‘Kürtçe müfredat dili olmalı’
Kürtçe ile ilgili yaptığı çalışmalardan dolayı üniversiteden atılan Dr. Nesrin Uçarlar; Direniş, Hak Arayışı, Katılım alt başlığıyla “Türkiye Siyasetinde Kürtler” adlı kitabı Büşra Ersanlı, Günay Göksu Özdoğan’la birlikte derledi. Türkiye’deki Kürtlerin cumhuriyet boyunca karşı
Kitabın hikayesini anlatır mısınız?
2010 yazıydı. Büşra Hoca (Ersanlı) birlikte bir kitap hazırlayalım, diyerek bazı yazarları ve diğer editörleri bir araya getirdi. Kitapta, cumhuriyet tarihinden itibaren Kürtler siyasete nasıl katılmaya çalıştılar, kimlerle iş birliği yaptılar, kimlerle çatıştılar, hangi siyasal görüşlerle ve partilerle nasıl buluştular, bunu ne dereceye kadar yapabildiler, hangi ideolojileri önce benimseyip sonra yeniden gözden geçirdiler, bunları anlatmak istedik.
Kitaba dair çalışmalar ilerlerken, 2011 sonbaharında Büşra Hoca tutuklandı. Kitabın derlenmesi sürecini ben ve Günay (Göksu Özdoğan) Hoca tamamladık. Her cuma onunla görüşmeye cezaevine gitmeye başladım. Kitap Büşra Hoca tutukluyken çıktı. İthaf cümlesini de (“öğrencilerimize, dayanışmak için...) kendisinden aldık.
MÜCADELE ETKİLİ OLDU
Kitap yayınlandıktan sonra Büşra Hoca da tahliye oldu...
Tabii tek başına kitabın etkisi olduğunu söylemek zor. Sadece kitabın değil, o mücadelenin (GITTürkiye’nin ve Büşra Hoca’nın arkadaşlarının ve öğrencilerinin yürüttüğü mücadelenin), yurtdışından gelen yazarların, akademisyenlerin, milletvekillerinin baskısı da etkili oldu.
ÇÖLLEŞME İÇİNDE ÇIKAN GÜÇ
Peki kitabınızda yer alan yönüyle cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar Kürtlerin durumunu özetlerseniz neler söyleyeceksiniz?
Dünyanın diğer yerlerinde görülen ulus devlet politikalarının, özellikle Avrupa’ya kıyasla geç kapitalistleşmiş ülkelerde daha da şiddetle uygulanması, diğer ulusların şiddet yoluyla egemen ulusa dahil edilmesi sürecine maruz kaldılar. Kürtler değişik dönemlerde değişik terminolojiler kullanarak bu sorunu ifade ediyorlar.
Baştan beri bir gelenekselci bir de ‘sosyalist’ Kürtler var. İkinciler, Türk arkadaşlarıyla birlikte devrim yapmak için ortak hareket ediyorlar. Sosyalizmin tartışılmaya başlandığı zamanlardan beri ve özellikle ‘reel sosyalizm’in yıkılmasıyla birlikte kimlik siyasetinin ortaya çıkması sonucu Kürtlerin sosyalistiz ama Türk değiliz itirazı var. Silahlı ya da silahsız kendi örgütlerini kurdukları bir dönem... ‘80’den sonra ise tam bir çölleşme var bir yandan, bir yandan da bu çölleşmenin içinde çıkan bir güç var...
İKİ ÜNİVERSİTEDEN ATILDI
Siz de Kürtçe ile ilgili yaptığınız çalışmalar nedeniyle üniversiteden atıldınız. Bu süreci anlatır mısınız?
Türkiye’de Kürtçe dil hakları başlıklı doktora tezimi 2008 yılında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsünde savundum. Jürinin oybirliğiyle aldığı karar sonucu doktor olmaya hak kazandım. Diplomamı beklerken (Tez başlığı değişikliği ile ilgili bir usul hatası ileri sürülerek) ve tezimin, anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilk üç maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle, savunmamın iptal edildiği tebliğ edildi. Ve tezimi yeni bir jüri önünde savunmam istendi. Beni üç kere sınava çağırdılar. Ben de sınava girmeyi reddettim. Böyle olunca üniversiteden atıldım. İsveç’te tezimi bitirdim, döndüm. Yeditepe Üniversitesindeki görevime devam ettim ve yardımcı doçent oldum. Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırma Enstitüsü için Şerif Derince ve Vahap Coşkun’la birlikte, Kürtçenin eğitimde kullanılması konusunda, Dil Yarası isimli bir çalışma yaptık. Bu çalışmadan dolayı da çalıştığım üniversiteden atıldım. Hem çalışma hem de çalışmanın tanıtımı sırasında yaptığım konuşma gerekçe gösterildi. Her iki üniversiteye açtığım davayı da kaybettim.
KÜRTLERLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR SÜRECEK
Peki Kürtlere dair çalışmalarınızın devamı gelecek mi?
Tabii ki gelecek. Asıl çalışmak istediğim ve şu anda da çalıştığım konu adalet nasıl affedeceğiz? Affetmeli miyiz? Özellikle de mağdurlar adaleti nasıl tanımlıyor... Mesela her iki tarafın da kadınları, erkeklerin söyleminin kurbanı, ama Kürt kadınları Türk annelerine göre siyasal bilince ulaşma konusunda daha şanslılar. Kürt anneleri bu sorunun özünün farkında. Ama Türk annelerinin çoğu oğulları ölünce ortada bir sorun olduğunu fark ediyorlar. Yine yaşanan can kayıplarındaki cinsiyet farkı bana önemli gibi geliyor. Barış Annelerinin sadece oğulları değil kızları da ölüyor oysa şehit anneleri sadece erkek çocuklarını kaybediyor. Erkeklik ve şehitlik söylemi çok daha içice geçmiş durumda. Genel olarak bu iki tarafın adaleti nasıl anladıklarını merak ediyorum. (İstanbul/EVRENSEL)
DİLİN YASAĞI BARIŞI ENGELLER
Kürt öğrencilerin ana dilde eğitim talebi olmuştu...
Mesele Kürtçenin seçmeli ders olarak verilmesi ya da müfredat dili olmasıyla çok alakalı. Çünkü müfredat dili olması durumunda yaşamın her alanında kullanılacağı ve böylece Kürtlerin kendi kendini yönetme isteği açığa çıkıyor. Bence bunda bir beis yok. Beni ilgilendiren şey, yeni neslin toplumsal sorumluluğu paylaşacak, susmaya zorlanmayacak, konuştuğu dil yüzünden aşağılanmayacak olmasının garanti altına alınması. Konuştuğunuz dil toplumda konuşulmuyorsa, o dile itibar edilmiyorsa, bu da aşağılanmaya girer. Bunları yaşamayan bir nesille barış sağlanır. Ayrı devletlerde olacaksa bile birlikte yaşayacağız. Çünkü komşuyuz.