Fatih Polat: ABD-Türkiye müzakerelerinde kim ne kazandı?
Evrensel Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat ABD-Türkiye anlaşmasını yazdı: "Bizi kimse durduramaz" sözü ile hayatın gerçekleri arasındaki devasa mesafe görülmüş oldu.
Fotoğraf: Kayhan Özer/AA
Fatih POLAT
ABD Başkan Yardımcısı Pence: “ABD Başkanı Donald Trump Türkiye’ye müzakere çağrısında bulundu. ABD ve Türkiye ateşkes için anlaşmıştır.”
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu: “Bugünkü müzakerelerde Sayın Cumhurbaşkanımızın dirayetli liderliği sonucunda istediklerimizi aldık.”
Türkiye ve ABD heyetleri arasında, Türkiye’nin Suriye’de sürdürdüğü üçüncü harekâtın geleceğine dair yaptıkları müzakerenin ardından iki tarafın dile getirdiği bu sözler, sadece "Diplomaside böyle olur, herkesin kendisinin kazandığını öne sürmesi, diplomatik raconun şanındandır" diye okunamaz. O elbette bir boyutu. Ama daha az önemli olmayan başka boyutları da var.
ABD DE ZATEN BU KADARINI BEKLİYORDU
Trump yönetimi, sahanın geleceğine ilişkin Rusya’nın koyduğu ağırlığı kabul etmek durumunda kalmanın ardından varılan bugünkü noktada, bölgedeki müttefiki olan Kürtleri satmış olmanın hem ABD’nin iç kamuoyunda hem de dünyada yarattığı tepki karşısında, durumunu toparlama ihtiyacı duyuyordu. Bu aslında Trump’ın, Türkiye iktidarının operasyon ısrarı karşısında NATO müttefikini tercih ederken, Kürtleri desteksiz bırakmayı göze aldığı bir noktada, Trump’un kendi partisinin içinden de dahil olmak üzere gördüğü tepkinin sonucunda oluşan ve ABD’nin daha sonraki bölgesel iddialarının korumak bakımından da ihtiyaç duyulan bir hamleydi. Dolayısıyla ABD’nin hem kamuoyunun, hem medyasının hem de politika belirleyici egemen kurumlarının Trump’ın geri çekildiği noktayı, ABD’nin hegemonik iddiaları bakımından revize etme çabalarının bir sonucu olarak bu noktaya gelindi.Trump’ın Ankara’daki müzakerelerin ardından yaptığı "Kürt müttefiklerimizi kurtardık" açıklaması bu bağlama işaret ediyor. Bu açıdan ABD tarafı, aslında bu müzakerelerden istediğini almıştır. Sahada geri çekildiği noktada da bu kadarını bekliyordu muhtemelen.
SAHADAKİ KİLOMETRE HESABI ZAMANLA NETLEŞECEK
Ankara’daki görüşmelerin ardından bölgeye dair olarak kilometre bazında ifade edilen haritalandırmaların ise tam bir netlik taşımadığını ve zaman içinde Türkiye’nin Rusya ile temaslarıyla da şekilleneceğini düşünmek daha mantıklı görünüyor. Ankara’da bugünkü temasların somut sonucu, adına ister "ateşkes" densin, ister "ara verme" densin, YPG’nin, Türkiye’nin "güvenli bölge" dediği alandan çekilmesi için harekâtın 120 saat boyunca durmuş olması. Eğer sadık kalınırsa, bu yeni ölümlerin önüne geçmiş olmak anlamına gelecek. Bu yeni durum karşısında SDG’nin bu anlaşma bağlamında ABD ile mi, yoksa kısa bir süre Rusya’nın garantörlüğünde anlaştığı Suriye yönetimi ile mi hareket edeceği sorusu da belki akla gelebilir. Ama bu sorunun yanıtı net aslında. ABD, Türkiye iktidarının operasyon ısrarı ve Rusya’nın aldığı inisiyatif karşısında yitirdiği prestij kaybını toparlamaya yönelik bir hamle yapmış olsa da, Suriye Kürtlerinin sahadaki çözüm arama merkezi Rusya ve Suriye hattı olacak.
TÜRKİYE İÇİN DÖNÜŞ YOLU
Türkiye hükümetinin bugünkü görüşmelerden ne kazanıp kazanmadığı sorusu açısından da, anlaşmanın yansıyan boyutları bakımından, birçok sorunun da zaman içinde yanıtlanabileceğini de düşünerek şunları söylemek mümkün. Öncelikle "Bizi kimse durduramaz" sözü ile hayatın gerçekleri arasındaki devasa mesafe görülmüş oldu. Rusya’nın, epey bir zamandır Ankara üzerinde sürdürdüğü, ekonomik ilişkiler ve silah anlaşmalarıyla da zirve yapan diplomasisinin sahadaki son hamlesiyle devam etmesinin ardından, ABD’nin diplomatik baskısı harekâtı durdurmuştur. Bu elbette 120 saat, bu sürecin kesin noktalanacağı anlamına da gelmez. Ama şu anlama gelir, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik üçüncü harekâtı için artık dönüş yolu başlamış bulunuyor. "Güvenli bölge" adı altında belli bir alanın kontrol edilerek, oraya Türkiye’den önemli bir Suriyeli nüfusunun nakledileceğine dair hedeflerin üzerine ciddi bir soru işareti koymak gerekiyor.
Suriye’nin yeni sürecindeki şekillenmede AKP Hükümeti ve aslında daha genel bağlamıyla devlet olarak Türkiye iddia sahibi olmak için çeşitli gerekçeler ifade etmeyi sürdürecektir. Ama, Rusya’nın Ankara’ya sürekli hatırlattığı, Suriye’de, Suriye devletinin izniyle gelmemiş olan hiçbir gücün kalmaması baskısı da devam edecek. Türkiye’nin Suriye’ye yönelik bu son harekâtının durmasının ardından, o coğrafyadan Türkiye’nin tamamen çekilmesi baskısı ile Ankara’nın direnci arasındaki gerilimin sonuçlarını zaman içinde daha net göreceğiz. Türkiye’nin iktidarın kontrolündeki gazetelerin yarınki manşetlerinde kazanan tarafın Türkiye olduğu, Erdoğan’a yönelik bol övgülü ifadelerle yer alacaktır kuşkusuz. Yüksekten paraşütle inişin yere ulaşma zamanı gibi, günlerdir estirilen hamasetin dozunun gerçeklere doğru yaklaşması da biraz zaman alacak.