Arap Coğrafyasında geçen hafta | Tunus cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aslında ne oldu?
Tunus’ta birçok kesim için sürpriz olan cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları halkın hem iktidara hem de muhalefete verdiği bir ceza olarak yorumlandı.
Fotoğraf: Pixabay
Ali KARATAŞ
Yusuf ERTAŞ
Tunus’ta bu ayın 15’de cumhurbaşkanlığı seçimleri gerçekleşti. Seçimlerin resmi olmayan sonuçları Arap dünyasında tartışılmaya devam ediliyor. Kısa bir hatırlatma yapalım: Seçimlere 26 aday katıldı. 2014’te yapılan seçimlerden tamamen farklı bir tablo ortaya çıktı. Tabloyu şöyle özetlemek mümkün;
1. Seçimlerde en yüksek oyu yüzde 18,4 ile Anayasa Hukuk Profesörü olan bağımsız aday Kays Sait aldı. İkinci en yüksek oyu yüzde 15,58 ile yolsuzluk suçlamaları nedeniyle cezaevinde olan Tunus’un Kalbi partisinin lideri Nebil el Karvi elde etti. Bu iki aday ikinci tur seçimlerine katılmaya hak kazanmış oldu.
2. İktidardaki partilerin adayları tam bir hezimet yaşadı. Müslüman Kardeşler’in (İhvan) Tunus kolu olan Ennahda’nın adayı Abdülfettah Moro yüzde 11 civarında oy alarak yarışı üçüncü sırada tamamladı. Başbakan Yusuf Şahid ise yüzde 7,38 oy oranı ile tam bir hayal kırıklığı yaşadı.
3. 2014 seçimlerinde üçüncü en yüksek oyu alan Halk Cephesi, yaşadığı iç bölünmeler ve tartışmalar nedeniyle bir varlık gösteremedi.
Al Arab al Cedid gazetesinden Filistinli Yazar Mahmut el Rimavi, seçim sonuçlarının hem rejime hem de muhalefete yönelik cezai bir tutumu içerdiğini yazdı. Rimavi, Kays Sait’in başarısını, yürüttüğü seçim kampanyasına bağladı. “Kays Sait, partili olmamasına rağmen genç destekçileriyle mütevazi bir seçim kampanyası yürütmüştür” dedi. Bu noktada kampanyada öne sürdüğü halk devrimini hatırlatan “Halk istiyor” sloganının ve kampanya dilinin etkili olduğunu ifade etti.
İSRAİL SEÇİMLERİ KAOSU BÜYÜTÜR MÜ?
Coğrafyada seçim yaşayan diğer bir ülke İsrail oldu. İsrail seçimlerinde gözlemlenen ilk olgu, son derece parçalı bir meclis yapısının ortaya çıktığıdır. Son veriler ışığında eski Genelkurmay Başkanı Benny Gantz’ın liderliğini yürüttüğü Mavi Beyaz İttifak parlamentoda 32 milletvekili ile temsil edilecek. Natanyahu’nun başında bulunduğu Likud Partisi ise 31 sandalye kazandı ve ikinci sırada yer aldı. İsrail vatandaşı Filistinlileri temsil eden 4 partinin oluşturduğu Ortak Arap Listesi, 12 milletvekili çıkararak üçüncü parti konumuna yükseldi. Gantz’ın başını çektiği ve birçok ittifakı barındıran merkez ve sol blok 56, Netanyahu’nun önderliğindeki sağ blok ise toplamda 55 sandalyeye sahip görünüyor.
Rai al Youm gazetesi, başyazısında işlediği İsrail seçimlerinin sonuçlarının ülke içinde siyasi kaosu büyüteceğini yazdı. Gazete, İbrani devletini neredeyse otuz yıl boyunca Benjamin Netanyahu efsanesinin yönettiğini ama ortaya çıkan sonuçlara göre bu efsanenin bittiği yorumuna yer verdi.
TUNUS CUMHURBAŞKANLIĞI: YENİ BİR LİDERLİK TARZI
Mahmut el RİMAVİ
Al Arab al Cedid
TUNUS Cumhurbaşkanı Essebsi’nin 25 Temmuz’daki ölümünün ardından ve cumhurbaşkanlığı ime parlamento seçimlerinin tarihinin açıklanmasından bu yana, Tunuslular, eşsiz bir seçim mevsimi yaşıyorlar. 15 Eylül Cumhurbaşkanlığı seçiminden 3 hafta sonra süreç ikinci turla tamamlanacak. Halk, Kays Sait ve Nebil el Karvi arasında karar verecek. İlk turun sonuçları deprem veya tsunami olarak tanımlanmıştı. Seçimlerde “büyük” ve “tarihi” partiler başarısız oldu. Bağımsız aday Kays Sait en yüksek oyu alırken, ikinci en yüksek oyu yeni kurulan Tunus’un Kalbi partisi lideri hapiste yatan Nebil el Karvi aldı.
Ancak nüfusun bir yüzdesinin seçimlere gitmediği görülüyor. Bundan 16 ay önce gerçekleşen belediye seçimlerine katılım yüzde 35 idi. Ama son seçimlere katılım oranı yüzde 49 kadar yükseldi. Bu normal bir orandır. Bununla birlikte genç kuşaklarda oy kullanma oranı çok düşük. Sol ve İslami kesimlerden Kays Sait’e oy verme oranı yüksek.
2014’teki parlamento seçimlerinden bu yana partiler çoğaldı ve muhalefet arttı. Merkezi partiler ve sol partiler arasında dağılmalar yaşandı. Partizan olmayan bir adayın başkanlıkta birinci olması bu dağılma sürecine katkıda bulundu. Kays Sait, partili olmamasına rağmen genç destekçileriyle mütevazi bir seçim kampanyası yürüttü. Devlet desteğini (100 bin Tunus dinarı) kabul etmeyen tek adaydı.
Bu seçimlerdeki ironi, seçmenlerin tercih ettiği iki kişide yatıyor. Bunlardan biri münzevi ve savunmasız. İkincisi, “Nessma” kanalıyla reklam karşılığında ayni bağışları fakirlere veren aktif bir iş adamı. Halen vergi kaçakçılığı ve fon kaynakları ile ilgili idari suçlamalar konusunda adli inceleme altında bulunuyor. Bu nedenle, seçimlerin sonuçları hem rejime hem de muhalefete yönelik cezai bir tutumu içeriyor. Ancak seçim sisteminin 6 Ekim’deki parlamento seçimlerinde cezanın tekrarlanmayacağına dair güvence verdiği görülüyor. Kays Said’in ne partisi ne de seçim listeleri mevcut. Bazı partiler onu yanlarında tutmaya çalışıyor. Karvi’nin partisi olan “Tunus’un Kalbi”, büyük ölçüde cumhurbaşkanlığına odaklanmış durumda.
Eski Anayasa Hukuku Profesörü Kays Sait, diğer adaylarla katıldığı tartışmalar dışında neredeyse sessiz kaldı. Karvi, parmaklıklar ardında tutulduğu için tamamen sessizdi. Bu durum artan iletişim ve medya varlığının, ümit edilenin tersi sonuçlara yol açabileceğini göstermektedir.
Kays Said’in birinciliği almasındaki başarısının, onurdan ziyade bir görev sorumluğuyla hareket eden politik modelden kaynaklandığı söyleniyor. Ayrıca başarısı ahlaki boyuta ve sözcük seçme becerisine dayanmaktadır. Seçiminden önce, gücü bir acı olarak nitelendirdi ve olmamasını diledi. Kartaca’ya girişin hiçbir zaman amacı veya dileği olmadığını söyledi. Daha önce bakanlık makamları teklif edilmiş ve reddetmişti. Ayrıca kampanya sloganı olarak ustaca “Halk İstiyor” ifadesini seçti. Bu, halkın güvenini yeniden sağladı ve eski rejimi deviren halk ayaklanmasının atmosferini uyandırdı. İnsanların ne istediklerini bildiklerini ve her durumda insanların ne istediklerini dinleyip programlara çevirmenin önemli olduğunu vurguladı. İlk turun sonuçlarının açıklanmasının ardından, seçim kampanyasının geleneksel olmadığını ve gençlerin kendileri tarafından yürütülen bir panel tartışması gibi olduğunu gösterdi. Bu gençler kampanyanın yürütülmesi için bağış toplama alanında aktif kaldılar.
Ek olarak, Kays Sait, klasik bir Arapça dilinde, hiçbir gramer hatası yapmadan ve tek bir argo veya yabancı kelime ile karıştırmadan sert ve sıcak bir ton kullanarak kısa ve yoğun konuşmalar yapmada diğer adayların karşısında mükemmel bir başarı yakaladı. Tunuslular, liderlerinin konuşmalarında asla böyle bir tarzı deneyimlememişlerdi. Ancak sonuçta, liderlerin yarı popülist basmakalıp klişelerini kırmayı başardı ve halkına düz dilde hitap eden bir yazarın saygınlığını aldı.
Geçiş aşamasında en zoru aşan, hatalar için bir çare üreten ve aynı kararlılıkla süreci sürdüren Tunuslu kadın ve erkekleri kutluyoruz.
İSRAİL SEÇİMLERİ KAOSUN HABERCİSİ Mİ?
Rai al Youm
Başyazı
İSRAİL işgal devleti, son parlamento seçimlerinin ortaya çıkardığı “çıkmaz” durumunun ardından, bir siyasi kaosun eşiğinde duruyor. Rekabet eden iki blok; Likud ve Beyaz-Mavi’nin koltuk sayısı hemen hemen birbirine eşit. İkisi de hükümet kurabilecek kadar sandalye kazanamadılar.
Teorik olarak iki parti kazandı. Bunlardan birincisi koltuklarını dörtten dokuza yükselten aşırı sağcı Evimiz İsrail Partisi’nin başkanı Avigdor Lieberman. Diğeri ise 1948’de işgal edilen bölgelerdeki Arap halkını temsil eden ve sandalye sayısını 13’e çıkaran Ortak Arap Listesi. Burada zafer nitelemesi, siyasi hareketlerin herhangi bir hükümetin kurulmasında doğrudan veya dolaylı olarak aktif ve potansiyel oynayabilecekleri rolleriyle özetlenmiştir.
İktidardaki İsrail seçkinlerinin boynu üzerinde bir güç kılıcı haline gelen bu siyasi kaos, yeni bir karışıklık hali ekledi. Seçimler; “zayıf karar vermeye” ve “İsrail toplumunda benzeri görülmemiş bölünmeye” işaret etmektedir. İsrail caydırma sisteminin; kuzey cephesinde Hizbullah, güney cephesinde Hamas, İslami Cihad ile doğudaki Irak’ta Haşdi Şabi gibi direniş hareketleri karşısında aşındığı bir dönemde bu seçim sonuçları geldi.
Neredeyse otuz yıl boyunca İbrani devletini Benjamin Netanyahu efsanesi yönetti. Barış anlaşmalarını parçaladı ve Arap ulusunun dağıtma planlarına aktif olarak katıldı. “Arap ülkeleriyle normalleşme” komplosunu sağlamlaştırdı. Filistin davasını ve onurlu direniş olgusunu çarpıttı. Netanyahu, ulusal birlik hükümeti kurmayı amaçlayan temasların bir sonucu olarak neredeyse bitmek üzere.
Netanyahu, herhangi bir birlik hükümetine engel oldu. Çünkü bu hükümet, katılabileceği partilerin nefreti ve güvensizliği nedeniyle kendi liderliği altında kurulamayacak. Aynı şekilde, en büyük rakibi Lieberman’ın en önemli gündemi, Netanyahu’nun devrilmesi.
Likud’da ya da Beyaz-Mavi blokta, Generaller ve Lieberman’ın partileri de olsun hepsi tek bir amaç üzerinde buluşurlar: “Araplara ve Müslümanlara düşmanlık. İsrail’in ırksal ayrımcı bir devlet olarak kalması ve Nil’den Fırat’a Büyük İsrail’in kuruluşu sağlamak. Yıkıcı ırkçı devlette Yahudi kimliğini korumak ve kalan bütün Filistinlileri tarihi toprakları olan Batı Şeria ve Kudüs’ten Ürdün’e sürmek”.
SURİYE SAVAŞI SONA ERDİ Mİ?
Muhammed NUREDDİN
al Haliç
TÜRKİYE, Rusya ve İran cumhurbaşkanları arasındaki Ankara zirvesi sona erdi. Bu üç lider arasındaki beşinci zirve. İki yıl önceki kuruluşundan bu yana “Astana Süreci’nin” 14. buluşması.
Suriye’deki savaşın bittiğini, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov söyledi. Gerilimler iki alanda mevcut: Fırat’ın doğusunda ve İdlib’te. Gözlemcilere göre bu ifadeler Suriye’de artık savaş olmadığını yansıtıyor. Bu ne anlamına gelir? Rusların ABD ile çatışmasının kırmızı bir çizgi olduğu anlamına gelir. Amerikalılarla ve dolayısıyla Kuzeydoğu Fırat bölgesindeki Kürtlerle de herhangi bir savaş olasılığı yok.
Bazı çatışmalar, çarpışmalar ve parmak ısırmalar olabilir. Fakat bundan ötesi değil. Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın Birleşmiş Milletlere mesajına gelince; mesajda YPG “terörist ve ayrılıkçı” olarak nitelendirildi ve Fırat’ın doğusundaki bölgelerden uzaklaştırılması gerektiği ifade edildi. Lavrov’un açıklamalarının gölgesinde bunlar kabul edilemeyecek. Çözüm, barışçıl olması hesaplanan son sürece bırakıldı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in iki hafta önce Fırat’ın doğusunda Türkiye sınırında güvenli bir alanın kurulmasına için destek vermesi, Ruslara göre oradaki savaşın sona erdiğinin güçlü bir göstergesi.
Putin ile Erdoğan arasında son Soçi zirvesinden sonra yapılan savaşın sona erdiğine yönelik birçok açıklama, İdlib’de ateşkes için temeli attı. Suriye ordusunun yeniden kazandığı Han Şeyhun savaşı, Maarat el-Numan’daki gibi başka benzer savaşlar olsa bile Suriye savaşının son savaşı gibi göründü.
Ankara zirvesi; İdlib bölgesinde Han Şeyhun savaşından sonra Suriye kuvvetleri tarafından kuşatılmış olanlar da dahil Türk kontrol noktalarında ateşkes ilan etti. Türk Savunma Bakanı, Türk kontrol noktalarının saldırıya maruz kalınması durumunda Suriye ordusunu durdurmak için tehdit ediyor.
Büyük sürprizler olmadıkça, krizin tüm tarafları arasında siyasi bir sona ulaşılana kadar mevcut statüko devam edecek gibi görünüyor. Durum her türlü macera ve riskten uzakta rasyonelliğe yakın bir sürece işaret ediyor.
Çatışma sürecini kontrol eden iki güç ABD ve Rusya. Amerika doğrudan ve Kürtlerin koruma güçleri aracılığıyla Fırat’ın doğusundaki tüm alanı kontrol ediyor. Bu bölge, zenginliklerin ve suyun bulunduğu ve Şam - Bağdat – Tahran yolunun geçtiği yer. Suriye coğrafyasının üçte biri. Rusya, Amerikalılar ile askeri bir çatışmaya giremez. Cerablus, Afrin ve İdlib bölgelerindeki Türk varlığı Rus onayına dayanmaktadır. Rusya’nın onayı olmadan Şam veya İran’ın bu bölgeleri ele geçirmek için savaşa gireceğine dair bir gösterge yok. Ankara ile Moskova arasındaki çıkarlar ittifakında bu seçenek mevcut değil. Türkiye’nin güvenli bölgenin iki hafta içinde ciddi bir şekilde tamamlanmadığı takdirde, askeri saldırı düzenleyeceği tehdidinin ABD’nin reddettiği şartlarda sahada gerçekleşmesi mümkün gözükmüyor.
Yeni Suriye anayasasını görüşmek üzere anayasa kurulunun oluşumunun tamamlandığını duyurulması ve yakında çalışmalara başlamasının umulması; savaşın ve büyük mücadelenin bittiğinin ifadesi.