TSK'nin Özgür Suriye Ordusu ile beraber Suriye'nin kuzeyine düzenlediği askeri operasyonu, ateşkes sürecini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin'in görüşmesini Gazeteci İskender Bayhan, Zeliş Irmak'ın sunumuyla Gündem Özel'de değerlendirdi.
İskender Bayhan'ın konuşmasından satır başları şöyle:
"Başarı ve zafer tartışmaları hemen ateşkesin ardından yapıldı. Türkiye, söylediklerinin altında kalmış görünmesin diye ABD ile görüşmenin hemen ardından başarı, zafer tartışması yapıldı. Bir yanlış için politika sürdürüyorsanız, orada başarı diye propagandalara ihtiyacınız olur.
Türkiye’nin Suriye politikasının devamı olarak bir yanlışın peşi sıra gelen adımlar olduğunu ve Türkiye’nin her adımında da bu operasyonun, bunu meşru ve haklı göstermek için sürekli zafer, başarı, kazanım gibi hikayeler üretmek zorunda olduğunu görmüş olduk.
MAĞLUPTUR BU YOLDA GALİP
Haklı davalar için halk arasında “Galiptir bu yolda mağlup” cümlesi kullanılır. Yanlış ve haksız işler için de tersine çevirelim: "Mağluptur bu yolda galip." Türkiye’nin böyle bir operasyonda, başarı da dense, kazanım da dense ortaya çıkacak tablonun orta vadede asla bir getirisi, olumlu bir katkısı olmaz memlekete.
YANLIŞTA BAŞARI OLMAZ
Türkiye kendi yanlış çizgisini ve yanlıştaki ısrar çizgisinde bir kararlılık sergiledi. Suriye’de şimdilik en azından Tel Abyad ve Serekaniye’ye girdi. Oraya askeri operasyon yaptı. Burada YPG ve PYD’yi geri adım attırdı. Kısa vadede tablo bu. Ama şimdi çok daha büyük sorunlarla, çok daha büyük problemlerle hem Suriye’de yaşayan halkları hem de Türkiye’de yaşayan halkları sorunlarla baş başa bıraktı. Çok daha karmaşık, çok daha sıkıntılı sürecin içine girmiş olduk. Bir başarıdan söz etmek mümkün değil. Yanlışta başarı olmaz. Türkiye hatasında ısrar etmek için bir olanak elde etti.
ERDOĞAN DOĞRULARI "YANLIŞI HAKLI ÇIKARMAK İÇİN" SÖYLÜYOR
Erdoğan bu operasyonda da genel olarak dış politikada da şunu yapıyor: Bölgedeki emperyalist devletlere ilişkin, onların yönetimine ilişkin doğruları söylüyor. Fransa’ya ilişkin, Rusya’ya ilişkin, Avrupa’ya ilişkin, ABD’ye ilişkin, İran’a ilişkin doğruları söylüyor. Hatta Esad yönetimine ilişkin bile büyük oranda doğruları söylediği oluyor. Ama hep bunları yanlışa bağlamak için söylüyor. Yanlışı haklı çıkarmak için söylüyor. Fransa’ya diyor ki “Sen orada işgalcisin.” Doğru söylüyor ama ne için? “Ben yapınca neden ses çıkarıyorsunuz” demek için. "Ben de gireyim" demek için. Yoksa "defol git" demek için değil. Diğer ülkelere gelince "Siz terörü bahane ediyorsunuz" diyor ama kendisine gelince "Ben terörle mücadele etmek için gidiyorum" diyor.
DEĞERLİ YALNIZLIK DEĞİL, HAKSIZ YALNIZLIK
Böyle bir operasyonda -yalnız kalma konusu-, bölgenin paylaşımında, Suriye üzerinden kaynayan kazanda Türkiye büyük oranda yalnız. Ama bu yalnızlık, bir dönem Davutoğlu’nun kullandığı gibi "değerli yalnızlık" falan değil. Bu tamamen haksız bir yalnızlık. Türkiye bu operasyonda ne sonuç çıkardı? Esad güçlendi, Rusya güçlendi, İran güçlendi, Türkiye’de içerdeki baskıları artırdı, bir avantaj elde edip kendisini güçlendirdi, zaman kazandı. Kim kaybetti? Kürtler kaybetti, Araplar kaybetti, Türkiye halkı kaybetti. Suriye’de kendi kendisini yönetmek üzere yaşayan Kürt ve Arap halkları demokratik kazanımlar elde etmeye çalışıyorlardı. Bir yakınlaşma sağlıyorlardı. Onun da kendi içinde tartışılacak çok tarafı olabilir ama onu dağıttı. Şimdi de "Beni yalnız bırakıyorsunuz" diyor. Sen nerde yalnız kalıyorsun? Suriye’ye müdahalede yalnız kalıyorsun. Orada zaten yalnız kalırsın. Oraya Rusya girmiş, İran girmiş, koalisyon güçleri diye AB’ye bağlı ülkelerin şu veya bu sayıda silahlı birlikleri var. ABD girmiş. Hepsi üs kurmuş. "Ben de gireyim" diyorsun. Öyle olunca yalnız kalırsın tabii. Yalnızlıktan mağduriyet değil, aksine bir ortaklığa bir desteğe davet var Erdoğan tarafından. Bu çizgide ısrar ederse Türkiye daha çok açmazları, daha çok problemleri, daha fazla acı, gözyaşı ve kana doğru giden bir siyaseti sürdürmeye evrilecektir.
MÜTHİŞ BİR MİLLİ DAVA BASKISIYLA YÜZ YÜZEYİZ
İç politikada da yalnız Erdoğan. Gittikçe güç kaybediyor. Halk kitlelerindeki desteğini yitiriyor. Dışarda operasyon durdu diyorlar ama içerde durmadı. Bütün gösteriler yasaklanıyor, kapalı salon toplantıları, basın toplantıları yasaklanıyor. Soruşturmalar devam ediyor. Kayyum atamaları devam ediyor. Seçilmişler üzerindeki baskı devam ediyor. Tek adam tek parti yönetimini kuvvetlendirecek bir dizi yasalar yapılmaya çalışılıyor.
İşçilerden, emekçilerden operasyona destek, TSK’ye destek boyutunda. Ama AKP’yi ya da Erdoğan’ı destekliyoruz demiyor. AKP’ye oy vermiş işçi ve emekçiler de krizi yaşadıkları için o desteği vermiyorlar. Müthiş bir "milli dava" baskısıyla yüz yüzeyiz. İşçiler, emekçiler, aydını, yazarı, gazetecisi… Cumhuriyet tarihinin birçok dönemecinde vardı, bu dönem de çok belirgin bir şekilde söz konusu. İşçi ve emekçilerde sorgulama eğiliminin, böyle nereye kadar duygusunun geliştiğini görüyoruz. Hatta daha önceki sınır ötesi harekatları düşündüğümüzde burada o kadar popüler bir destek bulamadığını, alkışla bu operasyonun karşılanmadığını daha çok kaygıyla sıkıntıyla, belirsizliklerle karşılandığını görmek gerekir.
BİR YANLIŞ, MİLLİYETÇİLİK SÖZ KONUSU OLUNCA ‘MİLLİ DAVA’ DİYE DOĞRU ÇIKMAZ
Genel olarak milliyetçilik söz konusu olduğunda, vatan, millet gibi kavramlar söz konusu olduğunda burjuvazinin bütün kanatları, en muhalifleri, en demokratları bile -milliyetçiliği pazarda keşfettikleri için, milliyetçilik dersini ulusal pazar okulunda aldıkları için- son noktada kendi ülkesinin çıkarı, kendi milletinin çıkarı diye soyut, asla gerçek anlamda halkın çıkarıyla denk düşmeyen bir tekçilik keşfederler. Suriye konferansı yapacaksın -CHP-, Esad ile masaya otur diyeceksin ondan sonrada ateşkes niye yaptın, kazanım mı başarı mı diye operasyonu eleştireceksin. Buradaki çelişkiyi kitlelerin görmesi lazım.
Bir yanlış, milliyetçilik söz konusu olunca “milli dava” diye haklı çıkmaz, doğru çıkmaz. Halklar için, işçiler için, ezilen sömürülen halk kitleleri için olsa olsa milli dava ne olabilir? Ülken bir emperyalist veya başka bir güç tarafından işgal ediliyordur, buna karşı mücadele edersin. Ya da ekonomisi bağımlı ülkeler açısından bir kuşatma vardır, ekonomik olarak ciddi bir saldırı vardır bu halkın üzerine yıkılıyordur, buna itiraz edersin.
PAYLAŞIM SAVAŞI İÇERİSİNDE HEP EN ALTTAKİLER EZİLİR
Şu söylenmeli: Türkiye’de dahil, Rusya’da, ABD’de, İran’da dahil bir an önce Suriye’den bütün güçlerini geri çekmeliler.
IŞİD meselesini düşünürsek, Suriye’de SDG’nin IŞİD’e karşı bir mücadele yürütebileceğini gösterdi.
Emperyalistler ve bölgedeki gericiler onların işbirlikçileri bir paylaşım savaşı yürütüyorlar ve o paylaşım savaşı içerisinde hep en alttakiler ezilir. Çünkü o paylaşım onların ezilmesi, sömürülmesi üzerine kurulu bir paylaşım.
ÇOK KAN AKAR, ÇOK CAN YAKAR BU COĞRAFYA
Türkiye daha fazla istemek üzere gidiyor (Münbiç, Kobani) Soçi’ye. Ama Putin, Erdoğan’a “Sen Serekaniye’yi aldın, Tel Abyad’a girdin. Sen oraları toparla da rejim buraları alsın bu sınırın hepsini artık rejimle ben hallederim sana da gerek kalmaz demek için oturacak masaya. Putin hemen masada Erdoğan’a “Boşalt İdlib’i, Afrin”i demeyecek.
Türkiye’nin bu politikada duvara toslaması 30 km sınırını çizdiğinde oldu. Bunu devam ettirmek isterseniz çok kan akar, çok can yakar bu coğrafya. Burada o zaman İran ile Rusya ile savaşacaksınız.
PUTİN İLE KONUŞMAK TRUMP İLE KONUŞMAYA BENZEMİYOR
Rusya, Ankara zirvesinde bir hamle yaptı. “Suriye’de savaş bitmiştir. Sadece Fırat’ın doğusu kalmıştır” dedi. Orayı da Türkiye’ye pasladı, ABD’ye gönderdi. Trump da çekildi kenara, Putin ile konuş dedi. Putin ile konuşmak Trump ile konuşmaya benzemiyor tabii.
Putin toplantıda şu çerçeveyi oluşturacak: Putin Erdoğan’a ‘dur’ diyecek. “Suriye’nin toprak bütünlüğü ve Türkiye’nin sınır güvenliği en iyi rejim tarafından sağlanır. Gel seninle de siyasi pazarlıklar yapalım, sen de konuş masada” diyecek ama bir süre sonra, PYD ile SDG ile YPG ile içerde sorunu çözüp, anlaşmasını ve mutabakatını Esad ile birlikte netleştirdiği andan itibaren ‘Türkiye’ye hadi sen yavaş yavaş kendi topraklarına doğru git’ diyecek.
Ama Soçi görüşmesinden sonra kamuoyuna başarı propagandası yapılacak. ‘Soçi’de görüşüldü ve Türkiye istediklerini’ aldı denecek. ‘Türkiye çok iyi pazarlık yaptı’ olacak." (Evrensel WebTV)