Lübnan: Bu düzen değişene kadar!
Arap basınında geçtiğimiz haftanın gündeminde de düzenin değişmesi için sokağa çıkan Lübnan halkı vardı. Gözlemciler, mezhepçi sistemin çöküşüne tanık olunduğunu ifade ediyor.
Fotoğraf: AA
Daha önce insanca bir yaşam ve temel kamu hizmetlerinin verilmesi gibi taleplerle sokağa inen Lübnan halkı, bu defa düzenin değişmesi için sokakta. Geçtiğimiz hafta yaşanan önemli gelişmelerden biri de Ekim ayı başında patlak veren ve yüzden fazla kişinin hayatını kaybettiği, binden fazla kişinin yaralandığı Irak halk protestolarının yeniden ortaya çıkması oldu. Lübnan ve Irak rejimlerinin benzer mezhepçi yapısına işaret eden gözlemciler, bu sistemin çöküşüne tanık olunduğuna dikkat çekiyor.
Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi, el Cedid gazetesinde Lübnan sokaklarının daha önceki gösterilerden daha kalabalık ve taleplerinin daha geniş olmasının nedenlerini irdeleyen kapsamlı bir rapor yayınladı. Raporda, mezheplere dayalı yapının tıkandığına ve Şii-Sünni ayrımı üzerine kurulu sistemin çöktüğüne dikkat çekildi.
El Halic gazetesinden Dr. Nasır Zeydan konuyu irdelediği makalesinde, “Lübnan ayaklanmasının eşlik ettiği önemli bir yön; tüm mezhep ve bölgelerde Lübnan Arap halkının birliğini kesin olarak kanıtlamasıdır” dedi.
El Arab gazetesinden Ali Kasım ise gösterilere katılanların, iç savaşta birbirine kurşun sıkan Lübnanlılardan farklı olarak yan yana mücadele ettiklerini vurguladı. Kasım makalesinde, gösterilere katılanlar için, “Bugün ellerinde silah yok, göğüslerinde çapraz mühimmat kemeri asılı değil ve üzerlerinde benekli askeri elbiseler yok. Hepsi en güzel takılarıyla, parfüm kokulu, çevreyi temizlemeye istekli ve yeni sloganlar geliştiren genç kadınlar ve erkekler” ifadelerini kullandı.
LÜBNAN HALK AYAKLANMASI: SEBEPLERİ VE ETKİLERİ
El Cedid / Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi
17 Ekim 2019’dan bu yana Lübnan, 1990’ların başlarında yaşadığı iç savaşın sonundan beri ülkeyi yöneten siyasal sistemin devrilmesi için bastıran, daha önce benzeri görülmemiş halk gösterilerine tanık oluyor. Gösteriler; mezheplere, bölgelere, katılımcıların yaşlarına ve geldikleri sosyal sınıflara göre değişiklik gösteriyor. 1943’te Lübnan’ın bağımsızlığı ve Ulusal Şart’ın ilanından bu yana, mevki ve kamu ayrıcalıklarının paylaşıldığı mezhepçi kota sistemi gösterilerin hedefindeydi. Gösterilerdeki yaygın ruh hali, iktidardaki siyasal sınıfın yıkılması konusundaki kararlı duruş konusunda birleşiyor. Fakat ayrımcılık, siyasal mezhepçilik ve korku engelini kıran bu ayaklanma, taleplerini daha net bir şekilde ifade etme ve sokak baskısını gerçek siyasi kazanımlara dönüştürebilecek liderler üretme konusunda hala zorluklar taşıyor.
AYAKLANMANIN SEBEPLERİ
Lübnan hükümetinin, akıllı telefonlardaki WhatsApp uygulaması için sesli aramaları ücretlendirme önerisi bu gösterilerin nedensel itici gücü ya da halkın öfkesini taşıran son damlası oldu. Lübnan halkının tepkisinin gücü ve siyasi sınıfı şaşırtan yaygın protestoların kapasitesi, büyük miktarda birikmiş siyasi, ekonomik ve sosyal yapısal sorunlara işaret ediyor. Bu protestolar için zemin hazırlayan dört temel faktör tespit edilebilir.
1. MEZHEPÇİ REJİMİN DEVRİLMESİ
Mevcut Lübnan siyasi sistemi, on beş yıl süren iç savaşı sona erdirmeyi hedefleyen bölgesel ve uluslararası uzlaşı üzerine kurulu. Başka bir deyişle bu sistem, iç uzlaşmaların ya da Lübnanlıların üzerinde anlaşmasının bir sonucu değildi. Aksine, Suriye iktidarının vesayeti aracılığıyla ve ABD-Suudi Arabistan önderliğinde “Taif Anlaşması” yolu ile dışarıdan empoze edildi. Şubat 2005’te eski Lübnan Başbakanı Rafik Hariri’ye düzenlenen suikast, bu rejime büyük bir darbe oldu. Doğrudan Suriye vesayeti rejimini sona erdirirken yerine Tahran ve Şam’ın desteklediği “8 Mart” koalisyonu ile Washington ve Riyad’ın desteklediği “14 Mart” koalisyonu arasında siyasi bir bölünme ortaya çıkardı. Bu sisteme şok edici ikinci darbe, 2011'de Suriye'de çıkan ve Lübnan'a büyük yansımaları olan savaş tarafından temsil edildi. Öyle ki, özellikle Hizbullah’ın Suriye çatışmasına doğrudan katılmasıyla Lübnanlılar, Suriye rejimi yanlısı ve muhalifi olarak ikiye bölündü.
2. SÜNNİ-Şİİ İKİLİ YAPININ ÇÖKÜŞÜ
2014'ten bu yana ortaya çıkan uluslararası şemsiye, Sünni-Şii ikilisi arasındaki çatışmayı bir koalisyona ve belki de örtülü bir ittifaka dönüştürdü. Böylece Saad Hariri, Hizbullah'la yüzleşmenin tüm unsurlarını kaybetti. Kral Salman bin Abdul Aziz’in Suudi Arabistan'da iktidara gelmesi ve oğlu Muhammed'in veliaht prens olmasıyla birlikte ülkenin bölgesel etkisi zayıfladı. Finansal ve politik olarak Lübnan'dan çekildi. Dahası, Suudi Arabistan, Saad Hariri için tüm fon kaynaklarını kesti, yatırımlarını dondurdu. Kasım 2017'de onu tutukladı ve başbakanlıktan istifaya zorladı. Tüm bunlar, Hariri'nin parlamento çoğunluğunu kaybetmesine ve rakipleri Hizbullah ile Ulusal Akım koalisyonunun son seçimlerde temsilciler Meclisi'nde çoğunluğu kazanmasına yol açtı. Parlamento seçimleri sonrasında belirgin bir biçimde zayıflayan Hariri, sahip olduğu yüzlerce şirket ve kurumun çalışanlarının yıllardır maaşları ödemiyor. Bu nedenle, Hariri ailesine tarihsel olarak sadık olan geleneksel bölgelerin, “hükümetin devrilmesini” talep eden ilk alanlar olması şaşırtıcı değil.
3. MEZHEPSEL KOTA SİSTEMİNİN KRİZLERİ
Lübnan protestolarının en önemli noktalarından biri; mezhep kotası sisteminin yapısal yetersizliğini, güç ve refahın yetersiz standartlara göre paylaşıldığı ve tekelleşen bir rant sistemi olarak ortaya koyması. Lübnan, 2005’ten bu yana kaynakların ve gücün paylaşılması konusundaki bu çatışmanın sonucu olarak, önemli reformların kabul edilmesini önleyen sürekli bir politik felç durumu yaşıyor. Bölgesel huzursuzluk Lübnan’ın Suriye, Irak, Ürdün ve Körfez ülkeleriyle ticaretine açılan kapıları da kapattı. Bu durum, ülkenin ekonomik büyümesini yavaşlattı ve Lübnan ekonomisinde ve maliye politikalarında yapısal sorunlara yol açtı. Lübnan’ın kamu borcu, GSYİH’nin yüzde 150’sine karşılık gelen 85 milyar doları aşıyor. Hükümet, Temsilciler Meclisi'ndeki güç dengesini yansıttığından ve yargı iktidardaki siyasi sınıfın kontrolü altında olduğundan, onları sorumlu tutmak imkansız hale geldi. Yargının gidişatın düzeltilmesine ve devlet aygıtı içindeki ve dışındaki yolsuzluğun kovuşturulmasına yardımcı olması beklenemez. Durum, hükümetin elektrik, temiz su, toplu taşıma, çöp toplama ve tasnif etme ile mezhep kotası sisteminin sağlayamadığı diğer talepler nedeniyle daha da kötüleşiyor.
4. ZENGİNLİĞİN DAĞILIMINDA ADALET EKSİKLİĞİ
Sınıf eşitsizliği, Lübnan ayaklanmasının ana nedenlerinden biri. Gösteriler bunu özellikle kuzey ve güney eteklerinde ve Bekaa Vadisi'nde açıkça ortaya koydu. Zenginliklerini kontrol eden bir azınlık ile yoksulluk sınırının altında yaşayan çoğunluk arasındaki sınıf eşitsizliği Lübnan’da bugün olduğu kadar net olmamıştı. Bu yılın başlarında yayımlanan bir Oxfam çalışmasında, zengin yedi Lübnanlının, Lübnan halkının yarısının sahip olduğunun on katı olan toplam 13,3 milyar dolarlık kişisel servete sahip olduğunu gösteriyor. Lübnanlıların yüzde 1'i, yüzde 58'inden daha fazla servete sahip. Asgari düzeyde bir sosyal adalet çağrısı, Lübnan sistemindeki yolsuzluğun potansiyelini açıklayan gösterilerin temel söylemiydi. Gösterilerin, egemen sınıf zenginliğini artırırken, Lübnan hazinesinin açığını doldurmak için yeni vergilerin dayatılmasını reddetmedeki ana mesajı, "yağmalanan fonların geri alınması" sloganında ifadesini buldu.
Ayrıca, büyüklüğü devletin finanse etme kabiliyetini aşan kamu sektörünün karşı karşıya kaldığı ikilem, mezhep kotaları temelinde gereksiz istihdam ortaya çıkardı. Verimsizlik, yolsuzluk ve rüşveti teşvik eden düşük ücretler nedeniyle ekonomiye yük getirdi.
SONUÇ
Lübnan, modern tarihinde egemen politik sınıfını devirmeye hakkı olan ve her zamanki orta ve fakir sınıfların aksine, önde gelen şehirlerde toplumun taleplerine ayak uydurmaya çalıştığı, emsalsiz bir isyanla karşı karşıya. Trablus, Akkar, Tire, Zahle ve Aley’deki yayılış ve dağılış alanları, Beyrut’un Lübnan’daki siyasi yaşamın ritmini belirlemede uzun süredir uyguladığı tarihi merkeziyetin sona erdiğini gösteriyor.
Her şeyden önce, yeni bir ulusal kimlik yaratılması ve yeni bir düzen beklentisi içinde olan Lübnan’da, iç savaş sayfasını ve artık geçerli olmayan bir siyasi sistem üreten Taif Anlaşmasını kapatmak isteyen yeni bir politik farkındalık oluşuyor. İntifada, açık bir liderliğin ve talepleri yerine getirecek mekanizmaların yokluğunda ve ülkeyi on yıllardır yöneten siyasi sınıftan değişime karşı gelecek şiddetli bir direniş karşısında bu değişikliği başarabilecek mi?
Görevleri zor ve bu soruların yanıtı teorik değil. Yanıt, Lübnanlıların siyasi mezhepçiliğin dışında örgütlenmesine ve (Irak’ta olduğu gibi) Lübnan'daki silahlı siyasi güçlerin halk ayaklanmasına şiddet bulaştırmaktan kaçınmalarına ve/veya engellenmelerine bağlı. Bugün Lübnan’da, Lübnanlıların çektiği acının görmezden gelinmesinin ya da yozlaşmış bir mezhepsel siyasi kota sistemi tarafından engellenen değişimi gerçekleştirme isteklerini ve arzularını küçümsemenin artık mümkün olmadığı bir durum mevcut.
LÜBNAN HAREKETİ'NİN ÖZELLİKLERİ
Dr. Nasır Zeydan
El Halic
Lübnan'daki kitlesel halk ayaklanması ya da "Ekim Devrimi"; katılım biçimleri, ortaya çıkan sloganlar ve taleplerin içeriği, zamanlama ve tutumlar açısından birçok özellik taşıyor.
Biçimsel özellikler açısından, yeni ve önemsiz olmayan bir dizi politik benzersizlik kaydedilebilir. İstisnasız tüm Lübnan bölgelerindeki gösterilere halkın katılımı cesaret verici bir tarihsel örnek. Çünkü Lübnan toplumunun farklı demografik yapısı, değişikliğe her zaman engel oldu.
İçsel avantajlar açısından; gösterilerde tüm siyasi ve ideolojik tabuların ötesine geçildi. Yasalarla cezalandırılabilecek başkanlık eleştirilerinin yanı sıra siyasi ve dini otoriteleri eleştirmelerini önleyen korku duvarını yıktılar.
Lübnan ayaklanmasının eşlik ettiği önemli bir yön; tüm mezhep ve bölgelerde Lübnan Arap halkının birliğini kesin olarak kanıtlamasıdır.
Lübnan ayaklanmasının yurt içinde ve yurt dışında geniş kapsamlı etkileri olacak. Diğer halkların yanı sıra birçok ülke ve gücün dikkatinin odağını oluşturuyor. Yolu ve sonuçları bölgesel siyasi haritada etkili olacak. Arap gerçekliğini çevreleyen büyük bölgesel devletlerin haksız “fişekleri” ile tehdit edilen bölgesel peyzajın kapsamlı resmini yeniden çizmede parlak bir tablo olacaktır.
LÜBNAN, MEZHEP ÇAĞININ SONUNA İŞARET EDİYOR
Ali Kasım
El Arab
Lübnan, 2020 bütçesinde onaylanan vergilerdeki artışla tetiklenen, hükümeti devirme çağrılarına ve yolsuzluğun engellenmesi, yağmalanan fonların geri alınması taleplerine dönüşen bir ayaklanmaya tanık oluyor.
LÜBNAN'DA NELER OLUYOR?
120 binden fazla kişinin ölümüne yol açan ve yaklaşık bir milyon kişiyi yerinden eden 1975-1990 Lübnan iç savaşını yaşayanlar, mevcut olaylar karşısında şaşıracaklar.
Bunlar dün şiddetli bir şekilde savaşan Lübnanlılar mı? Bugün ellerinde silah yok, göğüslerinde çapraz mühimmat kemeri asılı değil ve üzerlerinde benekli askeri elbiseler yok. Hepsi en güzel takılarıyla, parfüm kokulu, çevreyi temizlemeye istekli ve yeni sloganlar geliştiren genç kadınlar ve erkekler.
Tarikatların pozisyon paylaştığı, kayırmacılığın iş bulma kriteri olduğu ve siyasi vesayetin yaygın olduğu bir ülkede hareket, bir bölgeyi ve bir mezhebi dışlamadan tümünü kapsayacak şekilde başladı.
1975- 1990 yılları arasında Lübnan'da öldürülenler parti ve mezheplerdi. Bugün sokaklara çıkanlar ise Lübnan halkı. Evet, dünya değişiyor. İki yeni yenilik tarafından değişiyor; birincisi, dünyayı küçük bir köye dönüştüren internet çağının ve sosyal paylaşım sitelerinin hakimiyeti. Savaş sırasında bilgi aktarmanın ve iletmenin stratejik önemini biliyorsak, bu faktörün önemi açık. Moğol ve Tatarların askeri dehası, Doğu Çin'den Orta Avrupa sınırlarına kadar uzanan bir imparatorluk kurmalarını sağladı. Ata binerek ve kılıç kullanarak değil, aksine bilgi ve iletişim yollarıyla bugünün gençliği, modern çağın Moğolları; hükümetler, partileri ve arkalarındaki topluluklar ise yenilmek üzere olan geleneksel ordulardır.
Bunu, değişime katkıda bulunan ikinci yenilik olan Tunus'ta yaşananlarla karşılaştırın. Tunus'un ilk intifadası, geleneksel engelleri kaldırdı ve ikinci bir devrimin yolunu açtı. Devrim bugün bulunduğu yerden geri dönmeyecek.
Son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kays Said’i başkanlığa getiren Tunuslular, halkın kendi kaderinin efendisi olduğunu ve artık arabuluculara ihtiyacı olmadığını, bilgiye ve onu aktarmaya hakim olduğunu, kendi kaderini belirlemek için partileri ve geleneksel medyayı aşabileceğini kanıtladı.
Merak ediyoruz, Tunus’ta olanlarda ve bugün Lübnan’da yaşananlarda partilerin ve siyasi liderlerin pozisyonu nedir? Soluyla, sağıyla ve merkezcileriyle partiler kayboldu, ortadan yok oldu ve artık liderlerin ve tarikatların hükmü kalmadı. Tunuslular yönetici elite “Degage (Reddediyoruz)”, Lübnanlılar “İrhalu (Gidin)” dedi.