Bilim kimin himayesinde?
Bilimin üretim hızının inanılmaz seviyelere çıkması, yine kapitalizmin çelişki doğuran yapısından dolayı sınırlandırılmış ve vahşi üretim anarşisine hizmet etmediği takdirde gereksiz kılınmıştır.
Murat DOĞU
İstanbul Teknik Üniversitesi
Gündelik yaşantımızda kavramlar birçok kişi tarafından farklı anlaşılabilir durumdalardır ve sadece bu nedenden ötürü bile karşıtlıklar doğurabilir. Bundan dolayı bilimin tam olarak ne olduğundan değil farklı bir noktadan konuyu ele alma niyetindeyim. “Kimin himayesinde bilim?” sorusu az zamanda bize daha kritik noktaları tartıştırabilir diye düşünüyorum. Bilimin kimin himayesinde olduğu ve aslında kimin himayesinde halkın yararına olabileceğine geçmeden belirtmek isterim ki bilim yanında bulunduğu güce güç katan eşsiz bir araçtır ve bu yadsınamaz bir gerçektir.
BİLİMİN ÜRETME HIZIYLA KAPİTALİZM ÇELİŞKİSİ
Himaye söylemi belki bazılarımıza abartılmış gibi gözükebilir fakat kapitalizmle birlikte inanılmaz derecede artan bilim üretme hızı artık çatı aralarında yapılacak deneylerle sağlanabilecek bir seviyede değildir. Artan bu üretim hızı ve maliyeti ile birlikte bilim üniversitelerde mekânsallaşmış ve elde edilen her bir bilimsel gelişmenin bir ayağı üniversite olmuştur. Fakat bilimin üretim hızının inanılmaz seviyelere çıkması, yine kapitalizmin çelişki doğuran yapısından dolayı sınırlandırılmış, özgürlüğü elinden alınmış ve vahşi üretim anarşisine hizmet etmediği takdirde gereksiz kılınmıştır. Kapitalizmin doğurup büyüttüğü bilimsel gelişme dinamikleri şimdi onu yıkan bir dinamik haline dönüşmesin diye onu baskı altında tutmaya çalışır halde. Bu da sonuç olarak akademisyenlerin veya bilim üretiminde bulunan bilim insanlarının bilimsel bir düşünce tarzından uzaklaşarak kapitalizmin sınırlandırdığı ölçüde bilim ürettikleri bir anlayışı ister istemez geçerli kılıyor. Örneğin, akademinin başını çektiği ve destek sunduğu savunma projelerinin teknolojik anlamda üretilen emeğin büyük çoğunluğunu oluşturmasına karşın aslında bilimin halk yararına ve barış yanlısı üretilmesi gerektiği gerçeği ile çelişmesi. Bu durumdan kaynaklı olarak da bu üretimin bir yerinde duran bilim insanlarının savunmaya harcanan bu bütçe ile yapılan silahların insanların yaşamını tehdit ettiğinden çok bunun teknolojik açıdan mükemmelliğine odaklanan bir konumda yer alması kapitalizmin işine yarayan bilimin savunma sanayine aktarılması mefhumuna dayanmaktadır.
SÜREKLİ KÂR PEŞİNDE KOŞAN BİR “BİLİM”
Sürekli kâr peşinde koşan ve pazarın koşulları tarafından sürekli dayatılan üretim anarşisi içinde bilimin topluma hizmet etmesi mümkün olmadığı aşikâr. Belki herkesin hatırlayabileceği bir örnek Alman devi Volkswagen markasının karbon salınımı testlerinde hile yaparak piyasaya araba sürdüğü ortaya çıkmıştı fakat aynı modellerin çeşitli üniversitelerinde desteklediği yarışmalarca en çevreci araba ödülleri mevcuttu.*** Aynı üretim biçiminin karşımıza çıktığı birçok farklı üründe de mevcut; diş macunlarından bebek mamalarına kadar şartların insan sağlığına zarar verdiği noktalarda bile satışları ve karlılığı düşünen bir sistemin esiri olarak bilim karşımıza çıkıyor. Şartlar böyle devam etsin, bilim, sistemi dönüştürücü bir güç haline gelmesin diye gerek ödeneklerin belli başlı konulara yoğunlaşmasıyla gerekse de sosyal bir baskı ortamıyla üniversitelerdeki bilim üretme ortamı baskılandırılmış veya özgür düşünenlerin uzaklaştırıldığı bir ortam haline dönüştürülmüştür. Birçok gencin bugünlerde eğitim almak istediği Amerika Birleşik Devletleri’nde halen evrimi kabul etmeyen üniversiteler mevcut ve evrimsel gelişmeleri kullanarak ürün üretme pahasına bunu yaptıkları da açıktır fakat evrim teorisinin halkta yayılması farklı sonuçlara neden olacağından bunun sadece kâr getiren kısmıyla ilgilendikleri de bir gerçek****.
“BİLİM NE İÇİN KULLANIYOR?” SONUCU
Bilim bencil bir eğlenceye dönüştürülmek istenmekte; kâr ettirmek ve silah üretmek dışındaki gelişmelere bilim denmeyen bir duruma itilmek istenmektedir. Ancak güncel durumun tam olarak tersi inşa edildiği bir durumda toplumsal sorunlarımıza cevap verilebilir ve insanların temel ihtiyaçlarının karşılandığı bir noktaya ulaşılabilir. Yine ancak bu şekilde bilim toplumsal şiddetin, sefaletin, çarpık bir kentleşmenin, iklimsel krizin ve diğer birçok problemimize cevap olabilir bir güce sahip olabilir. Bilimin bu ilerleyişinin dışında kapitalizmin sınırladığı koşulların çoğunda teknolojik gelişmeler toplum nezdinde yaşanan sorunları ve kötü gidişatı çözmektense, halktan kopuk ve sadece sermayenin çıkarına gelişebilir. Sınırlı bir çerçevede gelişen bilimin tam anlamıyla gelişmeye ve ilerlemeye yönelik hedeflerine ulaşması ve insanlığın nerden gelip nereye gittiğine dair verdiği cevaplar ancak fısıltıyla, korkarak olabiliyor.
Bilimin düzeltemedikleri veya onun halka kopukluğu aslında onun tanımıyla ilgili olarak değil onun ne için kullanıldığının cevabının bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumunda değiştirilmesi içinde yine onun kullanım amacını karlılıklarını arttırmak isteyenlerin elinden alarak halkın denetimine verilmesindedir.Burada biz öğrencilere düşen okuyacak kadar şanslı olduğumuz ölçüde bilgilerimizi, öğrendiklerimizi halkı ve bilimi özgürleştirmek adına kullanmamız ve şahısların kasasını dolduran beyinler olarak değil insancıl bir yaşamı inşa eden ısrarcı bir mücadele hattını çizecek şekilde bir araya gelerek bilimin ve toplumun ortak şeması içerisinde bir araya getirdiğimiz herkesle birlikte daha iyi yarınları kurmak olacaktır.