi, bitki örtüsü özelliklerini değiştirir ve zenginleştirir. Bunun sonucunda, Kaz Dağı’nın, güneyde Edremit Körfezi’ne bakan yamaçlarında, yüksek kesimlere doğru meyve bahçeleri, zeytinlikler, maki formasyonları, kızılçam (Pinus brutia), meşe (Quercus sp.) ve Anadolu karaçamı (Pinus nigra Arnold. subsp. pallasiana) toplulukları yer alırken, kuzeye dönük yamaçlarda, genel olarak makilerin, meşe türlerinin ve kızılçam topluluklarının yukarısında, karaçam ormanlarının yanı sıra, doğu kayını, Kızılağaç, Anadolu kestanesi, Macar meşesi vb. geniş yapraklı nemli orman türleri ve Kaz Dağı göknarı görülür. Kaz Dağı Göknarı, yeni taksonomik sınıflandırmalara göre, Türkiye’nin kuzeybatısında (Biga Yarımadası Kaz Dağı Yöresi; Bursa Uludağ ve yöresi ve Batı Karadeniz Bölümü, Ilgaz Dağları, vb.) geniş bir bölgede yayılış gösteren tüm göknarları kapsayacak biçimde Batı Karadeniz göknarı (Abies nordmanniana subsp. equi-trojani) olarak adlandırmaktadır. Daha ayrıntısıyla söylemek gerekirse, Kaz Dağı’nın (kısmen Ağı Dağı’nın da) yüksek kuzey yamaçlarında doğu kayını (Fagus orientalis) ve bugüne kadar orman botanikçilerince çoğunlukla bir Kaz Dağı endemiği olarak kabul edilen Abies nordmanniana subsp. equi-trojani’nin karışık ya da saf geniş topluluklar ve yer yer orman örtüsü oluşturacak kadar yaygın oluşu, yükselti ve bakı koşullarıyla bağlantılıdır.
Kaz Dağı, üzerinde yükseldiği yörenin yerüstü ve yeraltı su kaynaklarını oluşturan, besleyen ve onların sürekliliğini denetleyen en önemli yaşam kaynağıdır. Kaz Dağı, yüksekliği ve bölgeye bereketli yağışları taşıyan egemen hava akımları ile Akdeniz ve orta enlem siklonları açısından uygun bir konumda bulunması nedeniyle, yörenin daha nemli bir iklime, bu nedenle de doğal bitki örtüsü ve tarımsal etkinlikler açısından çevreye göre daha zengin olmasını sağlamaktadır. Kaz Dağı Yöresi Etkileşim Alanı olarak kabul edilmesi gereken Biga Yarımadası’ndaki dağlar haritalarda (örneğin, 1/1,000,000 ölçekli Harita Genel Komutanlığı Türkiye Fiziki haritasında), Kaz, Kavak, Sakar, Ağı, Armutçuk, Kayacı (Balaban) ve Dede olarak sıralanmıştır. Bu dağların her biri ayrı ayrı ve birlikte açıklanan sistem mantığından hareketle değerlendirildiğinde, titizlikle korunması gereken hassas doğal sistemlerdir. Kaz Dağı, Karamenderes, Kocaçay, Biga Çayı ile güneye dökülen akarsuları besleyerek çevresindeki yaşamın can damarlarını oluştururken, Kirazlı Balaban Dağı da Çanakkale yerleşmesinin içme ve sulama suyunu sağlayan Atikhisar Barajını beslemektedir.
Doğal kaynakların herhangi bir kesiminin taşıma kapasitesi ve buna bağlı olarak sürdürülebilirlik kuralları dikkate alınmadan kullanılmasının, ancak “Bindiğin Dalı Kesiyorsun” sözüyle açıklanabileceğini belirtmek gerekir. Örneğin Kayacı (Balaban) Dağına (Atikhisar Barajı – Sarı Çay Havzası) yapılacak bilinçsiz bir etki, örneğin doğal ortamın ve çevrenin kirlenmesine ya da aşırı kullanılmasına neden olan metalik madencilik (onun yol açtığı asit kaya drenajı, siyanür havuzlarından buharlaşma, siyanürlü liç ve atık havuzlarının bir deprem ya da heyelan sonucunda yıkılması ya da herhangi bir nedenle oluşabilecek sızıntılar, yüzeye çıkarılan, depolanan kayaçların içindeki ağır metallerin açığa çıkması, vb.) gibi bir insan etkinliği, su kaynaklarının giderek azaldığı, uzun süreli kuraklıkların yaşandığı ve kuraklaşma eğiliminin olduğu bir dönemde, Çanakkale kenti ve çevresinde suların kirlenmesine, zehirlenmeye ve ciddi su sıkıntısına neden olacaktır. Öte yandan, Biga Çayında yaşanacak bir olumsuzluk, Çan ve Biga çevresini; Kocaçay’da (Kalkım) yaşanacak bir olumsuzluk ise, Kalkım, Yenice ile Gönen çevresini etkileyecektir.
Kirazlı Balaban’da siyanürlü maden işletmesi kapsamında 200 binden fazla ağacın kesilmesi ve 600 hektar genişliğindeki ormanın yok edilmesinin olası ilk sonuçlarına ilişkin görüşlerim daha önce burada da yayımlanmıştı.
Sözlerime bir başka önemli uyarı ile son vermek istiyorum: Son yıllarda Türkiye’nin birçok yöresinde, orman ekosistemlerinde ve dağlarında yapılagelen ve Kaz Dağlarında da tüm acımasızlığı ile uygulanan çokuluslu şirketlerin ve yerli işbirlikçilerinin toplu kıyım ve yok edişleri, 8 Ağustos 2019 günü Dünya'ya tanıtılan ve açıklanan başyazarlarından birisi olduğum Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) İklim Değişikliği ve Arazi Özel Raporu’nun tüm sonuç, bulgu ve önerileri ya da mesajlarıyla da taban tabana zıttır. Sonuç olarak, BM’nin hükümetlerarası bilimsel ve teknik çalışmaları dikkate alındığında, Türkiye’de iklim değişikliği, arazi bozulumu ve çölleşmeyle savaşım ve uyum açısından da çok yanlış ‘işler’ yapılmakta olduğu açıkça görülmektedir.