21 Ekim 2019 00:18

‘Bedreddin’i Gezi’den yola çıkarak bulmaya çalıştık’

Heybe Tiyatro, “Rüya/Şeyh Bedreddin Destanı” isimli yeni oyunuyla Gezi Direnişi ve Şeyh Bedreddin İsyanı’na Nâzım Hikmet’in dizeleriyle bir bakış sunuyor.

Rüya/Şeyh Bedreddin Destanı oyunu afişi

Paylaş

Seçkin BARBAROS 
İstanbul 

Heybe Tiyatro, “Rüya/Şeyh Bedreddin Destanı” isimli yeni oyunuyla izleyiciyi 600 yıllık bir yolculuğa çıkarıyor. Ataması yapılmayan öğretmenin rüyasına odaklanan oyun, Gezi Direnişi ve Şeyh Bedreddin İsyanı’na Nâzım Hikmet’in dizeleriyle bir bakış sunuyor. Tek kişilik ve tek perdelik oyunda seyirci Şeyh Bedreddin’in kişiliğine, düşünce yapısına ve dönemin toplumsal siyasal olaylarına tanıklık ediyor. 

Oyunda ataması yapılmayan öğretmeni canlandıran Deniz Gündoğmuş ve oyunun asistanlığını üstlenen Seda Elhan’la “Rüya/Şeyh Bedreddin Destanı”nı konuştuk. Gündoğmuş ve Elhan, “Nâzım’ın rüyasını, öğretmen Mustafa’nın gözüyle yeniden görüyoruz” diyor.

Şeyh Bedreddin Destanı birçok kez sahneye kondu. Heybe Tiyatro’nun uyarlamasının diğerlerinden farkı nedir?

Deniz Gündoğmuş: Canlı izleme şansım olmadı ama en etkileyicisi Tuncel Kurtiz-Sema Moritz yorumudur sanıyorum... Nâzım Hikmet’in eserindeki hikaye de bir rüya ile başlar. Tornacı Şefik’in kapıda asılı duran gömleği rehberi olur ve o da Şeyh Bedreddin İsyanı’na tanıklık eder. Biz de Nâzım’ın rüyasını, öğretmen Mustafa’nın gözüyle yeniden görüyoruz. Mustafa, ataması yapılmayan bir öğretmen. Ailesi ve çevresinin beklentilerinin, hayat şartlarının altında bunalan, sıkıntılar yaşayan günümüz emekçisi. Bir süredir anlamlandıramadığı, bir türlü içinden çıkamadığı rüyalar görür. Bu rüyalardan birinde de bir martının kanadına tutunup 600 sene önceye yolculuk yapar ve kendisini Şeyh Bedreddin Destanı’nın içinde bulur.

Seda Elhan: Rüya olgusu Nâzım Hikmet’in hikayesinin başlangıcı olduğu gibi, bizim de çok farklı katmanı bir arada kullanmamıza yardımcı oldu. Rüyayla aslında zamanlar arası, düşler arası bir zemin oluştu. Geçmişi, şimdiyi ve gelecek hayalini rüya ile boyutlandırdık. Bir yandan da bireysel ve toplumsal deneyimlerin taşıyıcısı olarak ele aldık.

"İKİSİNİN ÇELİŞKİSİNİ DE YAŞIYORUM"

Yüzyıllar sonra bambaşka bir zamanda Şeyh Bedreddin olarak sahneden dünyaya bakmak nasıl bir duygu?

D.G: Bedreddin bir simge. Başka bir dünyanın, barış içinde yaşayabileceğimiz, adil, insana yaraşır bir dünyanın mümkün olabileceğine dair umudu, mücadeleyi, cesareti bize hatırlatan çok önemli bir simge. 1400’lerde yaşayan, Sünni Ortodoks gelenekten gelip “Saray İslamı”nı reddeden, ‘cennetin de cehennemin de bu dünyada’ olduğunu söyleyen bir fıkıh alimi, astronom, matematikçi... Bir yanıyla sahneye taşıması ağır bir yük. Benim için heyecan verici oynaması. Enel Hak düşüncesini kendi süzgecimden geçirmeye çalışıp seyirciyle paylaşıyor olmak mutlu hissettiriyor. Endişe de duyuyorum, hakkını verebilecek miyim acaba diye? 600 sene sonra Nâzım’ın dizeleriyle öğretmen Mustafa’nın rüyasından zuhur edip sesleniyor insanlara. İbadetin şeklinin önemli olmadığını, aslolanın ‘hakk’a ulaşmak olduğunu salık veriyor Bedreddin. Bu bir barış çağrısı ama günün sonunda bozuk düzene karşı ayaklanıyor. Barış için savaş veriyor. Yaşatmak için can almak; bunun çelişkisini ve zorluğunu yaşadığını düşünüyorum. Ben öyle hissediyorum. On binler de onun düşüncesinden etkileniyor. Ağır vergilerin altında ezilen Anadolu halkları açlık ve yoksulluk içindeler. Börklüce ve Torlak önderliğinde bir araya gelip Karaburun’da komünayı kuruyorlar. Öğretmen Mustafa da bugünün emekçisi, işsizi. Umudunu yitirmek üzere, belki de intiharın kıyısına gelmiş. Ekonomik zorlukların, mesleğini icra edemiyor oluşunun, çevresinin beklentilerinin altında eziliyor. İkisinin çelişkisini yaşıyorum.

Oyunda Gezi Direnişi ile Şeyh Bedreddin’in buluşması söz konusu, burayı biraz açabilir misiniz?

D.G: Gezi bugünün, Bedreddin isyanı 600 sene öncesinin en önemli halk hareketi. Kaynağını farklı dinamiklerden alan iki toplumsal olay. Fakat ikisi de bünyesinde cesareti ve umudu barındırıyor. Gezi’yi yaşadıktan sonra önce kendi hayatımda sonra dokunduğum her yerde birçok şeyi değiştirebileceğime dair bir güven duymaya başladım. Fakat bir yanıyla günden güne daha kötüye giden bir sürecin içindeyiz. Bunun umut kırıcı olduğunu söylemem gerek. Yani çelişik bir durum. Ama tam da böyle bir durumdayken kendi deneyimlerimize, daha önce yaşanmış olanlara ve hatta hep yaşanmakta olan mücadele ruhuna ve pratiklerine dönmeye ihtiyacımız olduğunu düşündük. Bunu sevginin ve barışın dilini benimsemiş olan Bedreddin’i Gezi’den yola çıkarak bulmaya çalıştık. Nâzım’ın destanına yazdığı son söz de bize rehber oldu; “ne ah edin dostlar...”

S.E: Gezi bizim kendi deneyimimiz olarak bizlere çok şey öğretti. Bugün yaptığımız her şeyde, söylediğimiz her sözde izi var. Bir yandan da toplumsal hafızada yer edinmiş pek çok mücadele günümüze kendi birikimlerini yazılı ve sözlü olarak aktarmış durumda. Biz de bugüne ulaşanı, kökleriyle ilişkisini kurarak yeniden anlatmak istedik. Gezi ve Bedreddin böylece buluşmuş oldu. 

"ŞİİRİYLE HAYATA YENİDEN SEVDALANIYORUM"

Bu oyun vesilesiyle Şeyh Bedreddin Destanı’nın şairi Nâzım Hikmet hakkında neler söylemek istersiniz?

S.E: Nâzım Hikmet benim en sevdiğim şair. Dinginliğin içinde coşkuyu verebilen, yalın diliyle derinlik yaratmayı başaran, beni her zaman heyecanlandıran, içimi coşku ve yaşam sevinciyle dolduran bir yazar.

D.G: Dünyanın en önemli şairlerinden birisi. Mücadelenin, emeğin, aşkın, sevdanın, yolculukların insanı. Şiirini bir tablo gibi seyredip, bir film gibi izleyip, bir müzik gibi dinleyip hayata yeniden sevdalanıyorum umudumu kaybettiğim zamanlarda. 2013’ten beri ezberimde olan Şeyh Bedreddin Destanı da yoldaşım oluyor.

ÖNCEKİ HABER

Ahmet Türk: Savaş hiçbir zaman sorunu çözmemiştir, diyalog çözmüştür

SONRAKİ HABER

Azerbaycan'da yolsuzluk, rüşvet ve düşük maaşları protesto edenler gözaltına alındı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa