Soçi mutabakatı: Şam ile ilişkileri normalleştirme anlaşması
Erdoğan-Putin zirvesini değerlendiren Öney, anlaşma ile Esad yönetiminin Türkiye tarafından tanındığına, Has da anlaşmanın Şam-Ankara ilişkilerini normalleştirmeye dönük olduğuna dikkat çekti.
Fotoğraf: Sefa Karacan/AA
Meltem AKYOL
İstanbul
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında Soçi'de gerçekleşen zirveyi ve imzalanan 10 maddelik mutabakatı Siyaset Bilimci Sezin Öney ve Rusya Uzmanı Kerim Has ile konuştuk. Öney, mutabakat ile Türkiye’nin Esad yönetimini yeniden tanıdığına dikkat çekti. Öney ayrıca mutabakatla Rusya ve Suriye'nin Kürt sorununun uluslararası alanda ve bölgede asıl söz sahibi tarafları haline geldiğini söyledi. Has da Türkiye’nin Suriye sınırı boyunca "güvenli bölge" planının Moskova tarafından onay almadığını ifade etti. Has, görüşmede Ankara ile Şam ilişkilerinin normalleşmesini de öngören Adana Mutabakatı’nın hayata geçirilmesi kararı alınmasının Şam-Ankara ilişkilerini normalleştirmeye dönük olduğunu belitti.
SEZİN ÖNEY: 2019’DA 1998’E DÖNDÜK
Siyaset Bilimci Sezin Öney, Soçi Anlaşması ile Türkiye’nin Suriye’yi ve Esad yönetimini yeniden tanıdığına dikkat çekti. Rusya ve Türkiye arasındaki mutabakatta Adana Mutabakatı'nın yer aldığını hatırlatan Öney, Kamışlı’nın tüm anlaşmanın dışında kalmasının nedeniyle ilgili “Türkiye ile Kuzey Irak/Irak Kürdistan’ı arasına net bir Suriye/Rusya varlığı koymak. Böylece, Kürt meselesinin uluslararası alanda ve bölgede asıl söz sahibi tarafları Rusya ve Suriye olmuş oluyor. Kamışlı ve çevresi, Irak ve Suriye arasındaki sınır hattı ve aynı zamanda Türkiye’ye de sınır noktası olan kilit bölge olarak, Kürt meselesinin güvenlik ve hatta siyasi boyutunun bundan sonra şekillenmesinde kritik nokta olacaktır” dedi.
Öney'in değerlendirmesi şöyle:
"ADANA MUTABAKATI'NDAN FARKSIZ"
“Soçi’de varılan anlaşma, çerçeve olarak 20 Ekim 1998’de Türkiye ve Suriye arasında Mısır ve İran garantörlüğünde imzalanan Adana Mutabakatı’ndan farksız: 2019’da 1998’e döndük.
O dönem Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Başbakan Mesut Yılmaz idi; Suriye’de Devlet Başkanı da Hafız Esad. Bu mutabakat da tıpkı bugünkü anlaşma gibi, fiili olarak Türkiye’nin 'güvenlik endişelerine' Suriye’nin muhatap olmasını sağlıyor, 'PKK kartının' Şam tarafından kullanılmayacağının garantisini veriyor ve PKK mensuplarının Türkiye ve sınırından uzak tutulmasını öngörüyordu. Türkiye de, 5 km’lik bir hatta, Suriye ile mutabakat içinde askeri operasyon hakkını saklı tutuyordu. 2010’da dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu da, Adana Mutabakatı’nı canlandırmıştı ancak, ertesinde Türkiye, Suriye savaşına müdahil olarak bambaşka bir savruluşa aracılık etti."
"KAMIŞLI KÜRT SORUNUNDA KİLİT BÖLGE"
"1998’den 21 ve 2010’dan 9 yıl sonra fiilen tam olarak aynı noktaya geldik. Sadece, Adana Mutabakatı denklemine, Türkiye ve Suriye’nin arasında 'tampon-arabulucu garantör' olarak Rusya eklenmiş oldu. Şimdiki anlaşmaya göre, Türkiye ve Rusya’nın askerleri 10 km’lik bir hatta devriye gezecekler. Ancak Tel Abyad-Resulayn dışındaki kısımda -yani şu an zaten 'Barış Pınarı' kapsamında askeri harekât yapılan taraf- Türkiye kontrolüne geçen bir yer yok. Kuzey Suriye’nin Irak sınırı tarafında olan Kamışlı’nın anlaşma dışında kalmasının önemi, Türkiye ile Kuzey Irak/Irak Kürdistan’ı arasına net bir Suriye/Rusya varlığı koymak. Böylece, Kürt meselesinin uluslararası alanda ve bölgede asıl söz sahibi tarafları Rusya ve Suriye olmuş oluyor. Kamışlı ve çevresi, Irak ve Suriye arasındaki sınır hattı ve aynı zamanda Türkiye’ye de sınır noktası olan kilit bölge olarak, Kürt meselesinin güvenlik ve hatta siyasi boyutunun bundan sonra şekillenmesinde kritik nokta olacaktır."
"KÜRT NÜFUSUNUN GELECEĞİ MOSKOVA'YA EMANET"
"Öte yandan, Menbic’in Rusya-Suriye kontrolüne geçmesi; yani YPG’nin buradan çekiliyor olması örneğinde olduğu gibi, bölgenin Kürt nüfusu da, artık Şam’ın egemenliğine giriyor. Bölgenin Kürt nüfusunun geleceği bundan sonra Moskova’ya emanet. Diğer bir deyişle, Şam’ın bölgede Kürtlere kendi istediğini yapmasının önünde sadece Rusya var."
"TÜRKİYE, ESAD HEGEMONYASINI YENİDEN TANIMIŞ OLDU"
"Elbette, Soçi Anlaşması’nın temel ve en net çıkarımı, Türkiye’nin Suriye’yi ve Esad yönetimini, hegemonyasını yeniden tanımış olması. Türkiye için bu anlaşmanın manası aslında, Kürt meselesinin tam 21 yıl sonra, tamıtamına aynı noktada, yerli yerinde duruyor olması, hem güvenlik hem de sosyolojik boyutu ile. Sadece, artık Türkiye’nin Kürt sorununda Rusya’nın çok büyük söz hakkı var."
KERİM HAS: TÜRKİYE’NİN HARİTASI ONAY ALMADI
Türkiye’nin Suriye sınırı boyunca "güvenli bölge" planının Moskova tarafından onay almadığı ifade eden Rusya Uzamanı Kerim Has da, Ankara ile Şam ilişkilerinin normalleşmesini de öngören Adana Mutabakatı’nın hayata geçirilmesi kararı alınmasına dikkat çekti. Has "Muhtemelen Moskova, Türkiye’nin Suriye’deki varlığı konusunda sınırları net bir şekilde çizmek istemiş olabilir" dedi.
Has’ın değerlendirmesi şöyle:
"Bir: Öncelikle, Türk ordusunun Fırat’ın doğusunda yeni bir alan hakimiyeti elde etmesine Moskova’nın razı olmadığını belirtmek lazım. Yeni bir bölgenin Türkiye ordusunun kontrolüne geçmesi mutabakatta öngörülmüyor. Dolayısıyla Ankara’nın ilk tasarladığı ve BM kürsüsünden haritalarla dünya kamuoyuna ilan ettiği bütün Suriye sınırı boyunca güvenli bölge planının Moskova tarafından onay almadığı söylenebilir."
"ANKARA VE ŞAM İLİŞKİLERİ NORMALLEŞMESİ ÖNGÖRÜLÜYOR"
"İki: Türkiye’nin Tel Abyad-Rasulayn arasında kalmasına şu an için izin verilmesi ise anlaşılabilir. Çünkü ABD ile de Rusya ile de harekata başlamadan önce üzerinde anlaşılan hususun bu hattı kapsadığı belliydi. Harekât, buralar kontrol altına alınınca durdu ve ateşkes yapıldı zaten. Rusya’nın ise kısa vadede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu 'askeri zaferine' gölge düşürmesi beklenmiyordu. Ancak Ankara ile Şam ilişkilerinin normalleşmesini de öngören Adana Mutabakatı’nın hayata geçirilmesinde Rusya’nın arabuluculuk yapma rolü ilk defa bu Soçi zirvesinde kayıt altına alınmış oldu. Adana Mutabakatı, Türk ordusunun Suriye topraklarında 5 km derinlikte terör tehdidine yönelik operasyon yapabilmesine izin veriyor. Dolayısıyla Ankara-Şam arasında buzların erime sürecine girmesi ile Türk ordusunun Suriye’den ‘eve dönüş’ süreci de hız kazanacak. Muhtemelen burada, Türkiye’nin Suriye’deki varlığı konusunda Moskova, sınırları net bir şekilde çizmek de istemiş olabilir."
"SAHADA KAZANIM AĞUSTOS AYININ GERİSİNDE"
"Üç: Mutabakata göre Rusya’nın, YPG’nin Türkiye’ye tehdit olmayacağı yönünde bir söz verdiği görülüyor. Bu da beklenen bir gelişmeydi. YPG’nin Fırat’ın doğusunda 30 km Türkiye sınırından Suriye içine doğru coğrafi olarak ötelenecek olması önemli. Ancak şöyle bir durum var: Ankara, haddizatında bunu ağustos ayında ABD ile varılan uzlaşmayla da hayata geçirmeyi planlıyordu, hatta YPG ötelendikten sonra bütün Fırat’ın doğusundaki sınır hattını belli derinliklerde Türk ve ABD askerlerinin kontrol etmesi planlanmıştı. Dolayısıyla ağustos ayı başındaki planlara göre şu an gelinen aşamada sahada mevzi kazanılmış olduğunu söylemek pek mümkün değil. ABD ile varılan uzlaşma kör-topal da olsa gitseydi, muhtemelen Ankara’nın sahadaki kazanımları daha fazla olurdu. Ayrıca Ankara, dünya kamuoyunda Türkiye hakkında bu kadar negatif algı oluşturmamış ve kendi elleriyle YPG’ye de bu derece meşruiyet, destek ve sempati sağlamamış olurdu."
"İÇ KAMUOYUNA ZAFER DENİLEREK SUNULACAK"
"Dört: Son husus, 10 km derinlikte Türk-Rus ortak askeri devriyelerinin yapılacak olması. Açıkçası bunun fiili açıdan fazla bir anlamı yok. Çünkü YPG zaten 30 km geriye çekilmiş olacak. 10 km derinlikte hangi tehdide yönelik ortak askeri devriyenin yapılması amaçlanmış, bilemiyorum. Muhtemelen burada Ankara, iç kamuoyuna ‘zafer havası’ sunabilmek için bu maddeyi ekletmek istemiş olabilir. Moskova da hem Ankara’yı sakinleştirmek hem de dünyaya ‘Türkiye benim kontrolüm altında’ mesajı vermek istemiş olabilir."