Önümüz bayram. Gelin görün ki memlekette bayram kucaklayacak hal yok. Nasıl olsun ki? Hava kurşun gibi ağır; ölüm kan sinmiş, korku bürünmüş. Her gün bir eve tarifi imkansız bir acının gelip yerleştiği günlerden geçiyoruz. Savaş, evladı asker, polis, gerilla olan binlerce aileye, on binlerce anne-babaya, yakına kabus yaşatmaya devam ediyor.
Buna şimdi de çocukları, kardeşleri, eşleri cezaevinde olan binlerce aile daha eklendi. KCK ve PKK davalarında içeride bulunan 400 tutuklu- hükümlü 44 gündür süresiz ve dönüşümsüz açlık grevinde. Durum kelimenin tam anlamıyla kritik süreçte. Aileler tedirgin; hem de çok... Göz göre göre geliyor. Adını zikir etmek dahi ürpertiyor insanı.
Bu durumda olanlardan biri de Hakan Yalçınkaya... Niye Hakan’dan söz ediyorum? Cezaevinde “görüşme” imkanım olan tek kişi de ondan. “Görüşme” dedimse öyle teypli, fotoğraf makinesi, bir masa etrafında yapılmış değil. Cezaevi koşullarında rögar (yağmur suyu tahliye arkı) aracılığıyla...
Hakan ile tanışmam, ring aracı sayesinde oldu. Bir duruşmaya giderken aynı araçta, yan yana yolculuk ettik. Her yolculukta bilinen sohbetin cezaevi versiyonu... Nereye, hangi dava, ne zaman tutuklandın, isim, hangi blok, hangi oda vs... derken Hakan ile aynı yönde arkalı-önlü odalarda kaldığımız ortaya çıktı. Daha doğrusu Hakan bunu tespit etti. O daha uzun süre önce gelmiş... Bazı şeyleri daha iyi biliyor. Böyle başladı tanışıklık, sonra rögar iletişimiyle devam etti. Sohbet ederken rögara kulağını yakınlaştırıp karşıdan gelen sesi dinliyorsun, sonra sen yaklaşıp rögara konuşuyorsun.
Bu görüşme de böyle gerçekleşti. Kürtçe yapıldı. Görüşme Hakan’ın açlık grevindeki 36. gününde yapıldı. Durumu gereği 20 dakika sürdü. Birkaç kez mola vererek, tabi ki...
İlk olarak bugün nasıl hissediyorsun kendini diyorum. Sesindeki zayıflama üç gün öncesine göre fark ediliyordu, yanıt verirken. “6 kilo verdim. Odaklanma sorunu var. Bir de kitap okuma çok zorlaştı. Biraz halsizlik var. Dün ise baş dönmesi başladı” dedi. Diğerlerinde, kimisinde burun kanaması olduğu bilgisi geliyor.
Hakan 26 yaşında. İstanbul Üniversitesinde okuyor. 2008’de kayıt yapmış. Okuduğu bölüm bilgisayar mühendisliği. Hakan nisan 2011’de gözaltına alınıp tutuklanmış. Toplam 72 kişilermiş. Nedeni BDP’ye bağlı gençlik kolları YDG üyesi olmak, üniversitede eylem, etkinlikler organize etmek. 72 kişinin çoğu öğrenci. Hakan, şimdiye kadar 6 kez mahkemeye çıkmış. Bu duruşmalar sonrası 25 kişi hâlâ tutuklu, diğerleri tahliye edilmiş.
Hakan, mahkemede Kürtçe savunma yapmak istediği için şimdiye kadar savunması alınmamış. Neden diyorum. Hakan, mahkemeden kendisine “hakaret edilen bir tiyatro” diye bahsediyor. Nasıl hakaret ediliyor? Lafımı ağzımdan alıyor; Kürtçe savunma yapmak istediğim için, kimlik tespitine Kürtçe verdiğimiz yanıt kabul edilmiyor, yok sayılıyor. Sonra da tutanaklarda duruşmaya katılmadı, savunma yapmadı kaydı düşülüyor.
Kürtçe savunma ısrarının sebebini soruyorum. Hakan’ın yanıtı çok bilinen bir gerçeği hatırlatıyor: Bugün dahi Türkçeyi iyi konuşamıyorum. Çünkü 7 yaşıma kadar Kürtçe konuşuyordum. 7 yaşımda okula gidince ‘herşeyi unut Türkçe öğren /konuş’ denildi. Bugün dahi Kürtçe düşünüp Türkçe konuşuyorum.” Hakan haklı, kendimden biliyorum; çoğumuz bu durumdayız.
Ailen bu duruma ne diyor diye sordum. Hakan eyleme başlarken anne ve babasıyla konuşmuş. Hakan 7 çocuklu bir aileden; ortanca ve ailenin okuyup üniversiteye giden tek ferdi. Bu yüzden daha bir özel. Aile kararı saygı ile karşılamış. Ama sonraki telefonlarda merak ve endişe giderek artmış. Nasıl artmasın ki? Ailenin gözü kulağı eylemi sonlandıracak bir haberde. Bekleyiş, umut, korku iç içe... Günler geçiyor, ses yok!
Eylemdeki diğer 399 tutuklunun ailesi de aynı durumda.
*Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevi
Evrensel'i Takip Et