Türkiye Modeli’nin Mübarek’ten farkı yok
Halkların Demokratik Kongresi’nin ‘Halkların Adalet, Özgürlük Arayışları ve Müdahaleler’ başlığıyla gerçekleştirdiği Ortadoğu Konferansı, son bir buçuk yıldır süregiden mücadeleleriyle yeni bir dönemi başlatan halkların temsilcilerini bir araya getirdi.Boğaziçi Üniversitesi Ayhan Şahenk Sa
Boğaziçi Üniversitesi Ayhan Şahenk Salonu’nda gerçekleştirilen konferans dün başladı. İki gün sürecek olan konferansa çok sayıda ülkeden konuşmacı katılıyor. Yapılan konuşmalarda, Ortadoğu halklarının devam eden mücadelesinin programlı ve etkili bir müdahale ile başarıya ulaşacağına vurgu yapıldı.
İlk oturumda “Arap Halk Hareketleri ve Mücadelelerin Geleceği, Ayaklanmalar, Arayışlar, Yıkılan Statükolar ve Uluslararası Güç Dengelerine Etkileri” başlığında Mısırlı, Tunuslu ve Faslı temsilciler konuştu.
HAMMAMİ: DEVRİMLER DEVAM EDİYOR
Tunus Emekçileri Partisi temsilcisi Hamma Hammami, Arap dünyasında yaşananların bir devrim mi yoksa emperyalist müdahalenin bir biçimi mi olduğu tartışmasının aslında emperyalist güçlerin halklara dayattığı bir yenilgi ideolojisinden kaynaklandığını söyledi. Hammami böylelikle, halkların kusurlu, aciz ve geleceğine tek başına karar veremez gösterilerek Arap dünyasında yaşanan gerçeğin üstünün örtülmeye çalışıldığını ifade etti.
Tunus ve Mısır’da yaşananların bilimsel bir şekilde ele alındığında bitmemiş, devam eden bir devrim olarak nitelenmesi gerektiğini söyleyen Hammami’ye göre bunun göstergeleri şunlar:
- Ortadoğu, kimisi orta dereceli kimisi şiddetli bir biçimde emperyalist güçlerin işgali altında. Halk bu işgalden kurtulmak istiyor ve bu halkı devrime sürüklüyor
- Son süreçte Arap dünyasında yaşananların bir geçmişi var; Tunus’ta 2008 yılından beri rejim karşısında güçlü bir biçimde çıkan işçi eylemleri, grevler ve direnişler, gençlerin ve kadınların sosyal adalet talebiyle sokağa çıkmaları hem yerel, hem de bölgesel ayaklanmaları oluşturdu. Tüm halk kesimleri şu ya da bu biçimde devrimin öncelindeki ayaklanmaların parçası oldu.
- Bu devrimler rejimdeki iktidarların değişmesine neden oldu. Mısır’dan ve Tunus’tan yükselen “sistem değişmeli” sloganı tüm dünyaya yayıldı. Tunus’ta halk bu sloganı gerçek bir değişim istediğini göstermek için kullandı ve şimdi birtakım değişikliklere rağmen esas olarak sistemin devamlılığını sağlayan yeni iktidarın bu değişimi sağlayamacağını gördü.
- Devam eden bu devrimler her ne kadar yeterince örgütlü olmasa da genel bir programa sahipti, evet, ayrıntılı bir program yoktu ama özgürlük-demokrasi-eşitlik- onurlu yaşam-adalet- sosyal adalet unsurları üzerinden bir program vardı.
“Eski rejimlerin başları düştü ama yeni bir rejim doğmadı. Sembol isimlerin düşmesi yeni bir görüntü yaratmak için yapılıyor, ama biz gerici bir rejimden başka bir gerici rejime geçtik” diyen Hammami’ye göre devrimlerin yolun ortasında durmasının sebebi birlik içinde yapılmış bir programının, stratejisinin ve liderliğinin olmayışı. “Emekçi-işçi hareketinin bu devrimlerdeki eksikliği de yol ortasında kalmanın nedenlerinden biri, bu devrimler daha çok küçük burjuvazinin eseri” diyen Hammami’ye göre bu eksikler emperyalist güçler tarafından da görüldü.
TUNUS’TA HALK CEPHESİ KURULDU
Bütün bu süreçten öğrendikleriyle geniş kesimleri kapsayan bir halk cephesinin kurulmasının ne kadar önemli olduğunu gördüklerini ifade eden Hammami, 2 hafta önce 12 farklı örgütün, demokratik kitle örgütünün ve işçi temsilcilerinin yer aldığı halk cephesinin kuruluşunu açıkladığını söyledi. “Henüz yeni doğmuş bir güç olmasına rağmen şu an en etkili üçüncü güç olan Halk Cephesi, devrimin tamamlanması için gerekenleri yerine getirmenin sorumluluğunu aldı” diyen Hammami, uluslararası dayanışmanın da çok önemli olduğunun altını çizdi.
LAHNNAOUİ: KORKU EŞİĞİ KIRILDI
Fas Demokratik Yol Partisi Sözcüsü Lhoussain Lahnnaoui de, 20 Şubat hareketi olarak örgütlenen farklı kesimlerden insanların, 2007 yılından beri süregiden hareketliliğin üzerinden örgütlendiklerini belirterek, bu hareketin ani bir çıkışla başlamadığını, daha önce hazırlıkları yapılmış olan bir halk hareketi olduğunu söyledi. Rejimin bu hareketi çok zekice karşıladığını, ayaklanmanın ilk 20 gününde anayasanın değiştirildiğini, ancak bunu yeterli bulmayan halkın 26 Nisanda sendikaların üstlendiği ve çağrısını yaptığı hareketlenmeyle başka bir evreye geçtiğini anlatan Lahnnaoui, bugün geçmişten daha fazla deneyim sahibi olduklarını ve birleşik bir mücadele cephesi için uğraştıklarını ifade etti.
ARAP DÜNYASINA TÜRKİYE MODELİ KİMİN YARARINA?
Mısır’da Tahrir Meydanı’nda günler süren direnişe bizzat katılanlardan biri olan Akademisyen Mohamed Waked, Türkiye’nin Arap Dünyasında yaşananlar karşısındaki tutumunu Mısır örneği üzerinden anlattı. Devrim sürecinde Mısır’ı ziyaret eden ilk kişinin Cumhurbaşkanı Gül olduğunu, o süreçten bu zamana Türkiye ile Mısır arasında sürekli görüşmelerin yapıldığını, Türkiye’nin Mısır’a 2 milyon dolarlık borç verdiğini anlatan Waked, Mısır-Türkiye ilişkilerinin halkların yanında yer alan kesimler açısından da kurulması gerektiğini söyledi. “Arap Dünyasına Türk Modeli” önermesini en çok Müslüman Kardeşlerin ve işadamlarının sahiplendiğini ifade eden Waked’e göre bu model, devrilen Mübarek’in aslında yıllardır uyguladığı ekonomi politikalarının eksiklerinin giderilmesi, Mısır ekonomisinin neoliberalizme daha fazla eklemlenebilmesi için emperyalistler ve burjuva çevreler tarafından destekleniyor.
Waked, Mısır halkının 2. intifada sırasında oluşturulan halk dayanışma komiteleri, arkasından demokrasi hareketi, son 4 yılda da emek hareketiyle birleşerek genişleyen kitlesel bir mücadeleye giriştiğini, bunun demokrasi lehinde olan ve işçi sınıfı nüveleri taşıyan antiemperyalist bir mücadele olduğunun altını çizdi. Rejimin farklı isimlerin başa getirilmesiyle devam ettirildiğini söyleyen Waked’a göre bu rejimin geleceği yok; çünkü karşısında daha güçlü örgütlenmeye çalışan bir halk hareketi var; “Tahrir’den beri dün ilk defa Müslüman Kardeşlere karşı bir protesto düzenlendi.”
ARAP DÜNYASI BALKANLAŞTIRILMAYA ÇALIŞILIYOR
Sol Parti Milletvekili ve Türk Alman Parlamenterler Grubu Başkan Vekili Sevim Dağdelen de bu oturumda söz aldı. Sol Partinin gelinen nokta açısından ortaya çıkan bilançoyu NATO, ABD ve gerici güçlerin bölgeye müdahalesinin olanaklarını artıran bir bilanço olarak gördüğünü ifade etti. Halkların demokrasi ve sosyal adalet isteğinin uluslararası güçler tarafından farklı bir noktaya getirildiğini, bunun da bazı kesimlere ekonomi ve silah yönünden destekler sağlanması, iç savaş ortamının tetiklenmesi, uzmanların ve askerlerin bölgeye gönderilmesi biçiminde şekillendirildiğini söyleyen Dağdelen şöyle devam etti: “Emperyalist güçler iç savaşı tetikleyerek, etnik farklılıkları kullanarak Ortadoğu’dan yeni bir Balkanlar çıkarmak istiyor. Biz bunun karşısında kendi yaşadığımız ülkelerde iktidarların bu planın parçası olduğunu açığa çıkararak ve buna karşı mücadele ederek Arap dünyasında mücadele eden halkları destekleyebiliriz.” (İstanbul/EVRENSEL)