07 Ekim 2019 20:52

Dünya Turu | Ekvador: Benzin artarsa her şey artar, halkın öfkesi de!

Okyanusun diğer ucundaki Ekvador’da halk ayaklandı. Bu ucunda ise suyun hiçbir yakasında hayata tutunmasına izin verilmeyen mülteci çocukların arasına, Vail’den sonra yaşıtı Ayşe de eklendi.

Fotoğraflar: Pixabay ve Jonatan Rosas/AA

Paylaş

Hazırlayan: Elif GÖRGÜ

Latin Amerika ülkesi Ekvador’da benzin zammıyla patlayan ve bir ayaklanmaya doğru ilerlediğinin işaretlerini veren halk hareketi yeniden "genel grev" dedi. Mülteci çocuklar Akdeniz’in hiçbir yakasına da tutunamıyor. Türkiye’de intihar eden Suriyeli Vail’den sonra, yaşıtı Afganistanlı Ayşe de Yunanistan’da hayattan “istifa” etti. Irak’ta yoksulluk, işsizlik ve kamu hizmeti talebiyle protestolar sürerken Irak Komünist Partisi yeni bir hükümet kurulması çağrısı yaptı. Yunanistan’ın Selanik kentinde ise Yugoslavya’ya NATO müdahalesinin 20. yıl dönümü için ortak bir etkinlik düzenleyen Sırp ve Yunan işçiler, sınıf kardeşliğine açılan yaraları dostluk maçıyla kapamaya çalıştı.  

Dünya Turu’na başlıyoruz...

EKVADOR’DA SOSYAL PATLAMA: 9 EKİM’DE YENİDEN GENEL GREV

Latin Amerika ülkesi Ekvador’da benzinden devlet desteğinin çekilerek fiyatların serbest bırakılması kararı, yıllardır bu ülkede biriken sosyal hoşnutsuzluğun kitlesel bir halk hareketine dönüşmesinin fitilini ateşlemiş görünüyor. Ulaşım grevi, öğrenci ve öğretmenlerin dersleri boykot etmesi; köylülerden çeşitli sektörlerden işçilere ve çok sayıda kadın örgütüne kadar farklı kesimleri ortak sloganla sokağa çıkardı: Benzine zam gelirse her şeye gelir!

Binlerce kişi başkent Quito ve büyük-küçük tüm şehirlerde yürüyüşler yaparken ilk işi IMF ile anlaşma yapmak ve ABD ile göreceli olarak bozulan ilişkileri düzeltmek olan, sosyal demokratlık iddiasındaki Lenin Moreno hükümetinin yanıtı ise polis ve asker şiddeti oldu. OHAL ilanına ve ulaşım sendikasının grevi bitirme açıklamasına rağmen kitleler sokaktan çekilmiyor. 9 Ekim Çarşamba günü yeni bir genel grev çağrısı yapıldı.

Kısa bir hatırlatma: Yine aynı partiden, Alianza Pais’ten (Yurt İttifakı) seçilen önceki Devlet Başkanı Rafael Correa ve hükümeti, daha Venezuela yanlısı ve Çin-Rusya müttefikliğiyle öne çıkar ve bir süre sosyal politikalara ağırlık verirken, daha ikinci döneminde muhaliflerini ezmeye yönelmiş; yerli ve öğrenci örgütlerine saldırmış -hatta Üniversite Öğrencileri Federasyonu’nun başkanı ‘terörizm’ suçlamasıyla üç yıl hapis yattı- en büyük sendika olan 70 yıllık öğretmen sendikasını ve en büyük sol parti olan Halk Hareketi Partisi’ni (MPD) kendisine muhalif oldukları için doğrudan “yasa dışı” ilan ederek kapattırmıştı. Ayrıca o dönemki önemli devlet yetkililerinin Brezilyalı inşaat devi Odebrech’ten ihale karşılığı büyük rüşvetler aldığı da ortaya çıkmıştı. Correa, Anayasa engeli nedeniyle bir kez daha aday olamadı ve ülkeden ayrılarak Belçika’ya yerleşti.

Bugünkü Moreno hükümeti, benzer baskı ve neoliberal politikaları Çin-Rusya çizgisinden uzaklaşarak ABD’ye yaklaşma yöntemiyle de olsa, devam ettiriyor. Ancak Correa ve destekçileri, yolsuzluk davalarının kendilerine karşı komplo olduğu iddiasıyla yeni hükümete ve politikalarına “muhalif” kılığında yeniden ülkede etkili olmak istiyor. Correa’nın kontrolündeki kimi sendikalar de geçtiğimiz aylarda bir “grev” örgütlemeye çalışmış ancak -Batı medyasının parlatmasının aksine- başarısız olmuşlardı. Bugün sokağa çıkanların “Ne Correa ne Moreno” sloganı, burjuvazinin bu aynı parti içindeki iki kliğine karşı sosyalist solun de etkili olduğu yeni bir halk hareketine işaret ediyor. Ülkedeki sağcı hükümetlerin yıkılmasına ve bir sol seçenek olarak Correa’nın 2002’te iktidara gelmesine de benzer şekilde patlayan üst üste hükümet deviren bir hareketin yol açtığını da belirtelim.

Komünist Partisi (PCMLE) yayın organı En Marcha’nın bu konudaki başyazısı şöyle:

Ülkede sosyal bir patlama ortaya çıktı. Hükümetin hazırladığı ekonomik paket, tüm ülkede kitlesel ve mücadeleci bir halk hareketiyle yanıtlandı; bir halk ayaklanması biçimini alıyor. (Önceki Devlet Başkanı Rafael) Correa rejimi süresince yıllarca şiddetle bastırılan memnuniyetsizlik arttı ve bugün halkımız yeniden açık mücadeleye, sesini dinletmenin bir yolu olarak, hükümetle ve IMF ile yapılan anlaşma tarafından dikta edilen neoliberal politikalara destek verenlerle -buna, yakıt desteğinin ortadan kaldırılmasını her zaman istemiş olan ancak seçim hesabıyla bugün karşıymış gibi görünen sağ da dahil- yüzleşmek için sokaklarda kavgaya yöneliyor.

(Lenin Moreno) Hükümeti ve onun etrafındaki patronlar halkın yanıtı küçümsediler, şimdi ise, zirvesine 9 Ekim’deki ulusal grevle ulaşacak bir protesto dalgasıyla karşı karşıyalar. Fakat mücadele orada bitmeyecek, sonraki günlerde de sürecek. Olağanüstü hal, Correa döneminde öğrenilmiş şiddet teknikleriyle uygulanan vahşi baskı, sokak ve otoyollardaki asker varlığı, protestoların büyüklüğü ve mücadele edenlerin cesaretlerinin gösterdiği üzere, protestoları durduramadı. Dahası birçok yerde, askerler geri çekilmeyi tercih etti. İçişleri ve Savunma Bakanlıklarının planı başarısızlığa uğradı. Kitleler bu planı parçalayıp attı.

Correa destekçilerinin hükümete muhalif gösterme girişimi de başarısızlığa uğradı. Halkın büyük kesimi ülkenin içinde bulunduğu krizin sorumluları ve devlete dönmesi gereken milyonlarca doların soyguncuları olarak onları görüyor.  Sokaklarda şu haykırış duyuluyor: Ne Correa ne Moreno! Halkı yalnızca halk kurtarabilir!

(Bu haykırış) burjuvazinin hizmetindeki bu fraksiyonların karşısında politik olarak bağımsız bir halk mücadelesine işaret ediyor. Bu mücadelenin gücü birliğidir; sendikal hareketin, yerlilerin, öğrenci hareketinin, öğretmenlerin ve kadın hareketinin ortak mücadelesidir. Halk birleşti! Hareketin canlılığı buradan geliyor.


YUNANİSTAN: HAYATTAN İSTİFA ETTİRİLEN 9 YAŞINDA BİR MÜLTECİ ÇOCUK DAHA

Geçtiğimiz haftanın en ağır olaylarından biri 9 yaşında Suriyeli bir çocuğun, Vail el Suud’un kendisini asarak intihar etmesiydi. Vail’in, özellikle okulda, Suriyeli olduğu için sürekli dışlandığı ve bu yüzden intihar ettiği düşünülüyor. 9 yaşındaki bir çocuğun dahi hayata tutunmasını sağlayacak dayanışmayı örgütleyememiş olmanın ağırlığı bu meseleleri dert edenlerin vicdanlarında asılı dururken çok da uzak olmayan bir yerden, Ayvalık’a bir saat mesafedeki Midilli (Lesvos) adasından tıpka Vail gibi 9 yaşında olan bir başka mülteci çocuğun, bu kez Afganistanlı bir kız çocuğunun hayattan vaz geçtiğinin haberi düştü önümüze. Guardian gazetesine yazan Nörolog Doktor Jules Montague sayesinde Ayesha’dan (Ayşe) haberimiz oldu.

Montague’nun yazısının bazı bölümleri şöyle:

Ayesha 9 yaşında. Babası, onu, klinikteki sedyesine usulca bırakırken hayatta olduğuna dair tek farkedilir işaret nefes alıp verirken göğüs kafesinin hafifçe hareket etmesi. Bunun dışında, Sınır Tanımayan Doktorlar’ın (MSF) Moria kampındaki pediyatri kliniğinin etrafında koşuşturan diğer çocuklarına aksine, neredeyse tamamen hareketsiz.

İki haftadan bu yana Ayesha gözlerini açmadı. Konuşmadı. Yürümedi. Ruh sağlığı ekibi, burada görülen ilk “istifa sendromu/resignation syndrome” vakası olabileceğini düşünüyor. Ben, çoğunlukla anavatanlarındaki şiddetli çatışmalardan kaçmış ve sadece koşulların kaotik ve insanlık dışı olduğu bu sefil kampa varabilmiş bu çocuklardaki travmanın psikolojik etkilerini araştırmak üzere Lesvos’tayım.

İstifa sendromu, ciddi psikolojik travma bağlamında gerçekleşen ve aylarca hatta yıllarca sürebilen bir aşırı geri çekilme durumunu temsil ediyor. İsveç’teki mülteci ve sığınmacı çocuklar arasında yüzlerce vaka görüldü, diğerleri de Avustralya’nın Nauru’daki deniz aşırı göçmen gözaltı merkezinde tespit edildi. Bu çocuklar gözlerini kapatıyorlarlar ve konuşmayı, yemeyi ve içmeyi bırakıyorlar; kasları eriyor. Haftalar önce gayet iyi olan çocuklar, bebek bezi giymeye ve tüple beslenmeye başlıyor. Prognoz belirsiz, fakat iyileşenler bunu ancak kendileri ve aileleri istikrarlı bir yere, özellikle de ikamet durumları güvence altına alındığında yapabiliyorlar.

Ayesha’nın durumu, (o zaman) dokuz yaşında olan ağabeyinin Afganistan’da bomba patlamasıyla, sadece birkaç metre ötesinde, öldüğünü görmesinden hemen sonra ortaya çıkmadı. Sağ bacağına yapılan ızdıraplı ameliyatlar sırasında ya da hatta buraya sığınmak için yaptıkları zorlu bot geçişi sırasında da çıkmadı. O zaman kadar konuşmayı ve yemeyi sürdürüyordu.

Ancak, babasının bana söylediğine göre, birkaç hafta önce ergen bir oğlan çadırlarına yakın bir yerde ölümüne bıçaklandığında bu katatonik duruma düştü: “Her yerde kan vardı ve sirenler çalıyordu. Herkes bağırıyordu. (Ayesha) çığlık atmaya başladı. Fakat birden sustu”

Aile Afganistan’ı terketmeden önce, “yaramaz ve tatlı (bir çocuktu)” diyor, “Oyuncak bebeklerle oynardı, parkları ve gezmeyi severdi.”

Moria’nın çadırlarında ve konteynerlerinde 13 bin 500 insan yaşıyor, burası en fazla 3 bin kişi için hazırlanmış bir alan. İnsanlar temel gıda maddeleri için saatlerce kuyrukta bekliyor. Cinsel taciz yaygın; çocuklara yönelik olanı da.

Ayesha, ailesi ile stabil bir yer bulana kadar büyük ihtimalle dünyanın dışında kalmayı sürdürecek. Moria’daki koşullar aynı kaldığı sürece, diğer çocukların da aynı kaderle karşı karşıya kalmalarının kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.


IRAK KOMÜNİST PARTİSİ: YENİ BİR HÜKÜMET KURULMALI

Dördüncü günde*, Bağdat’ta ve birçok diğer vilayet ve kentlerde sokaklara çıkan kalabalıklar meşru protesto hareketlerine ve gerçek kurşunlara ve protestocularla güvenlik güçleri içinde onlarca şehide ve yüzlerce yaralıyla neden olan diğer aşırı şiddet biçimlerine direnmeye devam ediyorlar.

Bu barışçıl kitle ayaklanmasına  ve protestocuların meşru taleplerine olan desteğimizi yineliyor, aynı zamanda onlara yönelik şiddete son verilmesi ihtiyacına bir kez daha vurgu yapıyoruz.

Bu bağlamda, ve protestocuların taleplerine yanıt olarak, yurtseverlikleriyle, yetenek ve güvenirlilikleriyle tanınan kişilerden oluşacak, güç paylaşımlı-kota zihniyetinden uzak, olağanüstü yetkilere sahip bir hükümetin kurulması seçeneğine doğru ilerlemenin zamanının geldiğine inanıyoruz.

Bu hükümet, iktidara gelir gelmez, aşağıdakileri içiren acil görevleri yerine getirmelidir:

- Protestoların kurbanlarının halkın şehitleri ilan edilmesi ve tüm gözaltındaki protestocuların serbest bırakılması

- Güvenliği sağlamak ve korumak; silahların sadece devletin kontrolüne geçmesi için etkili önlemler alınması

- Yolsuzlukla mücadele ve bununla suçlanan her seviyedeki kişiler, özellikle en yolsuz olanlar için  ciddi ve kararlı önlemler alarak adaletin sağlanması

- Düzgün ve ekonomik konutlar inşa edilmesi ve bunların yoksullar ile evleri olmayanlara verilmesi.

- Kamu Hizmeti Konseyi kurarak tüm yurttaşlara iş fırsatlarında adalet sağlanması için tüm kamu atamalarının güvence altına alınması

- Yoksul yurttaşlara ve işsiz gençlere, onları sefaletten kurtarmak için aylık maaş bağlanması.

- Haksız “özel kademe” uygulamasının ortadan kaldırılması

- Devlet Başkanı, Başbakan ve Meclis Başkanının; bakanların, meclis üyelerinin ve ‘özel kademe’ memurların maaşlarının en az yüzde 50 oranında düşürülmesi ve tüm haksız ayrıcalıkların ortadan kaldırılması

- İstihdam sağlayabilecek üretim sektörüne yönelik acil programlar teşvik etmek

Bu ve diğer acil önlemler, Irak toplumunu ve insanların meşru ve acil taleplerini güvence altına alabilir.

Bunu başarmak için, protesto hareketinin, barışçı tutumunu sürdürme taahhüdünün yanı sıra hızı ve momentumu  da arttırılmalıdır. Halk kitlelerinin haklı ve meşru taleplerini destekleme pozisyonumuzu yineliyoruz ve devam eden harekete katılıyoruz.

* Partinin merkez komitesinin 4 Ekim tarihli açıklaması


YUNANİSTAN: YUNAN-SIRP İŞÇİLERİNDEN DAYANIŞMA İÇİN BASKET MAÇI

Yunanistan ve Sırbistan işçi takımları arasında 28 Eylül cumartesi günü, Selanik yakınlarındaki Pefkohori’de dostluk ve dayanışma adına basketbol maçı yapıldı. PAME’den verilen bilgilere göre;

Maç, Balkan İşçileri Dostluk ve Dayanışma Girişimi kapsamında, Yugoslavya’ya yönelik ABD-NATO emperyalist müdahalesinin 20. yıl dönümü ve Yunanistan Mücadeleci İşçi Cephesi’nin (PAME) kuruluşunun da 20. Yıl dönümü nedeniyle PAME ve Sırp işçi sendikası SLOGA tarafından ortak organize edildi.

PAME sekretaryası adına Yorgo Perros, yaptığı kısa konuşmada SLOGA’ya Yunan işçilerin mücadelesine desteği ve dayanışması için teşekkür etti. “O zor zamanlarda Yunan halkı, Yunanistan’ın mücadeleci sendikaları Yugoslavya halkının yanında oldular” dedi. Perros, işçileri sömüren patron grupları, işçi düşmanı hükümetler ve hükümetlerle patronların kontrolündeki yolsuz sendikalara karşı tüm ülkelerin işçilerinin ortak mücadele, ortak eylem ve dayanışmasının önemine değindi.

Perros, emperyalizmin daha fazla yoksulluk ve mülteci yarattığını söyledi:  “Fakat bizim de güçlü bir silahımız var. Dostluk ve dayanışma ile yoksulluğun, işsizliği ve emperyalist savaşların olmadığı; sömürünün olmadığı bir dünya için ortak mücadeleyi güçlendirmeliyiz. Yaşasın Yunanistan ve Sırbıstin işçileri!”

Etkinliğin ardından iki sendikanın yönetimleri bir toplantı yaparak iki ülkeledeki çalışma koşullarını ve Yunanistan’daki işçi grevlerini tartıştılar. Basketbol maçını ise Sırbıstanlı işçiler kazandı.

ÖNCEKİ HABER

Mezopotamya'dan İki Virtüöz: Suren Asatryan ve Awdil Shakar

SONRAKİ HABER

Gökçeada'da 30 hektarlık otluk alan yanarak kül oldu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa