Kadınlar "Savaş değil barış; ölüm değil yaşam" diyor
"Barış Pınarı Harekatı" olarak adlandırılan operasyona kadınlardan yükselen ses "Savaş değil, barış; ölüm değil, yaşam" oldu.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
Hilal TOK
İstanbul
Türkiye’nin Suriye’nin doğusuna ve kuzeyine dönük askeri operasyonu sürüyor. ‘Sınır güvenliği ve Suriyeli mültecileri yerleştirmek için koridor açma’ gerekçesiyle başlatılan harekata tepkiler de geliyor. Kadınlardan yükselen ses ise "Savaş değil, barış; ölüm değil, yaşam" şeklinde.
Evrensel'e konuşan Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şükran Doğan, "Adına her ne kadar ‘Barış Pınarı’ deseler de bu bir savaş. Başkalarının toprakları üzerine bomba atılan ya da savaş uçaklarının girdiği bir yerde barıştan söz edilemez. Türkiye’nin böyle bir savaş politikası içinde olmasını istemiyoruz. Barış içinde yaşamak istiyoruz. Çünkü bu savaş politikalarının neye mal olduğunu yıllardır yaşayarak gördük" dedi. Ankara Garı’nda yaşanan katliamın yıl dönümüne de değinen Doğan, "IŞİD’in bu kadar desteklenmesinin, onlara bu kadar yol verilmesinin bedelini çok ağır ödedik. Ankara’da dört yıl önce 103 insanı kaybettiğimiz mitingde nasıl barış dediysek; bugün de barışın mücadelesini vermeye devam edeceğiz" diye konuştu.
SAVAŞ, ŞİDDETİ YENİDEN ÜRETİYOR
Kadın ve çocukların savaşın sonuçlarını daha ağır yaşadığını vurgulayan Doğan, şöyle devam etti: "Biz silaha, mermiye para verilsin istemiyoruz, insanlığa para harcanmasını istiyoruz. Her gün kadın cinayetleri yaşanıyor, kadınların her gün yaşadığı şiddet, gidecek yer bulamadığı için şiddet dolu evlerinde yaşamak zorunda bırakılmaları, iş bulamadıkları için aç kalmaları, çocuklarını okullara gönderirken beslenme çantalarını dolduramamaları, kendi hayatlarını yaşayamamaları... Bütün bunlar yoksulluğun ve şiddet politikalarının sonucu. Savaş da hem bu şiddeti hem de bu yoksulluğu yeniden üretiyor. Öldürmek, gidip birilerini bombalamak kutsanıyor. Dolayısıyla bu aynı zamanda toplumun içindeki şiddeti de körüklüyor ve kadına şiddeti artırıyor."
SAVAŞA DEĞİL KADINLARA BÜTÇE
Suriye’deki savaştan kaçarak Türkiye’ye göç eden mülteci kadınların çok ağır koşullarda yaşadıklarını hatırlatan Doğan, “Sonuçta savaş bir yıkım politikası. Bu yüzden yeniden yeniden barış istiyoruz” dedi. “Güvenlik” adına yapıldığı söylenen bu harekatın aslında Türkiye’nin güvenliğini daha çok tehdit ettiğini söyleyen Doğan, “Savaşı sürdürmek güvende olduğunuz anlamına gelmez. Güvenliğin temeli barış ile sağlanır. İktidar gerçekte ne Türkiye’deki göçmenleri düşünüyor ne o bölgenin halklarını ne de bu politikanın kadınlar ve çocuklar için gelecekte neye mal olacağını. Kendi halkının sesine kulak vermeyenler ülkeyi bataklığa sürüklüyor” diye konuştu.
Yoksulluğa ve şiddete karşı savaşa değil kadınlara ve emekçilere bütçe ayrılması gerektiğini vurgulayan Şükran Doğan, "Savaş değil barış; ölüm değil yaşam için mücadeleyi sürdüreceğiz" diyerek Ekmek ve Gül aracılığıyla tüm kadınları barış mücadelesini sahiplenmeye çağırdı.
KADINLARIN SÖZÜ: BARIŞ
Diyarbakır’da faaliyet yürüten Roza Kadın Derneği Kurucu Üyesi Ayla Akat da savaşın etkilerini en ağır şekilde kadınların yaşadığını söyleyerek, her daim barışı savunacaklarını söyledi. “Çözüm” adına devreye sokulan silahların başta kadınları ve çocukları vurduğunu, bunun en yakın örneğinin Suriye’de yaşandığını belirten Akat, “Sınırımızın hemen öte yanında 2011 yılından beri devam eden sürecin kadınlar üzerindeki etkileri hâlâ geçmemişken, Türkiye bir başka savaş sürecinin içerisine girmiş oldu. 10 Ekim’in failleri ‘Suriye milli ordusu’ olarak Türkiye’nin ordusu ile beraber bir başka ülkenin sınırlarına girmiş durumda. Hiç saklamadan ‘Oraya gideceğiz, binaları inşa edeceğiz, TOKİ’yi sokacağız ve bu güçleri oraya yerleştireceğiz’ diyorlar. Oysa orada yaşayan, hayatlarını devam ettiren, o toprakların sahibi olan insanlar var” diye konuştu.
"BARIŞ’ DİYORSAK BU SÖZÜ ÖRGÜTLEMELİYİZ"
Savaş başladığı anda kadının savaşa karşı mücadelesinin de başladığını, çünkü kadınların yaşam alanlarının ortadan kalktığını ifade eden Akat, barış için kadın örgütlerine ve tüm kadınlara çağrı yaptı: “Eğer ‘barış’ diyorsak sözümüzü örgütlememiz gerekiyor. Sözümüzü örgütleyip sonuç alacak bir noktada hissettirir kılmamız gerekiyor. Biz Kürt kadınları olarak asla buna karşı sessiz kalmayacağız, sözümüzü örgütleyeceğiz.”
GAZETECİ CEYDA KARAN: TÜRKİYE DERİN BİR TUZAĞA, CENDEREYE ÇEKİLİYOR
Gazeteci Ceyda Karan ise operasyon sürecini şu sözlerle değerlendirdi:
"Türk Hükümetinin asıl hedefi Suriye’de rejim değişikliğidir; İhvancı kadroların Şam’da hükümet olması, ÖSO gruplarının o bölgede bütün alanları kontrol etmesidir. Türkiye’nin Suriye politikasının çok uzun zamandır iflas ettiğini, kısmi başarıymış gibi gösterilen bugünkü durumun da başarı değil tam tersine Türkiye için çok derin bir tuzak anlamına geldiğini düşünüyorum. Ana muhalefet partisinin de, Suriye politikasındaki faciayı ortaya seren bunca sorular soran CHP’nin tezkere konusunda düzgün bir tutum alamaması, korkakça bir tutum alması, vatan hainliğiyle suçlanmaktan korkarak aslında önümüzdeki dönemde yaşanabilecek olumsuzluklarda kendisini sorumluluk ortağı kılması yanlış bir tutum. İlkeli bir politikayla, Erdoğan rejiminin bunu sınır ötesi bir savaş ve işgale dönüştürme riskinin altına imza atmaması gerekiyordu. Türkiye, eğer sınırlarında bir güvenlik sıkıntısı yaşıyorsa, yapacağı şey sınırlarını güvence altına almaktır. Adana Anlaşması’na bakın -Rusya ve İran hep o anlaşmaya atıf yapıyorlar- 5 kilometrelik bir alan vardır sınırda; orada daimi olarak bir geçme, işgal, bir iç güçlerle yerleşme falan, öyle şeyler yok. Sınırları güvence altına alınmış bir ülke olarak böyle bir güvenlik kaygısı hissediyorsanız, komşu ülkenin Birleşmiş Milletler’de tanınan hükümetiyle anlaşırsınız, zaten bir güven mekanizması ortaya çıkar. Oradaki IŞİD sizin sorununuz değil, Türkiye’nin sorunu değil; Trump Türkiye’nin üstüne bırakıyor IŞİD sorununu. IŞİD sorunu Suriye’nin sorunudur. Suriyeliler yargılarlar, ne yapacaklarsa Suriyeliler yaparlar. Aynı şekilde Suriyeli sığınmacı sorunu da Suriye’nin sorunudur. Burada kalmak isteyenlerin yasal koşulları yerine getirilir, hukuk çerçevesinde kalmak isteyenler kalırsa kalır. İstemeyenler ülkelerine geri gönderilir, ülkelerine geri gönderilen sığınmacılara ne yapılacağını kendi ülkeleri karar verir. TOKİ gidip başka bir ülkenin sınırlarında yer inşa edemez. Öyle tapu dağıtacak, öyle bir şey olmaz... Bu tamamen korkunç bir cendereye Türkiye’yi çeken bir şey. Ve üstelik eğer geri teperse bundan Türkiye zarar görür.” (EKMEK VE GÜL)