Daha ileriden bir mücadele için daha çok birlik
TGB’nin üniversitelerde yaymaya çalıştığı düşmanlaştırıcı ve kutuplaştırıcı politika ile bugün AKP’nin üniversiteleri kuşatmaya dönük hamlelerinin bir ayağını oluşturması birliklerinin somut örneğidir
E. Yaman KÖROĞLU
ODTÜ
Krizin yükünün halkın omuzlarına yıkılmasıyla yaşam koşulları her geçen gün ağırlaşıyor. İnsanları kendi yaşamına son vermeye kadar götüren bu ağırlık, AKP-Erdoğan iktidarının toplumsal gerçekliği gizlediği yalan ve hamaset örtüsünü de parçalıyor. Bir yandan emekçilerin sırtından kazanılan milyarlarca TL sarayda zevk ve şatafat için harcanırken bir yandan işçilerin ve emekçilerin karşı karşıya kaldığı açlık ve sefalet katlanılamaz hale geliyor. AKP-Erdoğan iktidarının ve küçük ortağı MHP’nin milliyetçi-şoven politikalar ile bu gerçeklerin üzerini örtmeye çalıştığı bilinmektedir. Ancak gerçeklerin bu denli yakıcı hale gelmesi, iktidarın politikalarının işçiler, emekçiler, gençler ve kadınlar içerisinde etkisinin önemli ölçüde zayıflamasına, mevcut koşullara karşı öfkenin yığınlar içerisinde birikmesine yol açıyor. Tüm bu koşullar içerisinde iktidar “yeni bir formül” ile Diyarbakır’da HDP il binası önünde çocuklarının dağa kaçırıldığı iddiasıyla eylem yapan anneleri milliyetçi-şoven duyguları kışkırtıp gerçeklerin üzerini örtmenin bir aracı haline getiriyor. İki yönlü olarak meseleyi ele alacak olursak;1. HDP’nin devletin tüm olanakları kullanılarak siyaset yapamaz hale getirilmek istendiği, kendi hukuklarının dahi ayaklar altına alındığı ve anlık olarak her yerin takip edildiği şu koşullarda “çocukları dağa kaçırıyorlar” iddiası gerçeği yansıtmamaktadır.2. HDP’li belediyelere kayyum atanmasının ve buna karşı halkta oluşan tepkinin bastırılmasının bir gerekçesi haline getirilmeye çalışılan bu mesele, memleketin milyonlarca yurttaşının iradesini hiçe saymak olduğu gibi Kürt sorunundaki çözümsüzlüğü derinleştirmek demektir.Kürt sorununun iktidar tarafından kendi köşeye sıkışmışlığını aşmak için kullanıldığı bu durumda Kürt halkının barış talebi boğulmakta, anneler üzerinden halkın duyguları istismar edilerek yalnızca Diyarbakır’da eylem yapan annelerin değil çocukları dağda olan herkesin onlara kavuşmasının yegâne yolu olan demokratik ve barışçıl bir çözüm yerine halklar birbirine düşman hale getirilmektedir.
TGB NEYE HİZMET ETMEKTEDİR?
Meselenin başka bir yansımasına gelecek olursak: “Teröre Lanet, Analara Destek” vb. sloganlar altında üniversitelerde imza kampanyaları, basın açıklamaları ve yürüyüşler düzenleyen TGB(Türkiye Gençlik Birliği) neye hizmet etmektedir? AKP-Erdoğan iktidarının üniversiteli gençlik yığınlarını kendi politikalarına kazanamadığı, gençlik yığınları içerisindeki etkisinin ise giderek zayıfladığı bilinmektedir. Uzun zamandır üniversiteleri çeşitli yöntemler ile baskı-saldırı altında kalmakta ve üniversitelerin demokratik yapısı tahrip edilerek zapturapt altına alınmak istenmektedir. Kampüslere kurulan karakollardan, tutuklu öğrencilerin artan sayısına; yasaklanan-engellenen topluluk etkinliklerinden, seçimleri süresiz bir şekilde ertelenerek fiili olarak ortadan kaldırılmaya çalışılan ÖTK(Öğrenci Temsilcileri Konseyi)’lere bu saldırılar ayyuka çıkar vaziyettedir. Üniversiteli gençliğin mevcut koşullara karşı mücadelesi işçi, işsiz, öğrenci gençlik yığınları içerisinde belirleyici bir yere sahip ve gençlik yığınlarının içerisinde biriken öfke henüz ortak bir mücadele hattında birleşmiş durumda olmasa da iktidarın tüm olanakları ile saldırıya geçmesine yetmektedir. Geçtiğimiz günlerde TGB, iktidarın tekmilindeki kolluk güçlerinin desteğiyle ODTÜ’ye girmeyi denedi. TGB sosyal medyada ve yayın organlarında bu girişimi bir ‘fetih’ olarak duyurdu. D. Perinçek tarafından ODTÜ bundan böyle “vatanseverlerin kalesi” ilan edildi. Bu saldırı iktidarın ODTÜ’yü ve üniversiteleri kuşatma politikasına göbekten bağlı olarak gerçekleşmektedir ve böylesi bir dönemde iktidarın politikalarının üniversitelere TGB üzerinden taşınmaya çalışılması tesadüfi değildir.
EN GENİŞ KESİMLERLE ORTAK MÜCADELE HATTI
ODTÜ bugünün koşullarında yakın zamandaki Bahar Şenliği protestosu, kampüse polis saldırısının sonucunda (dergimizde bu iki örneği de detaylıca incelemiştik) okul öğrencilerinin %80’inin dersleri boykot etmesi gibi mücadele deneylerinde bugünün gençlik hareketinin en ileri merkezlerinden biri olduğunu göstermektedir. Ancak bu mücadele deneylerinin kazanım elde etmesi ya da başarıya ulaşması ODTÜ’nün “devrimcilerin, solcuların” bir kalesi olmasından değildir. ODTÜ ve üniversite gençliğinin güncel ve geçmiş deneyimleri ortak talepler etrafında, gençliğin en geniş kesimlerini kapsayabilecek mücadelelerinin kazanımlar elde ettiğini ya da başarıya ulaştığını göstermiştir. Burada mesele “vatansever” ya da “devrimci” kalesi olmak değildir. Yaşam pahalılığın her geçen gün arttığı, birçok öğrencinin yaşamını sağlayabilmek ve okula devam edebilmek için ağır ve esnek koşullarda çalışmak zorunda kaldığı, ODTÜ yurtlarına 500 öğrencinin yerleşemeyip açıkta kaldığı, yemekhane kuyruklarının saatler sürdüğü, topluluklar üzerindeki baskı ve engellemelerin arttığı şu günlerde bu talep ve ihtiyaçları kapsamayan hiçbir politik hattın öğrencilerin nezdinde bir karşılığı yoktur. Kuşkusuz bugün eşit ve özgür bir ülke antiemperyalist, antikapitalist ve barış temelli bir mücadelenin bünyesinde yeşerebilir. Gençliğin kendi geleceğini sisteme yedeklemeyen bir ülke ve dünya için mücadelesi yukarıda bahsini ettiğimiz talepler ile birlikte ele alındıkça somutlanacak ve güçlenecektir. Tüm bu talepler gençliğin sınırsız ve sömürüsüz bir gelecek özlemine cevap verecek politik bir mücadele hattıyla tamamlanmak zorundadır. Nihayetinde TGB’nin öğrencilerin ortak çıkarına hizmet etmediği tersine tüm gençliğin “kendisi için” birlik olmasına bu kadar ihtiyaç duyulan bir dönemde ayrıştırıcı söylemlerle öğrencilerin talep ve ihtiyaçları etrafındaki mücadelesinin önünde bir engel olduğu açıkça görülmektedir. Bu nedenlerle iktidarın tüm bu gerçekliği örtmek için ortaya koyduğu, TGB tarafından ise “vatanseverlik” hususundan alınıp üniversitelere taşınmaya çalışılan bu politikanın öğrenciler içerisinde bir karşılık bulamadığı ancak bunun da gerçeklerin güçlü bir biçimde aydınlatılmasına bağlı olduğu açıktır.
MEVCUT KOŞULLARIN GERÇEKLİĞİNE TERS
Milliyetçi ve şoven duyguların istismarıyla gençlik içerisindeki aldatıcı ayrışmaların körüklenmesi gençliğin içerisinde bulunduğu mevcut koşulların gerçekliğine ters düşmektedir, öğrencilerin yakıcı koşullarla boğuşmasının karşısında okulun uzak bir köşesinde gerçekleşen bir eylemin “fetih” olarak lanse edilmesi bunu göstermektedir. Üniversitelere dönük saldırılar AKP-Erdoğan iktidarının üniversiteleri sosyal, kültürel ve politik olarak kuşatarak kendi iktidarının devamlılığı için kullanabilmesi hamlesinin bir sonucudur. Ancak iktidar bu konuda istediği başarıyı elde edebilmiş değildir. TGB’nin üniversitelerde yaymaya çalıştığı düşmanlaştırıcı ve kutuplaştırıcı politika ile bugün AKP’nin üniversiteleri kuşatmaya dönük hamlelerinin bir ayağını oluşturması bu iş birliğinin en somut örneklerindendir.
HER BİLEŞENİN ORTAK KALESİ
Okul için kırtasiye alışverişlerinden, kalacak yer sorununa kadar öğrenciler en temel haklarını elde edememe sorunlarıyla karşı karşıyadır. Ortaya çıkan bu çerçeve gençlik yığınlarının içerisinde toplumsal koşullara karşı öfkenin her geçen gün daha da birikmesine, ana gövdesi bireysel düzeyde mücadele eden gençliğin ortak ve birlikte hareket edebileceği alanların arayışında olmasının güçlenmesine zemin hazırlamaktadır. ODTÜ bugüne kadar ortaya koyduğu mücadele deneyleriyle bir kale olarak nitelendirilecekse eğer bunun gençliği sağcı-solcu, devrimci-liberal, vatansever-vatan haini gibi gerçekliğe denk düşmeyen biçimde ayrıştırarak yapılamayacağı açıktır. ODTÜ her kesimden öğrencinin kendi özgünlükleriyle ortak hatta mücadele edebilmesinin, topluluklarından politik gençlik örgütlerine her bileşeninin ortak karar alma zemininde hareketi örebilmesinin kalesi olmalıdır.İktidar gerek kendi gerekse kendi aracı haline gelen yapıların hamleleriyle üniversiteleri kuşatmayı denemeyi sürdürecektir. Bu kuşatma girişimlerini boşa çıkarmak öğrencilerin karşı karşıya gelmesiyle değil ancak birlik olmasıyla çözülebilir. Gençliğin biriken hoşnutsuzluğu, isteklerinin ve özlemlerinin yakıcılığı daha ileriden örgütlü bir mücadele hattının oluşturulabilmesinin olanaklarını her geçen gün arttırmaktadır. Tüm üniversite gençliğine düşen görev bu saldırıları püskürtebilmek için birliklerini kalıcılaştırması ve geliştirmesidir. Bu yalnızca saldırıları püskürtmenin değil, toplumsal koşullar bu denli keskinleşirken, toplumsal koşulların devrimci değişim-dönüşümünün de anahtarıdır. Gerisi havanda su dövmekten öteye gidemeyecek teferruatlardan ibarettir.