"Mesele propaganda yapma mahirliğiniz"
Tercihler, politik varoluş gerekçeleri, hassas olunan konular var. “Gazeteci hiçbir ideolojinin, partinin, fikrin propagandasını yapmaz.” Bu öyle çok da hayata geçirilmesi kolay bir düstur değil.
Fotoğraf: Pixabay
Filiz GAZİ
Bu onurlu direniş” diye başlıyor sözlerine. Aralarda “Halkın iradesi” gibi sözler de duyuluyor. Anlatan muhabir. Dünya görüşünüz dahilinde izlediğinizde “Burada bir sıkıntı var” hissine kapılmıyorsunuz. Meselenin can yakan tarafını bizzat gazetecinin yaşadığını, tanıklık ettiğini bildiğinizden dolayı profesyonel beklentiler rafa kaldırılabiliyor. Üstelik gazetecilik tarafsız olma iddiasıyla savaş suçlarını didaktik bir dille anlatmak olmamalı. Çatışmanın ortasında, hele Ortadoğu’da iseniz bütün anlamsızlığıyla savaşı izlediğinizi biliyor olsanız dahi en nihayetinde taraflardan birini haklı bulma ihtimaliniz yüksek.
Uluslararası politika da dahil olmak üzere, hayatın hiçbir yerinde ilkeli davranmanın öneminin kalmadığı dünyada ilkeli olanı hatırlatmak sizi çoğu kez itici, diğer adıyla politik doğrucu yapabilir. Çünkü, “Gazetecilik bu değil” dediğinizde karşınıza çıkarılacak çok daha gazetecilik olmayan, pespaye örnekler var. Asker selamı vererek bülteni sonlandıran haber spikeri, hamaset edebiyatı devşirebilmek uğruna harap olmuş evde poz verebilen başka bir gazeteci… Çık bakalım işin içinden. Bu bir “En etkili şekilde kitlelere anlatma” ve hatta en güçlülerin yöntemi açısından bir dezenformasyon savaşı. Karşınızdakinin anlatma yöntemi sizin yönteminizi de aşağı çekebilir. “Ordumuz destan yazıyor” diyen muhabire sahadan misliyle yanıt verilmesi olağan sonuç.
HEMEN HERKESTE SEZİLEN POLİTİK VAROLUŞ GEREKÇELERİ
“İçeriğine bakılmaksızın” her iki örneğin bir tutulması gazetecilik açısından doğru olabilir. Gelişigüzel bakışla her ikisi de bir propaganda biçimi. Mesele ise propaganda yapma mahirliğiniz, sakil durmadan aktarabilmeniz. Şimdi bu ifadem de tehlikeli bulunabilir. Fakat hemen hepimizde sezilen tercihler, politik varoluş gerekçeleri, hassas olunan konular var. “Gazeteci hiçbir ideolojinin, partinin, fikrin propagandasını yapmaz.” Bu öyle çok da hayata geçirilmesi kolay bir düstur değil. Hele bizim gibi bir ülkede iseniz.
İdeolojik taraftarlık içerisinde renk körlüğüne benzer bir şey de barındırır. Yeşil rengi hiç bilmeyen birisiyle o rengi konuşamazsınız. Hele o kişi gazeteciyse hakikaten sıkıntılı. Fakat diğer yandan muhabir dünyaya uzaydan düşmüyor. Her insanın şimdisine zamk gibi yapışan tecrübeler, geçmiş izler var. Bir Kürt gazeteciye göre bambaşka geçmişten gelen bir diğer gazetecinin profesyonel olma iddiasını taşıyabilmesi sanki daha kolay. Bu renk körlüğü değil; yeşili, sarıyı, kırmızıyı aynı görmemeyi kastediyorum.
TARAFLI GAZETECİLİK DE YURTTAŞ GAZETECİLİĞİ GİBİ KABUL GÖREBİLİR
Gazete Duvar için Kadın Payı’na konuk ettiğimiz Evren Balta şunları söylemişti: “Bütün şiddet aktörleri dezenformasyon yapıyor. Her şiddet bir meşruiyet iddiası da taşıyor, size şiddet uygulayan aktörün meşru olmadığına yönelik. Hakiki olan ve olmayan bilgi bir arada kullanılıyor.”
Sözleri eleştiren oldu. Bir kere savaşta tarafların temiz kalabilme ihtimali yok. Diğer yandan enformasyon çağında propaganda, ajitasyon yapmadan varlığını sürdürmek ne kadar mümkün? Bu soruların yanıtlarını tartışadururken devletler ve orduları tabii ki de savaş suçları işliyor. Uluslararası hukuk zaten olay mahalline en son gelen polis.
Militarist dil konusundaki hassasiyet, şiddet görüntülerini paylaşmama konusundaki ısrarcı tutum gazeteciliğin elinden bırakmaması gereken şeyler. Bırakıldığı takdirde sonu yok. Dünyanın çivisi o zaman çıkar. Diğer taraftan nasıl ki “Yurttaş gazetecilik” literatüre girmişse “Taraflı gazetecilik” de literatüre girebilir, kabul görebilir. Çünkü misal artık sahada sadece “savaş muhabiri” olduğunuzu söylemeniz yeterli olmayabilir. Hangi tarafta olduğunuz, hangi kurumda çalıştığınız ya vurulmanıza ya da bölgeye alınmamanıza neden olabilir.