12 Ekim 2019 19:35

Liberaller ayılırken sosyal demokratlar bayılıyor

Aydın Göçmen, Avrupa Parlamentosunda ‘Avrupa’nın geleceği için Avrupa Anmaları’ başlıklı kararında Komünizmin Nazizm gibi 2. Dünya Savaşına neden olmaktan sorumlu tutulmasını yazdı.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Aydın GÖÇMEN

Öyle görünüyor ki tarih, bazı insanların hatırladıkları şeyler. Dahası gerçekler, hem de tarihi gerçekler, hatırlananlara dair çoğunluğun verdiği bir karar. 18 Eylül’de Brüksel’deki Avrupa Parlamentosunda alınan bir karara bakılırsa, bu keyfi ve olgucu mantık sadece modern yakın geçmişimizi açıklamakla kalmıyor, toplumsal tarih bilincimizi de yeniden düzenlememizi gerektiriyor.

AB’nin İkinci Dünya Savaşı’na dair önceki bildirgelerinin yerine geçen ‘Avrupa’nın geleceği için Avrupa Anmaları’ başlıklı bu kararda, komünizmin de Nazizm kadar bu felakete neden olmaktan sorumlu olduğu belirtilerek, önce tarih yeniden yazılıyor, sonra komünizm ve Nazizmin aynı oldukları kaydediliyor. Karar, savaşın özellikle “23 Ağustos tarihli meşhur Nazi-Sovyet Saldırmazlık Antlaşması’nın doğrudan bir sonucu olarak başladığını” ve “Nazi ve komünist rejimlerin katliamlar, soykırımlar ve sürgünlerle... insanlık tarihinde görülmemiş ölçülerde yaşam ve özgürlük kayıplarına neden olduklarını” vurguluyor ve bu “totaliter rejimlerin işledikleri saldırganlıklarını, insanlık suçlarını ve kitlesel insan hakları ihlallerini” lanetleyerek, “tüm” Avrupa ülkelerini “trajik geçmiş ve miraslarıyla” yüzleşmeye ve buna uygun siyasi tutumlar almaya çağırıyor. 535 AP milletvekilinin karar tasarısını desteklediği oylamada, 66 milletvekili karşı, 53 milletvekili ise çekimser oy kullandı. Tasarıya blok olarak karşı oy veren tek AP grubu, 41 üyesinin 36’sının Batı Avrupa ülkelerden olduğu “Avrupa Birleşik Sol/Kuzey Yeşil Sol” (GUE-NGL) grubuydu.

Karar, kuşkusuz, öncelikle Soğuk Savaş galipleri görüş açısından yeniden tarih yazımına ve tahrifine resmi bir katkı olarak, genel ideolojik bir öneme sahip. Ama bunun yanında, karar, Parlamentodan geçmesini sağlayarak bu katkıda belirgin bir rol oynamış liberal, sosyal-demokrat ve çevreci yeşil parti gruplarının verdiği desteğin ipuçlarını verdiği gibi, mevcut AB siyasi yönelimleriyle de ilgili. Bunu, karara işlemiş AP iç tartışmaları kadar AB dış politikası söylemleri de gösteriyor. Nitekim karar metni, bir yandan, yüzeysel olarak “insanlık onuru, özgürlüğü, demokrasi, eşitlik ve yasal düzen değerlerinin” AB ölçeğinde siyasallaştırılmasının vardığı mevcut biçimin bir ifadesi. Ama buna ek olarak, “komünist suçları öven” Rusya’ya ayrı bir yer vererek, onu “trajik geçmişiyle” yüzleşmeye, buna rağmen AB kurumlarına da Rusya’nın demokratik Avrupa’ya karşı yürüttüğü bilgi savaşına karşı önlemler almaya çağıran bir bildirge olarak, en dar anlamda, bir dış politika çizgisi. Bu nedenle, alınan bu karar, AB açısından içinden geçilen dönemin pratik ihtiyaçlarıyla açıklanması gereken bir boyuta da sahip.

Kararın, Avrupa ‘Anma’ ve ‘hafıza’sıyla ilgili ‘etiksel’ çerçevesinin yanında ezici olarak Batı Avrupalı üyelerinin desteklediği bir karar olarak, uzun vadede genel ideolojik etkileriyle kısa vadede özgül siyasi sonuçlarını kestirmek gayet zor. Buna rağmen, kararın, yakın geçmişteki sosyal dönüşüm çabalarını tahrif ederek sosyal dönüşümlerin mümkün olmadığı algısı yaratma işlevi gören, asıl derdi geçmiş değil gelecek olan, yeniden tarih yazımının en son resmi örneği olduğunu görmek olanaklı. Ama bunun da ötesinde, sağcı-popülist muhafazakar EPP ve ECR gruplarının yanında liberal, sosyal-demokrat ve çevreci yeşil parti gruplarının da, mevcut siyasal öncelikleri temelinde, bu kararın alınmasına katkı sağlamalarının gösterdiği gibi, bu tarih tahrifatının, sadece ideolojik-düşünsel bir sorun olarak sınırlandırılamayacağı; AB siyasetine egemen muhafazakar ve liberal siyasal oluşumların aralarındaki mevcut çelişkilere yaklaşımla ilgili olduğu da vurgulanmalı.

Bu anlamda, Nazizmle komünizmin neden aynı olmadığını gösterecek tarihsel gerçeklere kısaca dikkat çekme lütfunu göstermenin yanında, liberal, sosyal demokrat ve çevreci yeşil parti gruplarının karara destek vermesinin ne anlama geldiği de değerlendirmeye değer. Nitekim, tasarının tartışılması sırasında bazı AP milletvekillerinin söylevlerinin tarih bilincinden uzaklığı ve popülist sağcı partilerin provokatif söylemleriyle paralelliğinin gösterdiği gibi, karar, siyasal bir provokasyon unsurları da taşıyor. Bu nedenle, çerçeveyi kabul etmemek kadar provokasyona gelmeyip, hedef şaşırtılmasına hizmet etmemek de önemli.

GEÇMİŞİN TAHRİBATININ GELECEĞE DAİR HEDEFLERLE İLİŞKİSİ

Sözü edildiği gibi, karar metninin temel aldığı iddialardan biri, İkinci Dünya Savaşı’nın yaşanmasında Nazizm kadar komünizmin de sorumlu olduğu iddiası. İddianın dayandırıldığı Nazi-Sovyet Saldırmazlık Anlaşması ya da Molotov-Ribbentropp Paktı, var olan devasa tarihsel bilgiye rağmen, savaşın başlamasının nedeni olarak sunuluyor. Faşizme hiçbir şekilde değinmeyen metin, Nazizm’i de Alman toplumunun yaşadığı bir bahtsızlık olarak lanse ediyor. Dönemin gelişmeleri arasında, Sovyetler Birliği’nin Anlaşmanın imzalandığı 1939’dan önce Fransa ve İngiltere’ye Nazi karşıtı bir ittifak önerdiğine, İngiltere ve Fransa’nın Almanya’yı yatıştırmak için taviz politikası izleyerek Nazi Almanya’sıyla Çekoslovakya’nın işgaline yol açan anlaşmalar imzaladığına ve nihayetinde Nazizm’in yenilmesinde Kızıl Ordu’nun oynadığı büyük role dair bir ifadeye rastlamak mümkün değil. Nesnellik yoksunluğu, Nazi tehdidiyle karşı karşıya kalmış Sovyetler Birliği’nin anlaşmayı savaş için gereken sınai ve askeri hazırlıkları tamamlamak için yapmış olduğunun göz ardı edilmesine kadar uzanıyor.

Komünizmle Nazizm’in aynı olduğunu gösterme gayretiyle metnin her ikisinin de “20. yüzyılda görülmemiş ölçülerde” “kitlesel katliam, soykırım ve sürgünlere” yol açtığı iddiası da sorunlu. Komünizmin hatta Nazizm’den daha çok ölüm ve yıkıma yol açtığı iddiası, Sovyet tarihine atfedilen ölümlerin ülkenin 10 yıl içerisinde geçirmek zorunda bırakıldığı ağır sanayi devrimi döneminde gerçekleştiği ve Soğuk Savaş ideologlarının iddialarının tersine, açılan Sovyet arşivleriyle Amerikalı J Arch Getty ve Robert Thurston gibi tarihçilerin araştırmalarının gösterdiği gibi, milyonlarca olmadığı gerçeğiyle örtüşmemektedir. Sovyetler Birliği nüfusunun büyük bir bölümünün savaş yıllarında öldüğü iddiası da öyle. Buna karşılık Hitler ve Nazizm’in 6 milyon Yahudi’nin yanında 20 milyondan fazla Sovyet vatandaşının ve savaştaki 50 milyon ölümün çoğundan sorumlu olduğu makul olarak iddia edilebilir.

Bu tahrifatın gördüğü işlevse, geçmişte olduğu kadar bugün de, genel olarak günümüz kapitalizminin, özel olarak faşist ve Nazi temsilcilerinin suçlarının ve gerçek yüzünün gizlenmesi olduğu gibi, toplumsal dönüşüm çabalarını, sonuçları kaçınılmaz olan “totaliter” girişimler olarak kümeleyerek mahkum etmektir. Bu anlamda, liberal, sosyal-demokrat ve yeşil parti gruplarının verdiği destek de mevcut toplumsal durumun muhafaza edilmesi için son yüzyılda ve günümüzde yürütülen vahşet ve savaş politikalarının onaylanması olduğu kadar, en azından AB boyutunda devletlerin iç ve dış politikalarının gericileşmesini kabul etmektir. Bu temelde, kararın önerilmesinde ve siyaset haline getirilmesinde belirleyici bir rol oynayan muhafazakar kanadın iç siyasette artan milliyetçiliğine, dış politikada ise AB üzerinde, Alman ve Fransız sermayesinin Rusya ve dolaylı olarak Çin’e göre tutum alma hamleleriyle ilgilidir. Bunun da gösterdiği, önümüzdeki dönem bu siyasi hattın daha da belirginleşeceği ve AB veya Avrupa çapında toplumsal muhalefetin ağırlık noktası olma iddiasındaki liberal ve sosyal demokrat yaklaşımları önemli bir sınavın beklediğidir.

Bu haliyle, bu tarih tahrifatına karşı çıkış da, gerici popülist milliyetçi ve uluslararası savaş kışkırtıcılığına karşı çıkış temelinde ilerlediği ölçüde etkili olacaktır. Kaldı ki, tarih insanlığın yaptıklarıdır.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Avcılar'da depremde yıkılan minarenin yapımında bile malzeme çalmışlar

SONRAKİ HABER

Operasyonda hayatını kaybeden askerler toprağa verildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa