04 Kasım 2019 12:55

Demokratik üniversiteyi YÖK ettiniz

YÖK’ü yalnızca kuruluşundaki mevcut cuntacı-baskıcı yönetim ile sınırlandırarak anlamaya çalışmak bu kurumun işlevini anlamak açısından yeterli olmayabilir.

YÖK logosu

Paylaş

Zehra ÖZÖCAL

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi

YÖK’ün kuruluşunun 38. yılına doğru giderken, bilimsel üretimin ve gençlik mücadelesinin önünde bir baskı unsuru olmasının yanı sıra egemen siyasi ve ekonomik yapının, özerk olma iddiası bulunan üniversiteler üzerindeki konuşlanmasını gerçekleştirmek üzere devletin başarılı bir uzvu olarak görev yapan bu kurumu ve işlevini konu eden bir yazı ele alma zorunluluğu hissettik. YÖK’ün kuruluşundan başlayarak siyasi iktidarlar açısından üniversite gençliğini zapturapt almadaki görevi 12 Eylül askeri darbesi anayasası ile 6 Kasım günü yürürlüğe girer. Ancak YÖK’ü yalnızca kuruluşundaki mevcut cuntacı-baskıcı yönetim ile sınırlandırarak anlamaya çalışmak bu kurumun işlevini anlamak açısından yeterli olmayabilir.

NEREDEN NEREYE?

Üniversiteler bilimin ve hayatın her gün üretildiği mekanlar olmaları gereği siyasi çalkantıların görüngülerinin en hızlı gözlemlenebildiği yerlerdir. Bilimsel üretimin taşıyıcısı olmada bu kurumların özgür ve özerk bir yapı sağlayamaması, akademisyen ve öğrenciler başta olmak üzere üniversite bileşenlerin tümünün sorunlarını dile getirilmesinden çekindiği, siyasi, ekonomik veyahut kültürel alanlardaki üretimin liyakatsizleştirdiği bir atmosfer yaratmıştır.

AKP iktidarının ve YÖK yönetimin seyrine bakıldığında okul yönetimlerini giderek öğrenci istek ve ihtiyaçlarını göz ardı eden, eğitimde piyasalaşmayı yoğunlaştıran ve eğitimi 18-24 yaş arası gençlerin işsizlik ordusuna katılımını ertelemek gayesi başta olmak üzere bilimsellikten uzaklaştırıp sermayenin ihtiyaçlarına yedekleyen bir biçime dönüştürüldüğü açıktır.

EĞİTİMDE PİYASALAŞMANIN ÖNÜ AÇILDI

Neoliberal politikaların etkisinin ülkede hissedilir olmasıyla birlikte devlet üniversitelerinin devlet hazinesine bir yük olduğu düşüncesi doğar. Eğitimin özel üniversiteler yoluyla sermayeye açılması ile başlayan bu süreç; bugüne gelindiğinde artık bilimin sermaye sınıfının tekelinde yapıldığı, üniversitenin nispeten demokratik yapısının tamamen antidemokratik bir karaktere büründüğü bir sürece gelinmiştir. Zira son durumda darbe girişimi gözetilerek başlatılan OHAL sürecinde YÖK tüm rektörlerin istifasını istemiş tam anlamıyla olmasa seçimle yapılan rektörlük görevlendirmeleri direkt olarak Cumhurbaşkanı tarafından atamayla yapılır hale gelmiştir. Bu da üniversitelerin özerkliğini yok saymak anlamına gelmektedir. Bunun yanında sarayda başlayan akademik açılış törenleri, atanan rektörlerin “düğmesiz ve iliksiz olan cüppelerini” düğmeledikleri hatta en son Anayasa Mahkemesi tarafından bozulan tasarıya göre rektöre “soruşturmasız görevden uzaklaştırma” yetkisinin verilebildiği bir süreç yaratılmıştır.

YÖK DAHA NELER?

Başta YÖK olmak üzere devletin temel amacının üniversitelerin egemen sınıfın bilimini üretmekten gayrı hiçbir misyonun kalmaması adına tahrip edilmesi olduğunu gösteren bu uygulamalar Barış Akademisyenlerinin ihraçları ile birlikte danışmansız kalan tezleri, akademisyensiz kalan derslikleri ve “altın günü”nde yapılan tez savunmalarını üniversite gençliğinin gündemine bırakmıştır.Tüm bu süreçleri göz önünde bulundurduğumuzda 12 Eylül darbesinin baskıcı rejiminin ve dünyada esen neoliberal bir rüzgarın ihtiyacına karşılık yaratılan bir kurum olan YÖK’ün yine biçimce değişse bile temelde benzeyen talepleri karşılayan bir kurum olarak işlediği ve temel hakkımız olan bilimsel ve demokratik eğitimi biz gençlere sağlamak yönünde bir misyonun bulunmadığı sonucu karşımıza çıkar. Tek adam tek parti yönetiminin kurulması sürecinde önemli bir ayak olan üniversiteler YÖK’ün genişletilen yetkileri ve tek adamın üniversitelere doğrudan müdahalesi siyasi olarak tek kutba çekilmiş böylelikle üniversite gençliğinin talepleri etrafında birleşmesinin, özgür düşünce etrafında örülmesin önüne geçilmeye çalışılmaktadır.

NASIL KAZANMALI?

Peki buna karşı üniversite öğrencileri tekrardan bilimi, demokratik eğitim ihtiyacını nasıl kazanacaktır? Bu sorunun kendisi, üniversitelerin artan kantin fiyatlarından başlayarak kulüplere ayrılan ödeneklerin kesilmesine, fiziki olarak derslik ve akademisyen yetersizliğine, Türkiye’nin her yerinde açılan vakıf ve devlet üniversitelerindeki niteliksiz eğitime, KYK burslarının ekonomik krizle birlikte yükselen enflasyonla erimesine ve yine bu sebeplerle her 3 gençten birinin işsizlikle imtihan etmesine sebep olduğu bir bütünlükle okunması ihtiyacını karşımıza çıkarmaktadır. Karşılaştığımız bu sorunların her biri etrafında yan yana gelen gençlerin tek ele toplanan bir üniversite içerisinde birleşmesinin koşullarının törpülenmek istenmesinin karşısında birlikte üretmekten ve düşünmekten ayrılmamamız biz gençler ve üniversite arasında kopması mümkün olmayan doğal bir bağdır. Görünüşte YÖK’ün üniversitelere biçtiği sınırlar ne derecede dar olursa olsun, gençliğin bu sınırları aşan bilimsel ve demokratik eğitim talebi tüm ağırlığıyla ortadadır.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Savaş, burjuvaziye daha çok kar getiriyor

SONRAKİ HABER

Bir yel esiyor dünya meydanlarında...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa