Tuzla’daki fabrika yangını ilk değildi böyle giderse son da olmayacak
"Tuzla'daki fabrika yangınının adli yönü elbette araştırılacaktır. Ancak sorun aslında birkaç kişiye mal edilmeyecek kadar önemlidir."
Fotoğraf: DHA
Erman TÜRKMEN
Tuzla
Geçtiğimiz çarşamba günü bir fabrika yangını ile Tuzla tekrar gündeme geldi. Aslında bu ne ilkti, maalesef alınmayan önlemler nedeniyle ne de son olacak.
25 Aralık 2017 tarihinde Tuzla’da kanalizasyona bırakılan kimyasal atıklar nedeni ile ilçenin büyük kısmını saran koku, korku ve paniğe neden olmuştu. 97 kişinin hastaneye kaldırılmasına neden olan olayla ilgili açılan davada 1’i mühendis 10’u kimyasal atığı kanalizasyona bırakan vidanjörlerin şoförleri olmak üzere 11 kişi yargılanıyor. Olayla ilgili vidanjörlerin sahipleri ve şoförlerden oluşan 10 kişi için 6,5 yıl, İBB’de mühendis olarak görev alan E.Ş. içinse 1 yıl hapis cezası isteniyor. Kuşkusuz olayın soruşturulması önemlidir ve sorumlular mutlaka cezalandırılmalıdır. Ancak bir yanda gerçek sorumluların yargılanmaması, diğer yanda halk ve çevre sağlığı olunca o günden bugüne önlem alınması noktasında çok ilerlememiş olmak gibi sorunlar orta yerde duruyor. Son “kimyasal felakette” de bunu görmekteyiz. Konu sıcaklığında gelen yetkililer, olay medyadan düştüğü zaman, bir başka felakete kadar başlarını kuma gömüyorlar.
Geçtiğimiz ay Tuzla’nın belli başlı mahallelerinin muhtarlarının bir araya gelmesiyle imza kampanyası başlatılmıştı. Tüm mahallelerde yöre dernekleri üzerinden süren imza kampanyasında toplanan imzalar belediye aracılığı ile ilgili yerlere ulaştırıldı. Ancak son olay gösteriyor ki durum sadece koku meselesini aşıyor. İnsan ve çevre sağlığı önceliğiyle bir kamuoyu oluşturulması acil bir hale gelmiştir.
Ayrıca bu imza kampanyası sırasında şahit olduğum bir olayı anlatmak istiyorum. Karadenizli bir dernekte otururken dernek başkanı üyelerine imza atma çağrısı yaptı. Dernek üyesi olan, aynı zamanda deri sanayide çalışan bir işçi arkadaş, kendisinin imza atamayacağını, çünkü burada çalıştığını iafde etti. Bundan dolayı işini kaybetme ya da işyerinin kapanma riskinin olması nedeni ile imza atmayacağını ifade etti. İşçinin sağlık ve iş arasındaki seçimini çalışmaktan yana kullanması münferit bir örnek gibi gözükse de bu tutum aslında işçilerin nasıl bir baskı altında olduklarını ve kendi taleplerini savunma noktasında da bu gibi bir ikilem arasında kaldığını gösteriyor. Ancak “Ya işten atılırsam, ya da işyerim kapanır da işsiz kalırsam” türünden kaygılar açıkçası patronların elini güçlendiriyor.
***
Son olayın adli yönü elbette araştırılacaktır. Ancak sorun aslında birkaç kişiye mal edilmeyecek kadar önemlidir. Evet sorumlular cezalandırılmalı ancak bundan öncekilerde olduğu gibi vaatler, yapacağız, edeceğiz türünden açıklamalarla geçiştirilmeden önlem alınmalı. Mesela yerel seçim yeni yapıldı. Bir ilçenin belediye meclisi ya da kent konseyi ne işe yarar? Bugün Tuzla’da yerel belediye de iktidar olan AKP ve ortağı MHP, muhalefetteki CHP ve İyi partili meclis üyeleri ne işe yarar? Kent konseyi olarak ifade edilen ilçedeki bütün “sivil toplum örgütlerini” kapsayan bir oluşum neden atıl durumdadır? Sadece olay sırasında gidip olay yerinde inceleme yapmakla yasak savmak yerine ilçedeki tüm paydaşların içinde olduğu, bilim insanları, odalar, sendikaları da kapsayan geniş bir platform ile alınacak önlemler tartışılmalıdır. Elbette son olayın ardından meslek odalarının yaptığı açıklama ve yapılması gerekenlere ilişkin çağrılara kulak verilerek başlanılabilinir. Yoksa Tuzla’da son birkaç yılda olduğu gibi yeni felaketleri duymaya devam edeceğiz.