Evyapport işçileri tedirgin: Deprem esnasında limanda olmak istemiyoruz
Deprem gerçeğinin her geçen gün daha fazla konuşulur olduğu Kocaeli’deki Evyapport limanında çalışan işçiler Evrensel'e konuştu: Çalışırken güvende hissetmiyoruz.
Fotoğraf: Evrensel
Adem CESUR
Hasret Gültekin KOZAN
Kocaeli
İstanbul Silivri açıklarında geçtiğimiz ay meydana gelen 5.8 şiddetindeki depremin ardından 10 Ekim tarihinde de yine Marmara Denizi’nde Yalova açıklarında 4.0 büyüklüğündeki deprem yurttaşların tedirginliğinin artmasına sebep oldu. Deprem gerçeğinin her geçen gün daha fazla konuşulur olduğu bugünlerde Kocaeli’de kurulu bulunan Evyapport işçileriyle konuştuk. İki depremi de hissettiklerini belirten işçiler, “Çalışırken güvende olduğumuzu hissetmiyoruz” derken, Jeoloji Mühendisleri Odası Kocaeli İl Temsilcisi Niyazi Temizkan ise “Çalışma ortamında mevcut 4-5 katlı konteynerleri düşündüğümüzde orta-büyük ölçekli bir deprem sırasında ciddi tehlikelerin yaşanabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz” dedi.
1999 Gölcük depreminin yaşandığı Kocaeli’de aradan 20 yıl geçmesine rağmen son yaşanan depremlerle yurttaşlar geçmişi hatırladı. Deprem sonrası telefonlarına sarılan yurttaşlar eş, dost, akrabalarına ulaşamadı. Sadece bu durum bile depreme hazırlıklı mıyız sorusunu akla getirirken biz de deprem sonrası inşa edilen ve önemli bir kısmı dolgu olan Evyapport işçileriyle depremi konuştuk.
"YETERİ KADAR ÖNLEM ALINDIĞINI DÜŞÜNMÜYORUM"
Uzun yıllardır limanda çalışan bir işçi, ’99 depremini de yaşadığını belirterek, “Büyük ’99 depreminin öncesinde 1994 ve 1997 yılında yine artçı depremler olmuştu, bu depremlerin büyük depremin habercisi olmasından korkuyoruz” dedi. Limanda yeteri kadar önlemin alınmadığını düşünen işçi, “Gemilerden indirilen konteynerler yaklaşık 30-40 ton aralığında, limanda istiflenir. Bazen 4 bazen 5 kat üst üste koyuyoruz. 5 katlı konteyneri düşünün, devrilme riskine karşılık rüzgar şiddetine göre genel anons yapılır, 5 katı, 3 kata düşürelim diye. Bütün operatörleri operasyon binasına çağırırlar. ‘RTG vinçler, tekerlekler sağlı sollu çapraz dursun’ denilir. Rüzgar güllerine göre hareket edilip edilmeyeceğini planlayan liman yönetimi, depreme hazırlıklı mı bilmiyorum. Örneğin gemilerde konteynerler ‘lashing’lerle (Bir çeşit bağlama yöntemi) birbirine bağlı olarak gelir. Ama limanda bu bağlantılar yok. Yeteri kadar önlem alındığını düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.
Yaşanan depremler sonrası herhangi bir toplantı ve konuşma olmadığını belirten bir başka liman işçisi de “Bizim işyeri güvenli değil. Geçmişte bizim bir arkadaşımız namaza giderken 5 katlı konteyner rüzgardan devrildi. O esnada o orada ölebilirdi. Depremi düşünemiyorum bile” dedi. Kuleler için tehlikenin daha yüksek olduğunu belirten işçi, “Kulelerde çalışan arkadaşlarımız için de tehlike var. Deprem esnasında konteynerlerin devrilmesi veya hareket etmesi kuleyi rayından çıkarır” diye konuştu. Çay molasında, serviste konuşurken kimsenin deprem anında limanda olmak istemediğini söyleyen işçi, “Ayrıca limanın büyük çoğunluğunun sonradan doldurma alan olduğunu biliyoruz. Bizim çalıştığımız alan denizin üstü, herhangi bir depremde burası güvenli değil. Çay molasında, serviste konuşulan şu; liman işçileri işyerinde depreme yakalanmak istemiyor” dedi.
"VATANDAŞ AFET KARŞISINDA YİNE YALNIZ BIRAKILDI"
Limanda yaşadığı kaygıyı kendi mahallesinde de yaşayan bir başka işçi, “Ne muhtar, ne belediye hiç kimse gelip bir şey demedi. ‘Nasıl önlem almalıyız, her an deprem olabilir’ diye bir bilgilendirme yapmadı. Bakın benim param olsa bunları kendim yaparım. Oturduğum evi ben belirlerim. Kendi önlemimi alırım, şu an bu mümkün değil. Görüyoruz ki bu afet karşısında vatandaş yine yalnız bırakılmış” dedi. ’99 depremini yaşayan başka bir liman işçisi ise “Bu felaket yaşanmadan önce insanlar deprem diye bir gerçeği bilmiyordu” diyen işçi şöyle devam etti: “Yerleşim yerleri doğal afetin olabileceği düşünülerek yapılmadı. 20 yıl geçmesine rağmen hâlâ aynı yanlışlar devam ediyor, yeteri kadar önlem alınmıyor.”
Çalıştığı limanın güvenli olduğunu düşünen bir işçi ise “Tabii depremin şiddetine göre değişir, onu bilemeyiz” dedi. Konteyner alanlarında dolaşmanın yasak olduğunu vurgulayan işçi, “Olası bir durumda operasyon durduruluyor. Zaten yöneticiler risk almıyor” dedi. Deprem sonrası limanda herhangi bir bilgilendirme yapılmadığını belirten işçi, yaşadığı mahalle ile ilgili ise “Bizim bireysel olarak, devletin de devlet olarak alması gereken önlemler var” dedi.
Evyapport yönetimini arayarak işçilerin deprem sonrasında yaşadıklarını ve limanın deprem güvenliğine dair çekincelerini sorduğumuzda ise ‘Yetkiliye yönlendiriyoruz’ cevabına rağmen telefonlar kapandı.
"99’DA DOLGU ALANLARIN DENİZE GÖÇTÜĞÜNÜ BİLİYORUZ"
Jeoloji Mühendisleri Odası Kocaeli İl Temsilcisi Niyazi Temizkan, Kocaeli’de yaklaşık 60-70 yıldır süren ve özellikle sanayileşme ve çeşitli gerekçelerle yer kazanmak amacıyla büyük bir alanı kaplayan dolgu alanlarının olduğunu ifade etti. 17 Ağustos 1999 depremini hatırlatan Temizkan, “Gölcük ilçemizin Kavaklı ve Değirmendere bölgelerinde dolgu alanlarının üzerindeki yapıların kıyı heyelanı nedeni ile denize göçtüğünü biliyoruz. Bu alanlar hâlâ denizin altında mevcut” dedi. Dolgu alanlarının oluşmasının deprem dışında da birçok etkisinin bulunduğunu ifade eden Temizkan, “Deniz ve kara ekosisteminde değişiklikler meydana gelebilir, kıyı alanlarında jeomorfolojik değişimler sonucu yeni sorunlar ortaya çıkabilir, kıyı dolgu alanlarının, kıyı alanının doğal yapısını bozması sonucu deniz ve kara ortamında sorunlar yaşanabilir” dedi.
"DOLGU ALANLARDA DEPREM 3-5 KAT DAHA FAZLA HİSSEDİLİR"
Dolgu alanların üzerine kurulan limanlara dair de konuşan Temizkan şunları söyledi: “Dolgu alanlarda depremin etkisini 3-5 kat daha fazla hissederiz. Birincisi İzmit Körfezi, kuvaterner yaşlı, alüvyon çökellerin oluşturduğu yumuşak bir zemine sahip. Alüvyon sahalar ve dolgu alanlarında deprem salınım periyotları daha yüksek değerde olacağı için mevcut yapıları çok daha fazla sallayacaktır. Bu anlamda liman işçilerimizin bunu hissetmesi gayet normal ve o çalışma ortamında mevcut 4-5 katlı konteynerleri de düşündüğümüzde orta-büyük ölçekli bir deprem sırasında ciddi tehlikelerin yaşanabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.”
Olası Marmara depremine odaklanıldığını vurgulayan Temizkan, bu depremde Kocaeli ve çevresinin de ciddi bir şekilde etkileneceğini belirtti. Hasarlı ve yıkılmayı bekleyen yapıların varlığına değinen Temizkan, “Kesin ve net olan bir şey var. Ülkemizin büyük bir kısmının deprem tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı. Bugün olası Marmara depremine odaklanmış durumdayız. Geçen günlerde Yalova açıklarında gerçekleşen depremin 17 Ağustos 1999 depreminde kırılan fay üzerinde meydana geldiğini ve büyük bir deprem üretmeyeceğini Prof. Dr. Okan Tüysüz hocamız açıkladı. Daha önce de söylediğimiz gibi, Kocaeli ve çevresinde kısa bir dönem içerisinde büyük ölçekli bir deprem beklemiyoruz. Fakat olası Marmara depreminde Kocaeli ve çevresinin ciddi bir şekilde etkileneceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Özellikle hasarlı ve yıkılmayı bekleyen yapılar ile 1999 depremi öncesi inşa edilmiş veya güçlendirme geçirmiş yapılar ile ilgili ciddi soru işaretlerimiz var” ifadelerini kullandı.
"BULUNDUĞUMUZ YAPILARA GÜVENMİYORUZ!"
’99 depreminden bu yana bir adım yol alınmadığının altını çizen Temizkan, “Silivri açıklarında meydana gelen deprem sonrası şunu bir daha çok açık ve net bir şekilde yaşamış ve anlamış olduk. Geçen 20 yıllık süreç içerisinde bir adım yol ilerleyebilmiş değiliz. Bakın 17 Ağustos depreminde yaşadığımız ilk sorunlardan biri, iletişim kanallarımızı kullanamamak ve ulaşımın aksaması. Silivri açıklarında meydana gelen orta ölçekli bir depremde de birebir aynı sorunları yaşadık. Bir diğeri de toplum olarak yaşadığımız bu depremde panik ve korku halinde kendimizi dışarı atmamız. Bunun nedenlerini irdelersek, bizim yaşadığımız veya içinde bulunduğumuz yapılara güvenmediğimiz ortaya çıkıyor. Hâlâ deprem farkındalığı oluşturamadığımız gibi, deprem karşısında ne yapacağımızı, nasıl korunacağımızı ve en az zararla bunu nasıl atlatabileceğimizi bilmiyoruz” dedi.