28 Ekim 2019 12:32

Marmara Bölgesi hapishanelerinde 3 aylık bilanço: 663 hak ihlali

İnsan Hakları Derneği, 3 aylık süre bazıyla düzenledikleri Marmara Bölgesi Hapishaneleri Hak İhlalleri Raporu'nu sundu.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Can Deniz ERALDEMİR
İstanbul

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu, 3 aylık süre bazıyla düzenledikleri Marmara Bölgesi Hapishaneleri Hak İhlalleri Raporu'nu Taksim'de bulunan İHD İstanbul Şubesinde sundu. Rapor sunumuna yazılı ve görsel basının pek ilgi göstermediği görüldü.

Rapor kapsamında Silivri 1-2-5-6-7, Tekirdağ 1-2 Nolu F ve T tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu (CİK) gibi Marmara Bölgesi Hapishanelerinden gelen başvuruların yanı sıra bölge dışından Ağrı Patnos L tipi ve Diyarbakır E Tipi CİK gibi 32 farklı cezaevleri yer aldı. İHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonuna ulaşan 189 başvurunun değerlendirildiği raporda Ağustos ayı 111 başvuru ile dikkat çekti. Yine Yüz seksen dokuz başvurunun 19'unu kadın mahpuslar oluştururken, 172 başvuru politik mahpuslar tarafından gerçekleştirildi. İzmir Aliağa 2 Nolu T Tipi cezaevi 52 başvuruyla en çok başvurunun bulunduğu cezaevi oldu.

Raporun içeriğini sunan İHD İstanbul Hapishane Komisyonu üyesi Hatice Onaran, bu 189 başvuru içinde bulunan toplamda 663 hak ihlali tespit ettiklerini belirtti. Başvuru sayısındaki artışla doğru orantılı olarak ihlal sayısı da Ağustos ayında 294'e ulaşarak en yüksek seviyede görüldü.

Başvuruların 105'nin sağlık hakkının ihlalini içerdiğini vurgulayan Onaran, işkence ve kötü muamelenin 61 başvuruda görüldüğüne işaret etti ve diğer ihlallerin bazılarını şöyle sıralandı: "15'i disiplin cezası; 12'si çıplak arama; 14'ü muayene sırasında kelepçeleri çıkarılmaması; 21'i sürgün-sevk; 25'i hücre cezası; 45'i tehdit, küfür, ırkçı söylem; 27'si süreli-süresiz yayın, kitap ve mektup yasağı; 10'u sohbet, spor, ortak kullanım alanlarının kısıtlanması; 6'sı yer değişikliği talebinin reddi; 11'i tekmil dayatması; 17'si resmi kurumlardan talep ve suç duyurusu içeren dilekçelerin gönderilmemesi; 5'i hücreli ring aracıyla mahkeme ve hastaneye götürme; 23'ü görüş yasağı, görüş saatlerinin kısaltılması ve telefon görüşmelerinin kesilmesi; 3'ü özel alanların kamerayla izlenmesi; 5'i infaz yakma.."

Sundukları raporda mahpuslara yönelik fiziki saldırıların, tehditin, darp ve işkencenin devam ettiğine dikkat çeken Onaran, mahpusların yaşam alanı olan cezaevlerinde aşırı doluluk yaşandığını ve mahpusların yerlere koyulan yataklarda yatmak zorunda bırakıldığını işaret etti.

Siyasi ve adli mahpusların tabi oldukları infaz rejiminden kaynaklı ayrımcı uygulamalarla karşılaştıklarını vurgulayan Onaran, "Bu uygulamalar keyfi olarak daha da derinleşmekte, politik mahpusların yasal haklarını kullanmaları dahi yer yer engellenmektedir" dedi. Bu ayrımcı tutumun ziyaretçilere de yansıdığını belirten Onaran, "Aynı ayrımcı tutum ziyaretçiler için taciz boyutuna varan aramaların yapılmasına yol açmakta, bu tür uygulamalarla hapishanedeki tecridi derinleştirmekte mahpusların yaşamlarını çekilmez hale getirmektedir" diye belirtti.

RAPORDA YER ALAN BAŞVURULARDAN ÜÇ ÖRNEK

Başvuruda bulunan Y.T: "Ağabeyim Abdullah Tekin 3 Temmuz günü bize telefon etmeye çalışırken telefona cevap verilmediği için tekrar aramak istemiş. Bu nedenle gardiyanlar onu "kauçuk oda" dedikleri yere sokmuş ve 5-6 gardiyan darp etmiş. Annemle telefonla konuştuğunda, tekrar hücreyekonulduğunu, aç bırakıldığını, tüm kıyafetlerinin parçalandığını söylemiş"

Kırıkkale F Tipi Hapishanesinde bulunan Kerem Imrak, komisyonumuza gönderdiği mektubunda şunları anlatmıştır: "Ben 21 Haziran'da mahkeme için Muş Cezaevine götürüldüm. Orada cezaevi girişinde çıplak arama dayatmasında bulundular, kabul etmedim. Zorla elbiselerim çıkarıldı, darpedildim. Sırtıma, başıma yumruk vurdular. 21 Haziran'da mahkemem görüldükten sonra tekrar Kırıkkale 'ye getirilmem için yola çıktık. Elazığ I Nolu cezaevinde bir gece misafir olarak kaldım. Elazığ I Nolu cezaevinde de çıplak arama dayatıldı, kabul etmedim. Üç personel tarafindan bir odaya kapatıldım. Orada tekme tokat darp edildim, zorla elbiselerim çıkarıldı. Daha sonra birpersonel geldi, o da beni darp etti. İçeri geçtikten sonra başka bir personel tarafından daha darp edildim. Ailesel ve toplumsal değerlerime ağıza alınmayacak küfürler edildi. Sizin kafanıza sıkmaklazım, askerlerimizi öldürüyorsunuz, sizin yaşamaya hakkınız yok, bu ülkeyi bölemeyeceksiniz, bayrağa saygılı olacaksınız vb sözler söylendi."

Başvurucu H.B'nin adli bir suç nedeniyle hapiste bulunan ağabeyi Mehmet Balaban hakkındaki başvurusundaki ifadeleri şöyle:

"03.09.2019 tarihinde Tekirdağ 2 Nolu T Tipi Cezaevine kardeşim Mehmet Balabanın görüşe gittik. Görüş salonuna girdiğimizde salonda mahkûm olarak yalnız o vardı. Başında on taneye yakın gardiyan duruyordu. Kardeşimin vücudumun çeşitli yerlerinde darp izleri vardı. Dört gündür açlık grevinde olduğunu, sebebinin Kürt olmasından kaynaklı olduğunu, teröristsin, pis Kürtler, yaşamaya hakkınız yok' şeklinde onur kırıcı sözler söyleyip kışkırtmaya çalışıyorlarmış. Can güvenliğinin olmadığını dile getirdi. Özellikle birinci müdür Ahmet ve

başgardiyan Mehmet Ali Kılıç 'in bu zulmü yaptığını söyledi. Özellikle Başgardiyan Mehmet Ali Kılıç'ın zulmettiğini anlattı. Darp esnasında onların elinden kurtulmak için kendi boğazını kesmiş, 6-7 dikiş var. Tekirdağ Devlet Hastanesinin aciline götürüldüğünü, darp raporu vermediklerini söyledi. Bu olaydan sonra baskı dursun diye açlık grevine başlamış. Savcılığa, darp raporu alınması ve işkenceci memurlar hakkında soruşturma açılması için dilekçe verdim. Kardeşim, görüş bitiminde ağzını dikeceğini de söyledi."

'3000 MAHPUS YENİDEN YARGILAMA TALEP EDİYOR'

Rapor sunumunda konuşan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri ise, yeniden yargılama talep eden mahpus sayısının binlerle ifade edildiğine dikkat çekti ve "Yaklaşık üç bin mahpus bu taleple başvuru yapmış durumda. Bu rapor kapsamında, İHD'ye üç aylık süreçte başvuru yapan mahpus sayısı ise 94" diye söze başladı. Yargı reformu çalışmalarını ve  var olan tartışmaları hatırlatan Yoleri, "Biz İHD olarak, bazı temel sorunlara mevzuat değişikliği ile çözüm olabileceğini ifade etmiştik. Cezaevindeki, özellikle infaz uygulaması sırasındaki eşitsizliklere ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği kesin olan mahpusların durumlarına, ağırlaştırılmış müebbet gibi umut hakkını tamamen ortadan kaldıran ve AİHM'in değiştirilmesi gerektiğini ısrarla vurguladığı  bazı konularda değişiklik yapılması önerilerimizi de sunmuştuk" diye konuştu.

Adil yargılanma hakkının bütün yargılanan kişiler için uygulanması gerektiğini belirten Yoleri, "Özellikle Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve Özel Yetkili Mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olmadıklarına dair çok fazla eleştiri olmuştu. Devlet Güvenlik Mahkemelerinde bunun en açık görüntüsü, mahkeme salonunda askeri hakim ve savcıların bulunmasıydı" diye vurguladı. Özellikle terörle mücadele yasası  kapsamında ya da daha önceki sıkı yönetim uygulamalarında işleyen sürece dikkat çeken Yoleri, "Göz altına alınma  işlemi ardından başlayarak hem işkenceli sorgu hem de işkenceli sorgulamalarla elde edilen ifadelerin delil olarak kullanılması, yasak sorgu yöntemlerinin kullanılması, hukuka aykırı delillerin dosyada esasa teşkil edecek şekilde kullanılması ve tâbi hakim ilkesinin ihlal edilmesi gibi pek çok noktada yargılanan kişilerin adil yargılanma haklarının ihlal edildiği konusunda ters bir görüş bulunmamaktadır" diye yaşanılanları aktardı.

HÜCREYE  DÖNÜŞTÜRÜLEN RİNG ARAÇLARI

Mahpusların adil yargılamaya tabi tutulmamalarıyla,  işkence ve kötü muamele ile cezaevinde geçen yıllarının yanı sıra yargılanma, hastalanma, sevk ve sürgün süreçlerinde de yaşamlarının  çekilmez bir hal aldığını gazetemize konuşan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yolerisayesinde öğrenmiş olduk.

Gülseren Yoleri, mahpusların ulaşımında kullanılan RİNG araçlarının iki veya altı bölmeye bölündüğüne, böylelikle mahkumların küçük hücreler içinde ulaşımının sağlandığına dikkat çekti ve "Bize anlatılan özellikle mahpusların bu ring araçlarıyla hastaneye sevkinde çok ağır zorluklar yaşadıklarıdır" dedi.

"Bu küçük hücrelerde tek başlarına durdurulan mahkumların dışarı ile ilişkilerinin olamadığını ve uzun bekleme sürelerini de düşünmemiz gerekir" diye vurgulayan Yoleri, fiziksel engeli ya da sağlık sorunları bulunan mahpusların bu Ring araçları sebebiyle hastaneye gitmek istemediklerini belirtti.

Hücrelere ayrılmış Ring araçlarında yaşadığı sorunları dile getiren Edirne hapishanesinde görüştükleri İbrahim Akbaba adlı mahkumun iki ay sonra hayatını kaybettiğini vurgulayan Yoleri sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu kişi 72 yaşındaydı ve ilk duruşmasına dahi çıkmamıştı. Bir tarafı felçliydi, bir bacağı kesilmişti. Koltuk değneği kullanmak zorunda idi ve kalp ile tansiyon hastasıydı. Avukat görüşüne getirmek için duyarlı kapılardan geçirilirken hem protez bacak çıkartılıyor hem de elindeki baston alınıyordu. Görüşe geldiğinde bana dedi ki, ben böyle olacağını bilseydim kesinlikle gelmezdim. Bu kişi bu Ring araçlarıyla yolculuk edemiyordu. Bir kere denemiş ama olmadığı için geri dönmüştü. İlk duruşmasına  SEGBİS yoluyla bağlandı. SEGBİS bağlantı odasında fenalaştı çünkü o oda da çok dar bir odaydı. O gün hayatını kaybetti. Hayatını kaybettiği duruşmada da tahliye kararı verilmişti." (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Üniversiteyi bitirene diplomalı işsizlik

SONRAKİ HABER

Evyapport işçileri tedirgin: Deprem esnasında limanda olmak istemiyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa