Türk-İş'e tepkiler bireysel değil, örgütlü olmalı
Türk-İş Üyesi işçiler, Evrensel aracılığıyla sendikasına sordu: "Sadece imza kampanyası ile 'vergide adalet' olacağını düşünüyor mu?"
Fotoğraf: Türk-İş Basın Bülteni
Türk-İş Üyesi İşçiler
Ankara
Türk-İş'in almış olduğu karar doğrultusunda çarşamba günü tüm Türkiye’de tüm işyerlerinde asgari ücretin vergi dışında tutulması, ücretler üzerindeki vergi yükünün azaltılması ve verginin geniş kesimlere adil biçimde yansıtılması talepleriyle imza kampanyası düzenlenmesi kararlaştırmıştı. Biz de yıllardır Türk-İş’e bağlı sendikalara üye kamu işçileri olarak Türk-İş Genel Merkezine, Evrensel gazetesi aracılığıyla sorular sormak istiyoruz.
- Türk-İş almış olduğu bu kararı hangi illerde, hangi işyerlerinde ve kaç üyesinin katılımı ile uyguladı?
- Bu kararı önce kendi üyelerinin tamamının katılımını ve organize sanayi bölgelerinde sendikasız yüz binlerce işçinin de katılımını sağlamak için neler yapacak?
- Sadece imza kampanyası ile “vergide adalet” olacağını düşünüyor mu?
Bu sorular etrafında Türk-İş’in almış olduğu kararın göstermelik olduğunu düşünüyoruz. Çünkü daha 2 ay önce kamu işçileri sözleşmesinde, önce göstermelik olarak grev kararı aldı. Almış olduğu grev kararını uygulamaya başlamadan acele bir şekilde bayramın 2. günü sözleşmeyi imzaladı. Bu imzalama esnasında da mikrofon açık kaldı ve yüz binlerce işçinin gözünün önünde gaf yaparak gerçek yüzünü göstermiş oldu. Aslında Ergün Atalay şahsında Türk-İş hükümetin arka bahçesi olduğunu bir kez daha gösterdi. Tüm bu gerçekler ortadayken ve enflasyon rakamları, çarşı pazar fiyatları cep yakarken yüzde 8+4’lük zamma imza attı.
Bu çerçeve anlaşma doğrultusunda konfederasyona bağlı sendikalar da “Elimiz kolumuz bağlı bahanesi” ile hiçbir başarı elde etmediler.
Bütün bunlardan sonra neler oldu kamu işyerlerinde? Kamu işçileri imzalanan sözleşmeye tepkilerini dile getirdi. Kamu işçileri bu tepkiyi işyerlerinde kendi aralarında tartışmaktan ileri gidemediler. Çünkü tepkiyi sendika şubelerine yansıttıklarında arkasında duracak ve bir iş yapacak sendika yoktu ortada. İşçiler sosyal medyadan işçi gruplarında “Hakkımı helal etmiyorum” vb. şekilde ya da direkt şahısları doğrudan eleştirerek paylaşımlarda bulundular. Bu paylaşımlar arasında şahsa yönelik hakaretlerde bulunanlara ise “İşten attırırız” diye tehditte bulundular.
Kamu işçilerinin Türk-İş ve Ergün Atalay’a zerre güveni kalmamıştır. Çünkü şimdiye kadar yaptıkları gözümüzün önündedir. Bu şekilde bürokrasinin hakim olduğu ve hükümetin arka bahçesi durumuna gelmiş, patron yanlısı olmuş bir sendikaya güvenmek gerekir mi? Sendikaya güvenmek gerekmiyor. Biz işçiler eğer bir araya gelip tüm bu sorunlara karşı işyerlerimizde mücadeleci sendikacılık nasıl olur, bunun adımlarını atmalıyız. İşyerlerinde komiteler kurup, her sorun karşısında plan yapmazsak bu sendikadan ve bunların sendikacılığından bize bir hayır gelmez. İşyerlerinde mücadeleci ve ileri çıkan işçiler olarak bir araya gelmezsek tüm işçi sınıfının çıkarı için hareket etmezsek bugünleri de mumla ararız. Bugünleri mumla aramadan tepkimizi bireysellikten çıkartıp, örgütlü bir yöne çevirmeliyiz.