Hastane değil fabrika
Şehir hastaneleri sağlıkta dönüşümde ne ifade ediyor?
Baran ÖZ
İzmir
Şehir Hastanesi modelini anlamak için sadece şu an işlemekte olan şehir hastanelerinin koşullarını incelemek yeterli bir çözüm değil. Bu model ancak kamu-özel işbirliği modeli, sağlıkta piyasalaşma süreci ve hekimlik etiği ile çatışan özellikleri ile birlikte anlaşılabilir. Sağlıkta dönüşüm talebini yaratan koşullar ile bu dönüşüm neticesinde sağlıkta yaratılan sorunlar çözümlenebilir. Türkiye’ye İngiltere’den ithal edilen yap-kirala-devret düzenindeki bu işletmeler daha şimdiden hazine için büyük bir yük ve risk kaynağı. Halk sağlığını gözetmeyen koşulları ve ne kadar az çalışan o kadar çok iş mantığı ile yürütülen yapısı ile bir hastaneden çok bir fabrika gibi işlemektedir.
Ekonomik arka planı ile tamamen bazı sermaye gruplarını zenginleştirme amacı apaçık ortada olan şehir hastaneleri projesi sağlık hizmetini bütün prensiplerini çiğner vaziyettedir. İlk elden sağlık hizmetinin kamu güvencesine sahip kamu görevlilerince ve kar aranmaksızın sunulması anlayışını ortadan kaldırmaktadır. Kazanç beklentisi olmaksızın bu işe soyunacak özel girişimcinin olmayışı hizmetlere kar payı ekletecek ve faturası vatandaştan çıkarılacaktır. Ayrıca kamu yatırımı olmayan bu hastanelerin nasıl denetleneceği konusu muallak.
SAĞLIĞA DARBE: PERFORMANS SİSTEMİ
Sağlıkta dönüşüm programının en son aşaması olan Şehir Hastaneleri, sağlık hizmetinden uzaklaştırılan Sağlık Bakanlığı’nın, sorumluluklarını devrettiği “verimlilik” ve “maliyet etkinliği” gibi önemli dertleri olan işletmelerin elinde sağlığa en büyük darbe performans sistemi ile vuruldu. Türkiye performansa dayalı ek ödeme sistemi ile bir hastaya muayenenin 5 dakikaya indiği, hastaneye başvuruların arttığı, sağlık hizmetinin niteliğinin düştüğü, sağlık çalışanlarının iş temposunda tükendiği bir ülke haline geldi. Bu dönem sağlıkta şiddetin tavan yaptığı süreç olarak da ilerledi. Ayrıca “MR cihazı başına görüntüleme sayısı” ve “1000 kişiye düşen MR görüntüleme sayısı” ile dünyada birinci ülke haline geldi. Şehir hastanesi bu sürecin kar maksimizasyonunun doruğu oldu. Çekirdek sağlık hizmetleri dışında destek sağlık hizmetleri ve yüksek teknoloji gerektiren görüntüleme teknikleri tamamen özel şirket tarafında üzerine kar payı konularak karşılanmaktadır. Hizmetten kazandığı yanında şirketin aldığı kira taahhüttü Şehir Hastanesinin %70 doluluk oranları üzerinde hesaplandığı görülmektedir. Ayrıca bu ihalelere giren şirketler yabancı bankalara yüksek faizden kredi ile borçlanmış eğer borç yükümlülüğünü de yerine getiremezse risklerinin hepsini hazinenin üstleneceği noktasında anlaşarak bu ihaleye girmiştir.
SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM
Bütün bu sorunları bir örnek üzerinden incelemek isabetli olur. Mersin Şehir Hastanesi(MŞH); Mersin Devlet Hastanesi ve Kadın Doğum Çocuk Hastanesi’nin kapatılması ile kurulmuş şehrin kuzeydoğusunda yerleşim yerlerinden uzak (hatta bazı bölgelerin 30 km uzakta olacak şekilde) yapılmıştır. Alan ücretsiz olarak yüklenici firmaya tahsis edilmiştir. Hastalar ile Mersin Tabip Odası’nın yaptığı anket sonuçlarına göre katılımcılar MŞH’ye sadece sosyal alanlar ve resepsiyon hizmetleri noktasında çok iyi puan verdi. Ulaşım ve sağlık hizmeti konusu ise memnuniyetsizlikle karşılanmıştır.
Sonuç olarak ülkemizde sağlıkta dönüşümün son dönemi olarak alınabilecek şehir hastaneleri modelinden vazgeçilmeli; kamunun kaynaklarını kullanarak sağlık ihtiyacının karşılanmasını temel alan, sağlık hizmetlerine erişimin kolay olduğu yeni bir kamu sağlık hizmeti yapılanmasına gidilmelidir.