'Ankara-Diyarbakır hattı arızalı'
Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven, “ Dağda ölen teröriste ağlamayan insan değildir” dedi. Cevap anında Ankara’dan geldi; Başbakan Recep T. Erdoğan “Ağlamıyoruz, ağlamayacağız” dedi.
Ortalık buz kesti...
Nasıl olmasın ki; orta yerde, yaşam-ölüm mevzubahis iken.
İşin asıl, yani mesele öldürüp ağlamak mı, kurtarıp -yaşatıp- ağlamamak mı?
Başbakan doğru bir şeyi söylüyor! Erkekler ağlamaz! Savaş da erkekler arasında olur. Zaten dememişler mi “Ağlarsa ana(m) ağlar”. Herkes de “Analar ağlamasın” diyor. Başbakan da AKP kongresinde dememişmiydi. Ayrıca Başabakan veya Polis Şefi ağlarsa, Sayın Kılıçdaroğlu anında demez mi “ağlayacağına sorunu çözsene”, “işi bitirsene”... Genelkurmay Başkanı bir cenaze töreninde ağlayınca, “O’nun işi ağlamak değil” dememişmiydi.
Başbakan bu yönlü eleştiriyi ve verilecek cevabın önemini, zorlayıcılığını düşünmüş olmalı muhakkak!
Meselenin bir diğer yanı da öldürüp, üldürüp ağlamanın bir anlamı, kıymeti harbiyesi olmaz. İnsan üzüldüğü, ağladığı bir şeyi bir kez yapar; değil mi ki ikinci kez yapınca kimse inanmaz ağlamaya, ağlayana...
Böyle olsa da işin travması daha da önem kazanıyor. Bu travmanın nedeni Ankara-Diyarbakır arasındaki gerilimdir. Bu gerilim iki merkez arasındaki iletim hattında kontak yaratıyor. Hem de 1925’ten bu yana...
Söz konusu kontak sayısı 1990’lardan sonra daha bir sıklaştı. Ver her kontak yeni bir durumun, arızanın, sıkışmanın, krizin işareti ve bu arızayı, krizi giderme görüntüsü yarattı. Her krizde hattın mevcut haliyle çözüm üretmediği yazıldı, rapor edildi.
Recep Güven’in yol açtığı kontak da bunlardan sadece biri. Kontağın ses getirmesinin altında ise bir değil birçok (aksatıcı) faktör var... Bunlardan hangisinin bu sözlerin söylenmesine yol açtığını bilmiyoruz; biri mi, birkaçı mı, yoksa hepsi mi? Belki de hiç biri?! Yine de olası nedenlere bakarsak...
Bunlardan biri ve bence başta gelecek olanı, sözün süöylendiği yerdir. Yani Diyarbakır’da söylenmesi. Emniyet Müdürü Recep Güven “dağda ölen teröriste ağlamayan insan değildir” açıklamasını gazetecilere yapıyor. Yani kamuoyuna duyuruyor.
Güven’in bu sözleri bir ilk. İşin ilginç belkide trajik yanı nedense Kürt meselesine ilişkin devlet-hükümet cephesinden “ilk”ler, hep Diyarbakır’da açıklandı. Bir şey söylenecekse gidilip Diyarbakır’da ya da Diyarbakır yolunda söylendi, duyuruldu.
Dönemin Başbakanı Demirel, ünlü “Kürt realitesini tanıyoruz” cümlesini Diyarbakır yolunda Erdal İnönü ile birlikte yol alırken söylemişti.
Mesut Yılmaz’ın ünlü “AB yolu Diyarbakır’dan geçer” sözü Diyarbakır’da söylenmişti.
Çiller, Diyarbakır ziyareti gündemde iken “Bask Modeli”ni çözüm olarak düşünebileceklerini ifade etmişti.
Neredeyse Kürt illerini ilgilendiren ve çözüm iddialı ekonomik-sosyal paketler Diyarbakır’da deklare edildi.
Ve en son 2005’te Başbakan Erdoğan “Kürt sorunu vardır ve benim de sorunumdur” demişti.
İşin dikat çeken yanı, bu sözler dile getirilir getirilmez aynen Güven’de olduğu gibi sert reaksiyonla karşılaşması...
Ancak durum bu kez farklı ve ironik. Söyleyen mevcut hükümetin atadığı bir güvenlik şefi. Üstelik de Diayrbakır’ın... güvenlik şefine tepkiyi gösteren ise hükümetin başı; Başbakan Erdoğan.
Empati kurup Güven’e neden destek çıkmadığı konuşuluyor. Sanırım tepkinin sert oluşu, Güven’in sözlerinin Başbakan Erdoğan’a 2005’teki sözlerini ve vaatlerini hatırlatmasından kaynaklı. Çünkü, Başbakan Erdoğan, bugün “Kürt sorunu yoktur” diyor. Ancak sorunun çözülmediği de, tıkandığı da gün gibi ortada...
Başbakan Erdoğan, Emniyet Müdürü’ne katıldığını söyler ise o zaman da son bir yılda “500 terörist öldürdük” sözünü ne yapacak. Kısacası Başbakan’ın işi zor!
Nasıl zor olmasın ki “terörle mücadele” ibaresi altında Kürt sorunu (şiddet/askeri) güvenlikçi politikaya havale etmişken, bu politikanın merkezinde yer alan önemli biri bu tutumun çözümsüzlüğünü ima ediyor.
İşin diğer tarafı da oldukça önemli; kim Diyarbakır’da ne dediyse Ankara’ya gittiğinde tersini yaptı, ya da unuttu!
İşte Diyarbakır-Ankara hattının işlenişi böyle: Böyle olunca da arıza üstüne arıza çıkıyor. Herkes artık biliyor ki bu (hat) iletim ile olmayacak!
Bu noktada en vurdumduymazlık basında (çoğu)...
Basının büyük bölümü, bugünde bu savaşı körükleyen bir yayın politikasının izinde. Bu savaşın, ölenlerin, kayıpların vebali ve sorumluluğu da önemli oranda medyanın boynunda kalacak. Bir an önce bu tutumdan vazgeçmez ise...
*1 No’lu F Tipi Cezaevi İzmit/Kocaeli
Evrensel'i Takip Et