04 Kasım 2019 11:43

Şekillenen üniversiteler

Bir tarafta “kolay ders olsun, içi boş olsa da olur yüksek harf notuyla geçeyim.”Diğer tarafta “harf notum düşük olsa da aldığım dersten bir şeyler öğrenmeliyim, nitelikli bir hocanın dersini seçeyim.

Paylaş

Begüm İNANÇ

İstanbul Üniversitesi

Üniversitelerin açılmasıyla beraber ders seçimi haftası beraberinde geliyor. Ders seçimi dönemlerinin ise öğrenciler açısından iki farklı şekilde sonuçlandığını söylesek yanılmış olmayız. Bir tarafta, “kolay ders olsun, içi boş olsa da olur yüksek harf notuyla geçeyim.” Diğer tarafta ise “harf notum düşük olsa da aldığım dersten bir şeyler öğrenmeliyim, nitelikli bir hocanın dersini seçeyim.” Peki bizlerin genel anlamda bu iki eğilimde olmasını belirleyen şey ne?

Geleceğimize dair duyduğumuz kaygıyla birlikte yüksek ortalamayla mezun olma isteği ve üniversiteden akademik anlamda ne alabilirsek alalım ikilemi karşı karşıya geliyor. Hâl böyleyken zaten kısıtlı olan seçim hakkımızı bir tarafa kullanıyoruz. Ancak okullar açıldığından beri öğrencilerin amfilerde değil de bahçede daha yoğun olması bir tesadüf olamaz. Birçok öğrenci ya derste kitap okuyor, telefonla ilgileniyor ya da girmemeyi tercih ediyor. Elbette büyük pay hocaların anlattıklarından öğrencinin verim alamaması, bununla beraber derse olan ilgisinin azalmasından kaynaklanıyor. Önündeki kitabın sayfalarını okuyan ya da yalnızca açtığı slayttan dersi anlatan bir hocanın dersinde ister istemez: “ben bunları zaten kendi başıma da okurum” diyebiliyoruz.  Öğrenciler her ne kadar gelecek kaygısıyla hareket ederek ders seçimi yapsa da amfilerde gördüğü derslerin niteliğini sorgular bir durumda. Hiçbir dersi kaçırmayan, her derse girip not tutan arkadaşlarımız bile artık o hocaların dersine girmemeyi, onun yerine kendi kendine çalışmayı tercih ediyor.

Elbette fakültede yaşadığımız eğitimin niteliği sorunu burayla sınırlı değil. Siyaset bilimi kendi yapısı gereği, okumayı, tartışmayı ve birçok olay/olgu üzerinde kafa yormayı gerektiriyor. Ancak zaten nitelikli bir eğitim alamadığımız hocaların derslerinde tartışmak, derse katılmak da pek olanaklı olmuyor. Sadece kuramlar, teoriler içerisinde sıkışmış bir akademik bilgi, öğrencilerin gerçek hayatla bağını kurmasında, içinde yaşadığı dünyaya, topluma ve insanlığa dair düşünmesinde ön açıcı olmuyor.

GÜNCEL İLE BAĞLANTI KURAMIYORUZ

Birinci sınıftan itibaren insanlık tarihini, dünya tarihini ele alıyoruz. Halk ayaklanmalarını, devrimler tarihini işliyoruz. İktidarların meşruiyetlerini sağlayabilmek için başvurduğu mekanizmaları analiz ediyoruz. Ama gelin görün ki kendi yaşadığımız ülkede olup bitenlere, neden Suriye’ye girdiğimize, doların neden bir anda fırladığına, kadın cinayetlerinin bu kadar artmasının temel sebeplerine bu teori karmaşası içerisinde cevap bulmak güç oluyor.

Sonuçta üniversitelerin içerisinde bulunduğu koşulları düşününce bugün iktisat, işletme, sosyoloji, siyaset bilimi gibi sosyal bilimlerin müfredatından tutalım da akademisyenlerine kadar egemen olanların çıkarlarının teorisini doğrulatacak biçimde şekillendirdiklerini söyleyebiliriz. Bu biçimde şekillenen üniversiteler öğrencileri tarafından daha sorgulanır, nitelikli eğitimin daha çok tartışılır bir duruma getirmiştir.

ÖNCEKİ HABER

Barışın gelecek mücadelesindeki yeri

SONRAKİ HABER

Bu sefer hayal satamadılar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa