Universus: Başka bir sosyal bilim mümkün!
Universus Sosyal Araştırmalar Merkezinden Deniz Durdu ve Şeyma Yılmaz ile alternatif akademilere, akademik mücadeleye ve sosyal bilim tartışmalarına dair sohbet ettik.
Fotoğraf: Evrensel
Ender Şiar ARGIN
Hazan İLİK
İstanbul
Üniversiteler, bir süredir üzerindeki basınç ve etkisi açısından ekonomik ve politik atmosferin en yakıcı hissedildiği, tarihsel dönemlerden biriyle karşı karşıya. Tek adam iktidarının üniversitelere dönük saldırılarının, ekonomik krizin yükleriyle birleştiği ve üniversiteye dair sorunların daha yüksek sesle tartışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Akademik kurumların, Barış Akademisyenleri’nin tasfiyesi süreci, ders ve eğitim içeriklerine dair alınan çeşitli önlemler, toplumsal bilginin üretilmesinin önüne çekilen bariyerler, “kayırmacı” ve “kıyakçı” ilişkilerle dizayn edilen akademik kadrolar vb. gibi adımlar; akademik özgürlük ve akademik mücadeleye tartışmaları daha güncel hale getiriyor.
Üniversitelerin dışında kalan, daha doğrusu dışına itilen kimi akademi çevreleri arasında da son dönemde ‘alternatif akademilere’ dair örnekler gündeme geliyor. Universus Sosyal Araştırmalar Merkezi de bu alternatif akademilerden biri. Diğerlerinden farklı olarak Universus, 2017 yılında sosyal bilimler alanında lisans eğitimi alan bir grup öğrenci tarafından kuruluyor. Evrensel Gazetesi için Universus ekibinden Deniz Durdu ve Şeyma Yılmaz ile Türkiye’de sosyal bilim tartışmalarından, alternatif akademilere, Universus’un yeri ve misyonundan, üniversitelerin durumuna çeşitli meseleleri konuştuk.
Universus hangi koşullarda, neyin ihtiyacı olarak ortaya çıktı?
Şöyle bir motivasyon vardı elbette: Barış akademisyenleri üniversitelerden uzaklaştırıldığında “Biz bir daha nerede buluşacağız, nerede bir araya geleceğiz bu insanlarla?” diye soruyorduk zaten. Derslerde konuştuğumuz meselelerle, tartışmalarla nasıl bir daha karşılaşabiliriz diye kafa yoruyorduk. Çevremizde de sosyal bilimler okuyan, bu alana dair derdi olan, bir arada olduğumuz bir ekip vardı. O zaman dedik ki biz bunu bir araştırma merkezine çevirelim. Bunun yönünü de bir alternatif akademi olması için belirleyelim.
Biz iki sene ne yapmak istiyoruz, neyi arıyoruz diye düşündük ve çeşitli tartışmaları sürdürdük, hala sürdürüyoruz. Bugün artık sosyal bilimler akademisinde, devletin aktör olarak içerisinde bulunduğu, kontrol ettiği bir alanda ‘başka’ olanı bulmanın mümkün olmadığını görüyoruz. Alternatif akademiler burada bize bir alan açıyor.
Universus’u kurduğumuzda da çeşitli araştırmalar yapalım, akademiye dair derdi olan, orada yer edinmek isteyen ama kafasında soru işaretleri olan, kaygıları olan gençlerle bir araya gelelim gibi bir derdimiz vardı. Çünkü akademide konumlanmak bir yandan ‘devlet memuru’ olmak anlamına geliyor ve Türkiye akademisinin geldiği durumdan da göreceğimiz üzere dilediğin gibi yazıp çizmek çok mümkün değil üniversitelerde. Üretkenliği de çok kısıtlayan bir durum bu. Barış Akademisyenleri açısından dışarıda oldukları koşullarda daha üretken olduklarını düşünüyorum. Son dönemde çıkan kitaplar, güncel tartışmalar, alternatif medya organları vs. baktığımızda Ali Yalçın Göymen’in “devrim” fikrine dair kitabı ve sürdürdüğü tartışmalar, İsmet Akça, Barış Alp Özden ve diğerlerinin Tarih Vakfı’na kazandırdıkları ivme, Alphan Telek, Edgar Şar ve Gülçin Karabağ’ın Medyascope’ta yaptıkları vb. gibi örnekler oldukça önemli.
Neler yaptı, nasıl yaptı kurulduğu zamandan bu yana Universus?
Dayanışma ekonomisiyle yürüttüğümüz Universus’ta 2 senede 90’dan fazla etkinlik yaptık. Bunu yapabilmenin yolu da kesinkes fon bulmak, bağış almak vb. yollardan geçmiyor. Bunları yapabilmenin önünde bir engel yok. Bir yandan akademiyi dışarı taşıdık, Bir yandan da kendimizi ilerletmeye, geliştirmeye çalıştık. İki sene içinde de ekibe lisans öğrencisi olarak katılan çoğu arkadaşımız çeşitli üniversitelerde yüksek lisans eğitimleriyle çalışmalarına devam ediyor.
Bir taraftan da sivil toplum “sektöründe” bulduk kendimizi. Sektör diyorum, çünkü gerçekten bir sektör mantığı var. Bundan kaynaklı olarak kendine özgü zorlukları ve sıkıntıları var elbette. Bu alanda da genel anlamda yapılan çalışmaların tekdüze, yararsız olduğuna dair bir izlenimimiz var. Biz bunu yapmak istemiyoruz. Çünkü bu durumun kimseye faydası olmadığını düşünüyoruz. Biz otel lobisinde etkinlik yapmak istemiyoruz, sınıfla da toplumla da bağlantısı yok çünkü.
“Neyi değiştirmek istiyorsun?” sorusu bizde temel soru. Bugün akademide yer edinmek ya da ‘kariyer’ yapmak isteyen öğrenciler şunu yapmaya çalışıyor; yüksek lisans yapayım, doktora yapayım, daha sonra kadro ilanına başvurayım. Böyle bir şey yok artık Türkiye akademilerinde. Akademik kadro da öyle açılmıyor. Çünkü mücadele ettiğimiz taraf akademide yer tutmanın ne kadar önemli olduğunu biliyor. Politik atmosferin bilinçli olarak üniversiteye yansıtılmasının da kulüp ve toplulukların etkinliklerinin hizaya çekilmesinin de amacının kaynağında bu var. Üniversitelerde ideolojik ve kültürel hegemonya kurmaya çalışan, ancak istediğini de bir şekilde alamayan bir karşı taraf var. Özellikle yeni jenerasyon üniversite öğrencilerinde böyle bir hegemonya kurmayı başaramıyorlar.
Sosyal bilimler alanında çalışma yürütmek ne anlama geliyor? Nasıl ve ne için bir sosyal bilimi savunuyor Universus?
Bir meseleyi bir sistematiğe dökmek ve bunu toplumsal pratikle buluşturmak aslında derdimiz. Çünkü kendi derdimizi anlatmak, biraz da bizle benzer derdi olanların anladığı dilden konuşmayı gerektiriyor. Sivil toplum sektörünün getirdiği sınırlandırmaların da bu anlamda karşısında durmaya çalışıyoruz. Birilerinin verdiği fonlarla, birilerinin istediği yerlerde, istediği konuşmaları yapmak değil derdimiz. Lüks bir otel lobisinde ‘marksizm’ tartışmak ve sınıflar mücadelesin miadını doldurduğunu söyleyen konuşmacılarla iş yapmak ya da oralarda bulunmak yerine bir işçi derneğiyle bir araya gelmek, kontak kurmak çok daha kıymetli bizim için. Bunu da yapmaya çalışıyoruz gerçekten.
Sosyal bilim yapmanın bizim için anlamı biraz bu çünkü. Biz elimizdeki olanakları olabildiğince kullanalım ve ürettiklerimizi toplumsal yaşamla buluşturalım. Burada da ‘topluma yaymak’ gibi entelektüel bir eylemden bahsetmiyoruz. Biz de bu toplumun bir parçasıyız ve karşımıza çıkan olanakları değerlendirerek sivil toplum içerisinde, sosyal bilimlerde bir yer edinmeye çalışıyoruz. Toplumun bir parçası olarak da bizim dışımızdaki kesimlerle buluşmak ve onları da böyle bir uğraşın parçası yapmak esas niyetimiz. Bir araya geldiğimizde de karşımıza çıkan sorunları nasıl çözeriz diye kafa yormak ve organize-örgütlü bir hareket alanı yaratmak gerekiyor. Sosyal bilimin amacı bu olmak zorunda. Sosyal bilimle uğraşan herkesin derdi bu olmak zorunda bizce.
Alternatif akademiler ile bir yandan üniversite dışında bilgi üretim alanlarının yaygınlaşması da gündeme geliyor. Bir yandan olumlu bir durum elbette. Peki kapitalist toplumun üniversitelerinin kalın duvarlarının engel olduğu ‘toplum için bilim’ alanına alternatif akademiler ulaşabilecek mi?
Yani alternatif akademilerin toplamda ‘entelektüel’ sınırları aşamadığını, aşmasının da zor olduğunu söyleyebiliriz. Ama Universus’un ufku bu sınırları aşmakta. Örneğin Marksizm201 atölyesi. Ben her gün gittiğim mahalledeki kafedeki garson arkadaşıma diyorum “abi böyle bir etkinlik var”, onun gelmesini istiyorum mesela etkinliğe. Bu alana dair hali hazırda kafa yoran, çalışan insanlarla bir araya gelmek bir şeyi değiştirmeyecek çünkü. Çünkü toplumun önemli bir bölümünün sosyal bilimlere dair bir ilgisi yok, ilgisi olmamasının sebebi de sonuçta bizim onlara bugüne kadar dokunamamış olmamız. İşte biz buraya dokunmak, daha önce ulaşamadıklarımıza ulaşmak istiyoruz. Bu insanlarla bir araya gelmemiz lazım, biz Universus’u bu yüzden kurduk, bu kadar basit aslında. Çok güzel yazılar yazacağız, öyle bir blog oluşturacağız ki ikinci ‘Birikim’ olacağız, vs. diye kurmadık. Yaptığımız işin akademik-entelektüel sınırları aşıp insanlara ulaşmasını istiyoruz, hepsi bu.
Universus bir yere doğru gitmeye çalışıyor, yeni bir toplumsal ilişkiler ağını oluşturabilmek için ihtiyaç olan sosyal bilimler dağarcığını üretmeye, geliştirmeye çalışmak. Bunu yaparken hata yapmak, hata yaptığımızın farkında olmak çok önemli. Yukarıda da söyledik, marksizme ilgili bir grup sosyal bilimciyle bir araya gelip ‘kendi sınırlarımızda’ marksizm konuşmanın bizce kimseye faydası yok.
Sonuçta ‘entelektüel’ bir mantık yok söylediklerinizde. Toplam politik gidişata dair de bir dert, yani politik bir pozisyon da var ortada. Zaten alternatif akademiler de üniversitelerdeki politik-akademik baskının sonucu olarak ortaya çıktı, politik olandan uzak durmak gibi bir durum olamayacağı çok açık. Peki bundan sonrasına dair ne düşünüyorsunuz?
Bundan sonrası değişen politik atmosferden ziyade yeni neslin ihtiyaçlarının farkında olup bu tartışmalara dahil olmasıyla ilgili mesele. Çünkü aradığı, merak ettiği, tartışmak istediği şeyi üniversite amfilerinde değil, alternatif akademilerde bulabiliyor. Politik atmosfer de elbette buraya itiyor insanları. Devlet dediğimiz toplumsal ilişkiler ağı dönüşse bile, eğitim-müfredat onun kontrolünde olmaya devam edecek. Mesele, yer açmak istediğimiz alanın orada hiçbir zaman olamayacağı zaten. Biz alternatif akademilerin politik atmosfer görece bizden yana döndüğünde dahi üniversiteye eklemlenmemesi gerektiğini düşünüyoruz. En azından bizim derdimiz o, alternatif akademiler her zaman toplumun içinde, onunla ilişkili olsun, oradan birilerini fikrine kazansın, oradan birileriyle temas kursun. Çünkü esas ihtiyacımız olan orası.
Önümüzde kurumuş bir ağaç var, yaşamıyor, hiçbir faydası yok ve yolumuzu kapatıyor. Kapitalizmin, yani o büyük gövdeli ağacın kesilmesi lazım. Bizim elimizde bir “balta” var şu an, o balta bin kere vurulduktan sonra elbette kırılacak, ama kırılırken bu pratiğin arkadakilere bir şeyler bırakmasını istiyoruz. Arkamızdan gelenlerin bu pratikten öğrendiklerinin ötesinde yeni araçlarla mücadeleye devam etmesini istiyoruz.