Tarım politikası bir avuç insanın çıkarına uyuyor: Üretici borçlu, seralar boş
Tarımda artan üretici maliyeti üretici köylüyü kara kara düşündürüyor. Mersin'de konuştuğumuz çiftçiler borcu borçla kapattıklarını, girdi maliyetlerinin artışıyla kâr edemediklerini söylüyor.
Fotoğraf: DHA
Merve KARATAŞ
Kutluay ORDU
Mersin
Mersin'de örtü altı üreticiliği yapan üretici köylü dertli. Üretimin maliyeti birkaç yılda katlanırken gelir artmıyor. Üretici bankalara borçlu, aldığı krediyi ödeyemiyor. Bunun karşısında geçinebilmek adına komisyonculardan dahi ‘destek’ alıyor ve komisyonculara bağımlı noktada. Seraların bir bir dizildiği Kazanlı Mahallesi’ne; bugün seraların yarısı boş, seralar neredeyse harap durumda. Üretici maliyetini karşılayamadığı seraları boş bırakarak ‘zararın kenarından’ dönüyor. Harap seralar ise gösteriyor ki ocak ayında meydana gelen şiddetli yağış, dolu ve fırtınanın yaraları ise hâlâ sarılamamış. Üreticinin talebi ise kredi değil, girdi fiyatlarının ucuzlaması.
Bizi üretici köylülerle bizi buluşturacak olan Meysem de örtü altı üreticisi. İlk durak noktamız Erkan Bilmez. Patlıcan ve fasulye üreticisi. Örtü altı üreticiliğine 1980’li yıllarda başlamış. “İlk başlarda fena değildi” diyor, “Yıl içerisinde 6 ay çalışıp 6 ay tatil yapabiliyorduk. Teknoloji geliştikçe üretim daha farklılaştı. Geliştikçe maliyetler yükseldi, işlerimizin ağırlığı yükseldi.”
Erkan Bilmez ile Meysem örtü altı üreticiliğine birlikte başlamış. İşler kötü gidince bir fabrikada işe giren Erkan Bilmez, ne işçilikte ne de üreticilikte umduğunu bulabilmiş. Ek iş olarak tarlaya dönmüş, umduğunu yine bulamamış: “Ne zaman yabancı tohum devreye girdi işlerimiz tepetaklak oldu” diyor, “Yıl içerisinde 12 ay ful çalışıyoruz ve işin altından kalkamıyoruz. Girdiler her sene ikiye üçe katlanarak karşımıza çıkıyor. Bu arada ürettiğimiz ürünleri yaklaşık 8-10 yıl önceki fiyatla ancak satabiliyoruz. Üretim boşluğu oldu zaten üreticilerin yüzde 70’i doğal afetlerden etkilendi ve maliyetlerini karşılayamadı.”
BORCU BORÇLA KAPATIYORUZ
Her sene borçlarının katlanarak arttığından bahseden üretici Erkan Bilmez, “Halkın yüzde 98’i bankalara borçlu. 95 yılından beri borçluyuz. Borcu borçla kapatıyoruz. Bir bankadan borç alıp öteki bankanın borcunu ödüyoruz. 4 çocuğum var ve aldığım aylık 3 bin lira ile geçinemiyoruz. Ek gelir olarak çiftçiliği seçtim. Krizi, maliyeti bu şekilde geçiştirmeye çalışıyoruz. Çoğu üretici arazisini satsa yine borcunu karşılayamaz” ifadelerini kullanıyor.
“Evet biz şu an üretebiliyoruz” diyen Meysem devam ediyor, cümlesine ‘ama’ ile devam ediyor: “Ama satamadıktan sonra hiçbir anlamı yok. Bizi üretmek için yönlendirdiler bu konuda destek verdiklerini söylediler, üretim alanımız genişledi ama iş pazara gelince herhangi bir çalışma olmadığı için tuzağa düştük gibi hissettik. İhracat daraldı ve bundan dolayı biz de ürünlerimizi 8-10 yıl önce sattığımız fiyata satıyoruz.”
HAYAT KÖTÜLEŞİYOR
Ali isimli üreticinin yanındayız. Ali, biber ve muz yetiştiriciliği ile hayvancılıkla uğraşıyor. Hayat onun için giderek kötüleşiyor. “Şu an yapabildiğimiz tek şey mevcut durumumuzu koruyabilmek” diyor. Ali, “Eskidendi o kazançlar. Şimdi girdiler yükseliyor ama bizim sattığımız ürünler hâlâ aynı fiyatta. Eskiden kazancımızla ailemizi geçindirebiliyorken şu an sadece maliyeti karşılıyor. Üretici de tüketici de memnun değil. Kimisi komisyoncularda kimi tüccarda suç buluyor. Ama komisyoncunun aldığı belli. Burada boşluktan faydalanan bir kesim var ama bunlar komisyoncular değil bu boşluğu yaratanlar. Devletin uyguladığı politikalardan kaynaklı üreticiden tüketiciye gelene kadar fiyat fazlasıyla artıyor burada sadece komisyoncuları, aracıları suçlayamayız” diye konuşuyor.
SORUN VAR, ÇÖZÜM YOK
Üretici Ahmet’in yanındayız. Muz yetiştiriyor. O da kendi deyimiyle ‘mahvolmuş’ durumda. “Tek başına kooperatifleşme de pek bir çözüm sunmuyor. Sonuçta yine hükümetin tarım politikalarından kaynaklı bir yere kadar çözüm oluyor. Üretici bölgelerinde hal şart ama onları da kapattılar. Yerel yönetimlerle bir şeyler yapılabilir. Örneğin belediyenin şirketi üretici birliği yeterli olmadığında devreye girip tüketiciye de uygun fiyatla ürünleri sunabilir. Aşırı kâr amacı bu şekilde olmamış olur. Ben direk o şirkete versem o tüketiciye uygun fiyatlı ulaştırılabilir. Özel şirketler kendi kârlarını düşünüp daha düşük fiyata almaya çalışıp, tüketiciye çok pahalı satıyor. Yerel yönetimlerle bu konuda iş birliği yapılmalı” diyor. Röportajı yaptığımız gün ‘tarım konferansına’ katılmış. Şöyle anlatıyor: “TOBB başkanı çıktı konuştu. Üreticilerin halini ihracatçılar konuştu. Öyle bir tablo çizdi ki sanki biz orada yokuz… Biz konuşamadık. Bize sadece mazot desteğinden bahsettiler ama benim istediğim benim ürünümü değerinde al, pazarla arkadaş.”
‘MAYIS AYINA ÇÖPE BİBER, DOMATES DÖKÜYORUZ’
Üreticiye göre tarım politikası nasıl olmalı? “Bizim başımızdaki insanlar zaten tarımı yok etmeye çalışıyorlar” diyen Erkan Bilmez şöyle konuşuyor: “Biz şimdi dışa bağımlıyız. Çünkü millet tarım yapamıyor pahalılıktan. Yapabilenler ise yandaş olanlar. Ona destek veriyor onun malı satılıyor. Birkaç kişi için yüzlerce üretici mağdur bırakılıyor. Mayıs ayında sahile çöplere biberimizi domatesimizi döküyoruz. Biz de mağduruz tüketici de. Biz düşük fiyata malı satıyoruz ama tüketiciye gelene kadar fiyat artıyor. Araya aracılar kabzımallar giriyor.” Bilmez’in sözünü Meysem tamamlıyor; “Bu da sistemin boşluğundan. Devletin burada bilinçli bir tarım politikası yapmadığından kaynaklı. İl ilçe tarım müdürlükleri ziraat odaları örgütlerimiz var ama bunların şu an ne yaptıkları bilinmiyor. Biliyoruz ki hükümet üreticilerin ve halkın değil birkaç kişinin çıkarlarına uygun politikalar sürdürüyor. Üreticilerin örgütlenmesi, örgütlenerek ürününe sahip çıkması gerekiyor. Sendikaya ihtiyaç var.”
MALİYET ARTTI
Kullanılan gübrenin 8 yıl önce çuvalı 11 liraya alınırken, şimdi 25 kg aktogro kova alınıyor. Fiyatı 400-500 lira arasında olan bu pahalılık maliyeti artırıyor. 10 günlük periyotlarla verilmesi gereken gübre şimdi 20 gün aralıklarla verilebiliyor. Maliyetten kaçış, ürün kalitesini azaltıyor.